Yönler |
YAŞAM,
YAZI VE NOKTALAMA
Neyse geçeyim şimdi pelte kılıklıyı
da işime bakayım bari. “Dur dur nereye? Halletmemiz gereken bir sorun var.”
“Neymiş o pelte kılıklım?” “Bana bundan sonra ‘Pelte kılıklı’ demeyeceksin.’”
“Ne diyeyim, Peltoş mu?” “Ha ha ha! Hayır, Peltor” diyeceksin. Hani şu
imparator var ya, işte o gibi, anlarsın ya!” dedi. “Tamam Peltor’cuğum. Bundan sonra adını
dediğin gibi söylerim. Şimdi otur yerine de çayını, kahveni iç ve beni rahat
bırak” dedim ve bir süreliğine gönlünü almış oldum Peltor’ un. Aklı sıra
tepemde olduğundan başıma imparator kesilecek. Aramızda kalsın “Çok beklersin
daha” dedim içimden.
Düşünüyordum da odadan odaya
dolaşırken. Hayatımızın bir çerçevesi var ve bu çerçeve içine
sığdırıyoruz her şeyimizi; bütün yaşamışlıklarımızı. Çerçevenin genişleyip
daralması kendi elimizde. Ne kadar çok şey sığdırırsak içine o kadar
genişleyebilir.
Benim asıl konum: o çerçevenin
içindekileri yazmakla ilgili. Yazı yazmaya başladığı zaman insan o çerçevenin
içindekilerin etrafında dolaşıp durmaya başlıyor. Ucundan kıyısından asılıp
uzatıp çekiştiriyor. Asıl konuya belki de hiç giremiyoruz çoğu zaman. Başkaları
adına konuşmak haddim değil tabii ki, kendi adımadır söylediklerim. Ucunda
kıyısında dolaşırken yaşanmışlıkların, başkası, bir başkası da çıkıveriyor
önüme. Asıl yaşanmışlık gölgelenip perdeleniyor. Yazmak denilen eylem, yaşanmışlıkların
ucundan kıyısından koparıp sökebildiklerimi ortaya koymaktan başka bir şey
değil aslında. Yazmada yol aldıkça daha da cesaretleniyorum, daha da derinine
inmek istiyorum. Peltor da durmadan çalışıyor benim için. O kadar fazla şey
çıkarıyor ki bazen, hangisi önemli, hangisi önemsiz ayırmakta zorlanıyorum.
Yaşanmışlıklarımızın ucundan
kıyısından kopardıklarımız birer virgül -,- aslında bana göre. Virgül’ ün yazı
içinde ne kadar da anlamlı ve kıymetli olduğunu yazmaya başladıktan sonra
anlamaya başladım. Okullarda öğrendiğimizden daha farklıymış. Başlı başına bir
deha. Yaşam çerçevesinin içinde o kadar
çok virgül var ki, çoğumuz bunun farkında bile değiliz aslında. Virgüller çoğaldığında bir noktalı virgül - ;
- atıp tekrar virgüllemeye devam ediyoruz yaşanmışlıklarımızı. Neden noktalı
virgül atıyoruz? Çünkü: hepsi birbirine karışmaya başlıyor artık, iyiler,
kötüler, üzüntüler, sevinçler... çoğaltılabilir bu çeşitlilikler elbet. Her
çeşitliliğe bir noktalı virgül koyup geçiveriyoruz. Bir nokta gelip orada da
nokta koyacağız elbette. Ama bu koyduğumuz nokta yaşamımızın noktası değil,
yaşamışlıklarımızın bazı bölümlerinin sonundaki noktalardır. Örneklemek
gerekirse: Anne babanız kendi yaşamlarındaki iki kişilik yalnızlıklarına bir
nokta (.) koyup üç kişi olmaya karar verdiklerinde, sizin için bir başlangıç;
onlar içinde bir dönemin noktası oluyor aslında. Sizin bebeklik virgülleriniz
başlamış oluyor böylece onların sayesinde. Tabii ki anne ve babanız noktayı tam
yerinde koyarsa. Anne babanıza kızmayın sakın yanlış yere nokta koymuşlar diye,
onlar da ellerinden geleni yapmaya çalışmıştır eminim. Tıpkı benimkiler gibi.
Bebeklik virgülleri: Ingalı ağlamalar,
gaz sancısı feryatları, görünmez kazalar, diz ve alın soyulmaları… Çoğalmaya
başlıyor artık. Nokta nerede mi? Emeklemeye başladığımızda, yürümeye
başladığımızda… Devam edip gidiyor.
Eğer noktalama işaretlerini doğru
koyarsam yazım içinde, anlatmak istediklerimi daha doğru anlatabilmiş oluyorum.
Zaman zaman dönüp önceki yazdıklarıma bakıyorum. Bazı değişiklikler yapıyorum
noktalamalarda. Sizler fark etmiyorsunuz bunları. Bazılarınız da fark ediyordur
mutlaka. Eğer noktalamaları doğru yerde kullanırsam daha doğru anlaşılırım,
başka bir ifadeyle anlatmak istediğim konu daha iyi anlaşılır, en azından benim
düşündüğüme yakın olarak diye düşünerek.
Yaşamımız da tıpkı yazılar gibi
işte. Noktalamaları doğru yerlerde kullanmışsak istediklerimizi elde etmişiz
demektir. Gelecek noktalama için yola devam ediyoruzdur. Bazen soru -?- ve
ünlem - !- işaretleri de olacak mutlaka.
