Cumartesi, Kasım 24, 2018

Ne Olacak Bu Memleketin Hali?-1

Şapka

                Oldukça uzun zamandır “Ne olacak bu memleketin hali?” diye düşünüyordum. Üstüne üstelik pdf formatında bulabildiğim kadar Türklerle ilgili bir sürü kitap indirip okumaya başladım. Okudukça iştahım kabarmaya başladı. Daha da meraklanmaya başladığımı fark ettim. Türklerin ilk beylik dönemlerinden itibaren günümüze kadar oldukça geniş kaynak bulduğumun farkında olmadan geceli gündüzlü okumaya başladım. Öyle oluyordu ki bazen artık gözlerimin kelimeler arasında adım atacak hali kalmıyordu ve bir kelime üzerinde abanıp kalmış oluyordum. En nihayetinde yatağa atıyordum kendimi ve hayalini kurarak canlandırmaya çalışıyordum o dönemleri. Oldukça başarılıydım hayal kurma konusunda. Uyuyuveriyordum hemen. Güzel de bir uyku çekmiş oluyordum on saat kadar uyuduktan sonra.
                Kendimce Türk meselesini ve kafa yapısını çözdüm galiba. Atatürk de çözmüş olmalı kesinlikle yoksa yaptığı çok şeyi açıklayabilmek ve anlayabilmek hiç de kolay değil gibi geliyor bana. Düşünsenize, adamın kafasından, kişiliğiyle özdeşleşmiş olan fesi çıkartıyorsun, şapka giydiriyorsun.
                Fes, şapka deyince bununla ilgili o zamanlarda yaşanan bir olayı anlatmak istiyorum. Biraz gülesiniz diye. Galiba Alman üniversitelerinden birisinde Türk bir bayanın doktora tezinde okumuştum, tam emin değilim. Olay şu:
                Fes meselesi Atatürk için oldukça önemli, kişilikle özdeş demiştim ya; işte bu kişilik yapısını değiştirmek istiyor insanların. Dolayısıyla ne yapıp edip fesi attıracak yerine şapkayı giydirecek başka yol yok. Şikâyetler duyunca cezalandırılacaklar diye söylentiler çıkmaya başlıyor ve yayılıyor memlekete. Bunu duyan kadınlar yuvalarının dağılma tehlikesine karşın kocalarını sıkıştırıyorlar. Sıkıştırıyorlar sıkıştırmasına da zaman ters, tatil ortalık ve bütün dükkânlar kapalı İstanbul’da. Neyse olsun varsın, bir ümitle çıkıyorlar erkekler sokağa ve çarşının altını üstüne getiriyorlar açık yer bulamıyorlar. Oldukça da bir kalabalık oluşuyor bu arada. Hepsi de şapka arıyor. Şans bu ya, tam umutları sönmüş geriye dönerlerken bir dükkânın vitrininden şapkaları görüyorlar içeride. Camı yere indirip dalıyorlar içeriye kim eline ne geçirdiyse kapışıyorlar.
                Bazılarına kalmıyor erkek şapkası ama çaresini düşünüyorlar hemen oracıkta. Ceza yemektense kadın erkek fark etmez, sonuçta şapka şapkadır deyip süslü püslü kadın şapkalarından kapıyorlar ve süslerini püslerini kesip geçiriyorlar kafalarına. Oldu mu oldu. Herkes memnun, yürüyorlar evlerine güle oynaya, kadın şapkalılarla dalga geçe geçe. Cezadan kurtuluyorlar böylece.
                Gelelim asıl meseleye.  
Görsel: Google Görseller

6 yorum:

  1. devamını bekliyoruz Halil bey, en heyecanlı yerde kaldı :(

    YanıtlaSil
  2. hatırınızı mı kıracağım, elbette ikinci bölüm geliyor hemen. iyi okumalar size. :)

    YanıtlaSil
  3. Fes,sembol olarak dönemin otoritesine bağlılık idi.Yani "kula kul" olmaktı.Şapka "özgürlüğün ve bağımsızlığın" sembolü oldu.
    Ve zaman geçti öyle de bir hal aldı ki....YOLSUZLUĞUN yalan dolanın sembolü oldu.
    Demirel şapkasından bahsediyorum,,,,Gelecekte ne olur bilmem..

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Anlaşılan daha çok şey değişecek ama yolsuzluk ve talanın ifadesi olmayı her zaman koruyacak.

      Sil
  4. İlgi çekici bir yazı serisinin başlangıcı keyifli olmuş, gülümsetti.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Evet, ben de ilk okuduğumda gülümsemiştim, hatta çok geç saatlerdi de "kafayı kırdı" denilmesin diye özen göstermiştim sessiz gülmeye. :)

      Sil

Hoş geldiniz.
İlginiz için teşekkür ederim.