“İki kaşığı yan yana olmayacak kocanın, iki kaşığından birini mutlaka kıracaksın!”
BÖLÜM-16
VEYSEL’İN KARISI ZİYARETİNE GELECEK Mİ?
"Veysel'in iş arkadaşlarından" |
KAŞIK
Veysel normal odaya alındığında tam da kendine
gelmemişti henüz, narkozun etkisi vardı üzerinde. Anasını gördü önce
karşısında, silik görüyordu suratını, gözlerini tam geçemedi. Anası ellerinin
içine almıştı suratını, sıcaklığını hissediyordu ellerinin, kokusunu da aldı
burnu.
“Yavrum, kuzum neler oldu, ne
yaptın sen? Gelmiş geçmiş olsun, hafif atlatmışız öyle dediler” deyip sarıldı
oğlunun boynuna. Ağladığını hissettirmek istemedi kimseye Sultan, bir süre
kaldıktan sonra ayrıldı yanakları ana oğulun.
“Sakin ol
anam, büyütülecek bir şey yok. Oldu bir kere, olacaklar öleceği çare bulunmaz
derler, buna da şükür. Allah beterinden saklasın.” Dedi Veysel, dili dolaşarak,
anasının elinden tutmuştu bir eliyle. İçerisi kalabalıklaşmaya başladı kısa
sürede.
“Kim haber
verdi sana ana bu kadar kısa sürede?” diye sordu anasına kekeleyerek, başını
yastıktan kaldırmaya çalıştı ama yapamadı fazla tutamıyordu başını yukarıda.
“Fabrikadan haber verdiler yüreğim ağzıma geldi ‘kaza geçirdi Veysel Usta’
dediklerinde ama hemen arkasından ‘meraklanmayın, önemli değil o kadar, şu anda
hastanede’ dediğinde biraz rahatladım. “Allah’ıma şükürler olsun binlerce,
gelmiş geçmiş olsun, daha beterlerinden saklasın seni yaradan tanrım” diyerek
ellerini bir anlığına yukarıya açarak yüzüne sürdü “âmin” diyerek.
Koridordan
uyarı yapıyordu bir görevli “ziyaretin kısası makbuldür, fazla yorulmasın
hastalar…” dediğini anlayabildi Veysel. Etrafında Fatma’yı aradı bir süre
gözleriyle, göremedi. Anası anlamıştı bakışlarından karısını aradığını. Kim
bilir nerelerde zimidiyor diye geçti anasının aklından, sabahın köründe çıkıp
gitmişti evden, bir şey söylemiyordu artık, ar damarı iyice yırtıldı galiba
diye aklının ucundan geçer geçmez cız etti yüreği birden. Veysel’in elini daha
fazla sıktı farkında olmayarak, hissetmişti Veysel de ama kendi kazasına
yormuştu durumu.
Veysel ne
olursa olsun, daha önce ne yapılırsa yapılsın gelmeliydi diye düşündü bir süre
ama gelmemesi de çok fazla sürpriz olmayacaktı kendisi için. Anası çok fazla
içerleyip üzülecekti ne de olsa geliniydi sonuçta. Neyse! Bir süre daha kalsın
göndermeliydi anasını ziyaretçi saati son bulmadan, böylece gelip gelmediğini
de göremez diye düşündü ki hemen anasının cinliği geldi aklına. Dışarıda
beklerdi çıksa bile, çıkardı elbet kendisini kırmamak için ama dışarıda kuytu
bir köşede oturur beklerdi ve anlamak istediğini anlardı mutlaka. Olmaz, olmaz
yapmanın bir faydası olmaz diye fikir değiştirdi, gülümsedi anasının yüzüne
bakarak.
Arkadaşı
Yusuf, iş yerinden arkadaşları ve başka atölyelerden de gelenlerle dolup dolup
taştı odası sürekli “ne de çok sevenin varmış kuzum senin” diyerek yanağını
okşadı anası sık sık. Onun da yüreği cızlıyordu Fatma’yı göremeyince her
kalabalık dolup dolup boşalırken, gözleri ister istemez arıyordu gelinini ve
sesini duymayı, endişesini görmeyi istiyordu kadınca, anaca yüreğiyle.
