Kızlarla Randevumuz
Misafirhanede, birlikte kaldığım oda arkadaşım Saat Halil, Elazığlı Mehmet’le birlikte çalışıyorlar;
aynı guruptalar. Zaman zaman hafta sonlarında birlikteliklerimiz oldu. Şen
şakrak ve uyumlu bir arkadaştı Mehmet.
Aynı yaşlardayız ve bekarız; kafalar da uyuşuyordu. Birimiz bir şey dediği zaman, hayır diyenimiz olmuyordu genelde ama Saat Halil arada bir ayrı düşüyordu bizden. Bu nedenle genellikle hafta sonlarında gündüz, Mehmet’le çıkıp dolaşıyorduk.
Aynı yaşlardayız ve bekarız; kafalar da uyuşuyordu. Birimiz bir şey dediği zaman, hayır diyenimiz olmuyordu genelde ama Saat Halil arada bir ayrı düşüyordu bizden. Bu nedenle genellikle hafta sonlarında gündüz, Mehmet’le çıkıp dolaşıyorduk.
Adanalı
Cumali'nin asıl memleket de Elâzığ olması nedeniyle Mehmet’le hemşehrilik
ayaklarından iyi kaynaşıyorlardı. Her ne kadar Cumali'nin yaşı bizden hayli
büyük olsa da uyumsuzluk yaşamıyorduk. Cumali’ye de söylemiştik ziyaret
fikrimizi ama işi olduğu gerekçesiyle gelmedi bizimle birlikte. “Benden de çok
selam söyleyin Şevki Bey’e” dedi.
Şevki
Bey başarılı bir mühendisti, adını sık sık duyardım.
Beğenirdim de üstelik. Sıcak kanlı, sevecen; kendini Kaf dağında görmeyen bir kişiliği vardı. Her ne kadar boyu iki metreye yakın olsa da alçak gönüllüydü. Gördüğünde hâl hatır sorardı; ilk tanışmamızda böyle olmuştu, guruba ziyarete geldiğinde daha yakından tanışmıştık.
Beğenirdim de üstelik. Sıcak kanlı, sevecen; kendini Kaf dağında görmeyen bir kişiliği vardı. Her ne kadar boyu iki metreye yakın olsa da alçak gönüllüydü. Gördüğünde hâl hatır sorardı; ilk tanışmamızda böyle olmuştu, guruba ziyarete geldiğinde daha yakından tanışmıştık.
Cuma
gününden kararlaştırmıştık Mehmet’le: cumartesi sabahı kahvaltıyı yaptıktan
sonra saat 10 gibi Çankaya’da, onun gurubundan ayrılan ve özel sektöre geçen
bir arkadaşına -Abi diye hitap ettiği bir kişiye- ziyarete gideceğiz ve birer
kahvesini içip duruma göre hareket edecektik. Ben de tanıyordum ama Mehmet
kadar samimi değildim. Daha fazla olmamış yeni işine başlayalı. Evliymiş, yeni
evlenmiş.
Kahvaltımızı
birlikte yaptık ve Çankaya otobüsüne binip gittik. Vardığımızda kapıda
karşılaştık o kişiyle; henüz o da yeni geliyormuş iş yerine. Hoş beşten sonra
yukarıya çıktık. Oldukça lüks bir ofis ve zenginliği her halinden belli olan
bir firma imajı oluşmuştu bende.
Çay, kahve; havadan sudan derken epeyce kaynattık. Zaman öğleye doğru yaklaşmıştı ve izin istedik arkadaştan. Tekrar görüşmek üzere ayrıldık ve hemen binanın karşısındaki otobüs durağında beklemeye başladık, Kızılay'a inmek için.
Durakta iki kız dikiliyordu bizim geldiğimizde. Kızlar gülümsemeye başladılar ve arda bir de bize bakarak kendi aralarında bir şeyler fısıldaşıp tekrar bakıyorlardı. Bakarlar tabii, filinta gibi delikanlılardık, yakıyorduk her yeri alev alev(!) kızlar mı yanmayacak.
Mehmet
gevşemeye başladı. Beni dirsekliyordu durmadan. Ben, sadakat abidesi Ruhsuz
Niyazi gibi davranıyordum. Kız arkadaşım
vardı ve ona ayıp olurdu bana göre, yapmamalıydım. Hoş, İzmir nere, Ankara
nereydi ama olsundu, yapamazdım(!)
Mehmet baktı benden fayda yok kendisine, adım attı kızlara doğru ve konuştu. Kızlar üniversite hazırlık kurslarından birine gidiyorlarmış ve dersleri bitmiş; zamanları boşmuş. İki adım kadar aramız vardı. Mehmet kolumdan çekti kendilerine doğru ve beni tanıştırdı kızlarla.
Sanki
durak bize hizmet ediyordu o saatlerde. Bizden başka kimse yoktu ve gelen giden
de görünmüyordu çevrede. Bir yerlerde oturmayı teklif etti Mehmet. Kızlar
teklifi kabul ettiler ama kendi seçecekleri bir yere gitmek istediklerini
söyleyince ben huylandım birden ve Mehmet'e göz attım onlara çaktırmadan; kabul
etme diye. Bizim Mehmet bir şey anlamamış olmalı ki “tamam” dedi.
Sanki bizi bekliyormuş otobüs de, tamam der demez dibimizde bitti fısss diye. Bindik, yol almaya başladık Kızılay'a doğru. Kızlar inmek için arkaya doğru yürüdüler biz de arkalarından devam ettik. İnince birkaç adım ileride sağa dönerek sokağa girdik ve 200 metre sonra bir kafeteryaya girdi kızlar, tabii ki bizde beraber.
İçim bir türlü rahat değildi buraya gelmekle. Sanki kafeterya bana, "çık git" diyordu. Bütün mobilyalar karşıma dikilmiş bağırıyorlardı yüzüme karşı; "çık git, çık git…" Kızlar, pencere kenarında bir masa seçtiler ve yönleri de kapıya yönelik oturdular biz de dizildik yanlarına. "Biz biz idik, iki kız iki erkek idik. 😉"
24-07-2017-1100
Valla Halil abi Hesap fena girecekmiş gibi geldi bana... Hayırlısı olsun devamını bekliyorum :)
YanıtlaSilFakir Yazar,
Silbekleyelim; göreceğiz!