Bulut |
DEFTERİN SON SAYFASI
“Ağladım, inanabiliyor musun? Babam da ağlamış belki ondandır” dedi, gözlerini ovuşturmaya başladı adam. Yaşlı adam, aksakallı adam.
“Bende yeni olmaya başladı daha. Sen ağlar mısın hiç?”
“Ben hiç ağlamam, erkek adam ağlar mıymış?”
Konfüçyüs aklıma düşüverdi birden “Söylesem tesiri yok, sussam gönül razı değil” demiş.
“Oğlum, ağlamanın erkeği kadını mı olurmuş?
Gözyaşı gözyaşıdır işte. Hem biliyor musun? Bazen oturduğun yerde bile geliveriyorlar, o yaş dediklerinden; önüne geçemiyorsun, akıveriyor bir damlacık bile de olsa. Taşkın galiba, aynı sel taşkını gibi.
Hani çok yağmur yağar ya birden bardaktan boşanırcasına. İşte o zaman da almaz aktığı dereler, taşıverir de bir yerinden yolağın. Akıp gitmiştir fazlalığı derenin, kalanını rahat götürür gittiği yere kadar. Sonra bırakıverir göllere, denizlere, okyanuslara. İşte öyle oluyor bende de bazen.
Gözyaşı gözyaşıdır işte. Hem biliyor musun? Bazen oturduğun yerde bile geliveriyorlar, o yaş dediklerinden; önüne geçemiyorsun, akıveriyor bir damlacık bile de olsa. Taşkın galiba, aynı sel taşkını gibi.
Hani çok yağmur yağar ya birden bardaktan boşanırcasına. İşte o zaman da almaz aktığı dereler, taşıverir de bir yerinden yolağın. Akıp gitmiştir fazlalığı derenin, kalanını rahat götürür gittiği yere kadar. Sonra bırakıverir göllere, denizlere, okyanuslara. İşte öyle oluyor bende de bazen.
Oturmuş film seyrediyordum evde televizyonun karşısında.
Hababam sınıfının çalışkan Ahmet’i var ya hani, işte o Ahmet bir okula öğretmen
olmuştu, hababam sınıfı Onun okulu için
tamirat malzemesi getirmişti ya, kamyon görünüverdi karşıdan. İşte tam o anda
bir bağrımda bir sıcaklık ve gözlerimden birer damla yaş. Koyuvermek istedim
kendimi iyice, hüngür hüngür ağlamak istedim. Ama olmadı, hüngür hüngür de
olmadı, ikinci damla da gelmedi. Hepsi o kadarmış. Silmedim ilk akan yaşları,
belki gerisi gelir daha; onlara bakarak diye. Bekledim bekledim olmadı, ne
gelen var ne giden. Damlalar buz gibi oldu takılıp kaldığı yanaklarımda, tam da
gamzelerimin üstünde. Beklediler epeyce. Gelmedi kimse arkasından onların,
sonra da buhar olup uçtular suratımda iz bırakarak. Film bitti. Rahatlamış
hissettim kendimi biraz. Daha da rahatlamak için fazla mı ağlasam acaba diye
düşünmeye başladım o zamandan beri. Fazlasını yapamıyorum ama olsun o kadarı da
yetiyor bana. Yetiyor şimdilik. Ne zaman bir sevgi sıcaklığı görsem veya
muhtaca yardım eden, koyuveriyor benimkiler kopçayı. Önce bağrımda bir yangın
arkasından da birer damla yaş. İnci mübarek, pek kıymetli anlaşılan ikincisi
gelmiyor.
Eskiden çocukken çok önemserdim
“erkek adam ağlamaz” cümlesini, ağlamadım iki istisna dışında. Birinde hüngür
hüngür ağladım çocuklukta, koştura koştura aştım yolları. İkincisi de orta yaşlılıkta.