Ziyaret
saatinin bitmesine yakın Hüsnü Bey çıkıp geldi, meraklı bakışlarla etrafı
süzüyordu kendince ve pencerenin yanında yatan Veysel’i gördü kapıdan ve hızla
girdi içeriye kalabalığı yararak ilerledi yanına doğru. “Geçmiş olsun Damat,
nasıl olduğunu merak ediyorum ama yorma kendini şimdi sonra anlatırsın nasılsa”
diyerek gülümsedi, “bu kadarına da şükür, gelmiş geçmiş olur inşallah, öyle
değil mi dünür?” dedi Sultan’a dönerek.
"kimsesizin ziyaretçileri geldi aklına Veysel'in" |
“Öyle öyle
dünür, Allah'tan gelene ne denir ki, boynumuz kıldan ince, buna şükür, daha
beterinden korusun Rabbim” diyerek gülümsemeye çalıştı hüzünlü hüzünlü
Hüsnü’nün yüzüne ve gözlerine bakarak. Fatma’yı sormak geçti aklından ama
cesaret edemedi, adamcağızı da üzmeyeyim durduğu yerde diye düşündü vaz geçti
sormaktan. Adamcağız da nereden bilsin sokak köpeğinin nerede olduğunu, artık
köpeğin sahibi değişti, sahibi bilmeyip de başkası mı bilecekti!
Hüsnü beye
oturması için yer gösterdi içerideki tanıdıklardan genç bir delikanlı.
Mahalledendi, tanıyordu kendisini. Oturmak istemedi Hüsnü, teşekkür ederek
rahatsızlık hissetmeye başladığını belirterek dışarı çıkacağını söyledi.
“Damat, beni hoş gör kalabalığa ve sıkıntıya gelemiyorum artık son zamanlarda,
hele kavga gürültüye hiç dayanamıyor yorgun kalbim. Teklemeye başladı yine ben
çıkayım dışarıya, hadi sana tekrar gelmiş geçmiş olsun. Bir ihtiyacın olursa
haber uçur halletmeye uğraşırım tamam mı?” dedi gülümseyerek ayrıldı yanından
Veysel’in. Dünürü Sultan'a da bakarak gülümsedi, başıyla selamlayıp hoşça kal der
gibi ayrıldı odadan.
Kapıdan
koridora çıkıp kaybolalı birkaç dakika olmamıştı daha, telaşlı bir hareketlilik
ve koşuşturmaca başladı koridorda. “Sedye, sedye” diye bağırıyordu bir kadın,
“Açılın, açılın bakayım, ben doktorum” sesini duydu Veysel. Hüsnü Bey olabilir
miydi? Yüzü çok kötüydü, beyazlaşıyordu sanki, narkoz etkisiyle öyle gördüğümü
düşünmüştüm ama diye tedirgin olmaya başladı. “Birisi baksın, öğrensin ne
olduğunu” diye seslendi ortaya.
“Demin buradan
çıkan yaşlı adam, bayıldı ileride merdivenlere varmadan, düştü oracığa” diye
bağırdı kapıdan birisi. Tanıyamadı sesin sahibini. Sultan kalktı hemen ayağa ve
kapıya yöneldi Veysel’in elini bırakarak. Olanca hızıyla yarmıştı odanın
içindeki kalabalığı ve olanca çevikliğiyle koşturmaya başladı koridorda
öbekleşen kalabalığa doğru. Kalabalığın ortasında yatıyordu öylesine dünürü
Hüsnü Bey. Doktor yakasını açmış, kalbine masaj yapıyordu. Sedye geldi hemen
aldılar sedyeye ve “Ameliyathaneye, ameliyathaneye” diye bağırdı arkadan
koşturan hemşire.
Sultan’ın
nefesi kesilmişti, gördüklerine inanmak istemiyordu bakakaldı sedyenin
arkasından, ameliyathanenin sürgülü kapısından içeriye girene kadar. “Gitti,
gitti…” dedi fısıltıyla. Bekledi bir süre, diğer bekleyenlerle birlikte her
birinin yüzlerinde gezinerek.
19-09-2017
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Hoş geldiniz.
İlginiz için teşekkür ederim.