Doğru kullanım ve anlatımla ilgili
iki örnek vermek istiyorum. İki örnekte de anlamlar farklı ve noktalama da
farklı yerde.
1.)
Oku da baban gibi, eşek olma.
2.)
Oku da, baban gibi eşek olma.
Şimdi virgülün kullanıldığı yere
göre anlamını değerlendirelim.
1.) de: Babası okumuş birisi ve onun
gibi olması istenen bir öğüt.
2.) de ise: Babası eşek, okumazsa
babası gibi eşek olacak uyarısı.
Görüldüğü gibi birbirinden oldukça
farklı anlam kazandırdı aynı kelimelere. Neymiş be bu virgülün azameti?
Biz |
Hayatımıza anlam katmak için virgülleri
doğru yerlerde kullanmak çok önemlidir bence. Her zaman yapılabildiği
söylenemez tabii ki de. Benim virgüllerimin de yanlış yerde olanları var. Ucundan
kıyısından dolanılmasının nedeni de bu zaten. Dibe indiğimiz zaman her şey
ortaya çıkacak çünkü. O nedenle yaşanmışlıklarımızın derinine inemiyoruz
yazarken. Yaşam kişiye özgüdür ve kişiye özeldir. Ancak ortaya koymak
istediğimiz şeyleri yazarız onlardan.
Bir de yaşanmışlıkların bize
anlattıkları vardır. Bizim öğrendiğimizi düşündüğümüz şeyler. Çok fazla şey
öğrenmiş sayılmıyoruz yaşamlarımızda. Kapasite kısıtlılığı var yazılımda.
Genlerimizin yazılımında belirlenmiş zaten hemen hemen her şey. Bizim yaşamımız
boyunca ilave edeceğimiz fazla bir şey yok. Bebek doğarken o yazılımla doğup,
ilerisine doğru yazılımın gereklerini yerine getiriyor. Babası veya annesinin
öğrendiği bilgileri depolayıp getirmiyor doğarken. Her şeyi kendisi öğreniyor
yaşam boyu.
Peltor’ la anlaşmazlığa düştük
yazıya başlayıp buraya kadar geldiğimde. Bir sürü şey çıkardı ortaya adeta
kustu ne varsa içinde ve benim de midem bulandı bu duruma. Ara verdim yazmaya ve
bir gün ertelemiş oldum bu yazıyı, tekrar başladım biraz nüans değiştirerek. Ne
de olsa ilk göz ağrısı başka oluyor, ilk düşündüğüm şeyler bu arada
dalgalandılar.
Benim Peltor’ la kavgam da burada
başlıyor işte. Sizde de olmuştur mutlaka, hani bazen bir şey yapmak isteriz de
içimizden bir ses “Dur orada, sakın yapma başına iş alırsın” falan derya işte o
Peltor’ un sesidir. Bazen de tersini yapar. Peltor hep ister ki kendi dediği
olsun: Bildiği, sürekli yaptığı şeyler olsun. Bilim artık öğrenmiş bu huyunu,
21 defa aynı şeyi yaptığında alışıyormuş onu yapmaya ve bir daha unutmak
zorlaşıyormuş. Aslına bakılırsa insanlar çooook yıllar belki de yüzyıllar önce
öğrenmiş Peltor’ un marifetini de: “Kırk defa ne dersen o olur” demişler. Yani kırk
defa tekrarlanan bir şey Peltor tarafından önemli kategorisine sokulup daha ön
sıralara konuluyor demek. Bilime kuşkuyla yaklaşmak gerekli aynı bilimciler
gibi; kendi icatlarına bile kuşkuyla bakarlar her zaman. Birisi çıkıp farklı
bir yanını buluverebilir. Kendimizi güncellemeliyiz bu arada. “Babam öyle diyo!”
ile olmuyor, olamıyor artık. Çok hızlı gidiyoruz çağ yolunda.
Sen, senin yaşanmışlıklarının bir
yerinde evlenmeye karar verdiğinde Sen’in sonu gelmiş demektir ve Sen’e nokta
(.) koyarsın ve evlendiğinde Biz yaşanmışlıkların başlar. Biz yaşamında eğer
hala Ben ve Sen yaşamlarınız devam ederse Biz olamamış demeksinizdir. Bu da
büyük ihtimalle her ikinizin de Peltor’u yüzündendir. Peltor’unuzu istediğiniz
yönde götüremiyorsunuzdur. Bir dönem Sen’li Ben’li yaşanmışlıklarınız devam
eder; eğer Biz’i oluşturamazsanız, yine geçmişte nokta koyduğunuz yaşamlarınıza
farklı bir biçimde döneceksinizdir. Ancak eski Ben ve Sen olamayacaksınız.
Bütün suç Peltor’ da ve Ona hükmedemediğiniz için de sizdedir. Yapmak
istediğiniz bir şeyde Bilgisayarınızı suçlar mısınız? Hayır elbette. Tabii ki
böyle bir soru saçmalıktan başka bir şey değil. Neden suçlamadığımızı
düşünüyorum çünkü: Bilgisayarı kullanan benim. Hangi tuşa basarsam onu yazıyor
veya çiziyor; tamamen benim kontrolümde, tabii ki yazılımlar sayesinde.
Doğru noktalamalı yaşamlar dilerim,
elbette önce kendime sonra da size.
Hoşça kalın, sağlıklı ve mutlu
kalın.
Halil
GÖNÜL- 27:12:2016 / Aydın
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Hoş geldiniz.
İlginiz için teşekkür ederim.