Başımı kendi ellerimle yaktığımda. Artık çok ağlama istiyorum ama olmuyor,
beceremiyorum bir türlü. Ağlasam şöyle kana kana, içim boşalıverecek, kuş gibi
hafif hissedeceğim kendimi. Denedim çünkü ondan biliyorum.
Bağrımın yanıp arkasından da birer
damla yaş süzülmesinden sonra rahatlık hissediverince, televizyonun başından
kalkmaz oldum bir süre, ağlayayım diye. Olmadı her zaman. Vakti saati
geldiğinde oluyor meret. Nerede vefa görüyor, hemen su koyuveriyor işte o
zaman. Gene bir damlacık. İki damlasına şahit olmadım daha.
Babamın ağladığı aklıma geliyor bu
sıralar sık sık. Gurbette, Almanya’da yıllar önce ben çocukken Ferdi Tayfur’un
oynadığı “Çeşme” filmini izlerken arkadaşlarıyla, ağlamış. Kesin diğerleri de
ağlamıştır da bana söylememişlerdir ağladıklarını. İçlerinden biri demişti o
yıllarda izine gelip bize hediyesini verirken babamın izne gelemeyince
gönderdiği. Hiç, bir kulağımdan girip diğerinden çıkmıştı o zaman. Hiç
düşünmemiştim Onun ağladığını. Ağlamakla işim yoktu ki. İşte tam onun yaşlarına
gelince bende de başladı aynı şey. İrsi galiba bu iş.
Ağlayana bağrım dayanamıyor artık.
Yıllarca ağlayamaya ağlayamaya, dolmuş bağrımın dereleri, taşıyor bazen fırtına
tuttuğunda. Numaradan ağlayanları kolay fark etmeye başladım bu yeteneğim
gelişince. Ağlamanın da yeteneği mi olur? Bal gibi oluyor işte. Hem de kırk
elli yılda gelişti. Öyle böyle kısa zamanda da gelişemiyor, geliştirilemiyor bu
ağlama yeteneği. Öyle eften püften ağlayana bakmayın siz, yaz yağmuru gibi
gelip geçiverir onlar. Asıl arkasında kara kara bulutlarla gelene bakın. Seller sellere kavuşur o zaman. İyi ağlamak
da öyle işte, seller sellere kavuşur gibi. Taşkın gibi önünde durulamayandır.
Bağrında bir ılıklık hissediveriyorsun, arkasında iki damla en fazla. Dedim ya
bende birden fazlası olmadı, size torpil geçtim iki diye. Daha rahatlatıcı
olsun diye. İyileşmenin reçetesi sanki mübarek. Pırt bir damla, rahatsın. Ben
kendime tedavi buldum o bir damlaları. Bak kitap okurken olmuyor, illaki
gözümle göreceğim. Yönetmenin maharetine de gerek kalmıyor izlerken o anı,
kendiliğinden gelişiveriyor insanın içinde, yani benim içimde.
Hem niye ağlayasınız canım! Gülün
gülebildiğiniz kadar. Çok gülmek için de uğursuzluk getirecek derler ya hani
bizimkiler. Siz hiç umursamayın bizimkileri, onlara inat gülün alabildiğinizce. Gülmek en iyi ilaç, en safından. Yan tesiri
yok. Şimdi aklıma geliverdi ‘Gülmek kırk
tabak pirzolaya bedeldir.’ Öyle de diyor bizimkiler. Şu aksiliğe bak sen! Hem
ağlamayacaksın, hem de gülmeyeceksin uğursuzluk gelecek diye. Arkasından da
kırk tabağa bedel diyeceksin gülmeyi. Ölçüsü mü var bunun nedir? Ben
bilmiyorum.
Benim birer damla incilerimi
düşündüm uzun bir süre. Neden, nasıl? Bir sürü şey düşündüm onlarla ilgili.
Muhasebesini yaptım ömrümün. Aynı matematik problemi gibi sonuç. Sayfalar
dolusu hesaplarsın hesaplarsın da çıka çıka sıfır virgül sıfır sıfır...-sekiz
on sıfır, ya da fazlası- çıkar ya; benimki de öyle çıktı. Küçücük, minnacık.
Hatta yok, bazı büyüklükler yok hükmündedir bazen matematikte. İşte öyle yok
hükmünde benim muhasebenin sonucu. Yokmuş benim hayatım. Övüne övüne yaşadığım,
emek emek didinip, dişimle tırnağımla kazıdığım kan ter içinde kaldığım işte o
hayatım yok hükmündeymiş.
Neredeyse hiç kendim için yaşamamış
olduğumu fark ettim, çıkan sıfır hükmündeki sonuç bu işte. O kadar kalın olan
muhasebe defterimin son sayfasındaki sonuç sıfır. Var da yokmuşum bu günlere
kadar. Kendim için hiç bir şey yapmamışım ben. Ölmekten bile başkaları üzülür
diye korkmuşum. Başkaları mutlu olsun diye koşturmuşum bir ömür. Oldular mı
olmadılar mı bilmeden. Ben oldum mu mutlu? Sormamışım hiç kendime. Bir şey
isteyip istemediğimi düşünmeden, hep başkalarının isteyebileceğini düşünüp
yapmışım. Yani sıfıra sıfır elde var sıfır.
Bir fıkra geldi aklıma. Köy okuluna müfettiş gider ve sınıfın birine
girer, gözüne kestirdiği çocukları kaldırır ayağa ve sorar. “söyle bakalım
evladım, yedi kere yedi?” “49 öğretmenim, dokuzunu siktir et, sonuç 40” der oturur çocuk yerine. Bir
başkasına sorar “beş kere beş evladım?” “25 öğretmenim, beşini siktir et sonuç
20” der ve böyle devam eder. Beş çocuğu yerlerine oturttuktan sonra yanı
başında dikilen öğretmene sorar “Hocam kaç öğretmensiniz okulda?” “Üç hocam,
ikisini siktir et bir ben varım, sizin anlayacağınız” der öğretmen müfettişe.
Defter |
Bir ben varım diyebilmek meselesi mi
acaba mesele. Ben öyle diyememişim belli ki. Demek istediğim anlar hatırlıyorum
tek tük. Hoşuma gitmemişti sonra da yüzleştiğimde kendi kendimle. Kazanmanın
ölçüsü ne acaba? Para pul zenginliği? Gönül zenginliği? Fukaralık? Mal mülk?
İnsanı huzurlu kılan ne? Huzurun ölçüsü var mı? Kim huzurlu kim huzursuz? Hangi
devlet daha huzurlu, hangisi daha huzursuz? Amerika mı huzurlu? Dünyanın en
güçlü devleti. Çin mi? Avrupa mı? Her dağın kendine göre dumanı var denilmiş ya
ezelden beri. Var! Her bacadan tüten duman farklı, tütebilenlerinki tabii.
Tütemeyenler de var. Bir bacası
olamayanlarda var. Bizde var başkalarında da var.
Kim nasıl mutlu? Az mı? Çok mu?
Ortası var mı peki? Maşallah bizim mutluluğumuz yüzde altmışlarda. Nazar
değmesin kırk bir kere tü tü tü...
Şu çeşme filmini ben de izledim
sonradan, ben de ağladım birer damlacık. Ağlayamıyorum fazla. Gözyaşlarım içime
aka aka tükenmişler. Defterin sonundaki sonuçtan önce yazılıydı
tükendikleri.
El salladı ihtiyar giderken. “bu
seferlik çaylar senden” dedi gülümsedi gözleri gözlüğün altından. “Görüşürüz”
dedim ben de el sallarken arkasından. Baktım baktım bakakaldım.
Halil
GÖNÜL
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Hoş geldiniz.
İlginiz için teşekkür ederim.