"Karşı karşıya bakmak" |
Duygularını anlamaya çalışıyor derin
iç çekişlerle kısık sesli televizyona yoğunlaşmaya çalışıyordu üçlü koltukta
sırt üstü uzanmış haliyle. İçindeki gürültüye karşın şaşırtıcı bir sakinlik
hissetti bir an ve şaşırdı böyle huzuru uzun zamanlardır hiç hissetmediğini
fark etti, gözleri doldu istemeden. Sevinç mi yoksa üzüntü mü anlayamıyordu.
Neden, neden? Diye soruyor fakat bir
sürü neden düşünmüş ve teslimiyeti kabullenmiş olmasını değerlendiriyor, her
değerlendirmesinde fikir ve kararları değişiyordu sürekli.
Biri aklına yattığında birkaç dakikalığına veya üç beş saat sürüyordu kararlılığı. En küçük bir hareket, nem bile değiştiriyordu duygularını. Genellikle kızgınlıkları oluyor ve kendini affedemiyordu, hatta şaşırıyordu nasıl? Diye. Nasıl yaptım? Sorusunun cevabı kendi aptallığını ortaya koyuyor ve kızgınlığını artırıyordu kendine. Yıllardır ya başkalarına ya da çoğunlukla kendine kızmıştı ama bugüne kadar hiçbiri de çözüm olmamıştı duygularına.
Biri aklına yattığında birkaç dakikalığına veya üç beş saat sürüyordu kararlılığı. En küçük bir hareket, nem bile değiştiriyordu duygularını. Genellikle kızgınlıkları oluyor ve kendini affedemiyordu, hatta şaşırıyordu nasıl? Diye. Nasıl yaptım? Sorusunun cevabı kendi aptallığını ortaya koyuyor ve kızgınlığını artırıyordu kendine. Yıllardır ya başkalarına ya da çoğunlukla kendine kızmıştı ama bugüne kadar hiçbiri de çözüm olmamıştı duygularına.
Böyle gitmiyordu işte, bal gibi de
ortadaydı bir on hatta yirmi yıl daha geçse bir şey değişmeyeceği ortadaydı
artık, aptallığın bir anlamı yoktu. Kabullenmek, kabullenmek ama neyi nasıl
kabullenecekti bir türlü bilmiyordu. Kabulleniyordu her şeyi ancak hayat
kabullenmiyordu kendisinin kabullendiklerini. Yaşama karşı duruyordu resmen. Rüzgâra
karşı işemek tabiri vardır ya aynen öyleydi her şey.
Duygularını dengeye koyamadığının
her saniye farkında olması daha fazla rahatsız ediyor her saniyesi çare arayışı
ve geçmişi didik didik etmesiyle geçiyor. Böyle bir yaşam düşlememişti hiç,
düşlenebilecek bir şey de değil. Başka böyle bir yaşam olamaz diye düşünmesi
bile kendine acımasını gösteriyordu.
Ha tamam, aynen öyle, şimdi tam
üstüne bastın işte diye kükredi kendine. Her saniye kendini tokatlayıp
tekmelediğin yetmiyormuş gibi bir de kendine acımayı çıkardın. Aferin sana tam
oldu dedim ya, gerçekten tam oldu. İyi tarif ettin kendini, bundan iyisi can
sağlığı oğlum. Hep kendinle konuşursun zaten, başkasına anlatacak bir şeyin yok
ki.
Sahi neden acıyorsun kendine?
Cevabın var mı? Yok, yok tabi. Sanki gölgenden başka kimsen var da acıyacak
sana, gölgen bile kayboluyor etrafından çoğu zaman. Oğlum gölgen ne zaman
olacak evden çıktığın mı var senin? Yok! Ee kim acıyacak o zaman sana? Hastalık
hastası mı bu durum? Ne bileyim yahu, ben hastalığımı fark edecek durumda mıyım
sanki. Ben kimim, neyim, canlı, cansız nasıl bir durumdayım ben bir bilebilsem.
Kafamın içinde dolaşan o kadar
şeyler var ki artık kontrol edemiyorum, birileri gelip birileri gidiyorlar ve
sürekli değişiyorlar, hızlarına ulaşamıyorum. Bırakamıyorum da. Ne onlar beni
ne de ben onları bırakabiliyorum kanka olduk yıllardır, belki de bütün yaşam
böyleydi de yeni farkına vardım bütün bunların.
Artık yıkım noktasında olduğunun
farkında ve korkusunu yaşarken kurtuluşun olmadığını, ayağa kalkamayacağına
zaman zaman inanıp durumunu kabullenerek zamana bırakıyordu kendini. Elini
ayağını oynatacak cesaret ve gücü kendisinde hissedemeyerek nefeslerini almaya
devam ediyordu.
Uyku durumu, vücut saati karışmış,
bozulmuş bir türlü rayına oturmamıştı, bunun rahatsızlığını yaşadığını
biliyordu geçmişte ama çok da önemsememişti hiç. Bazen öyle oluyor ki, bütün
psikoloji bilgilerini çöpe atıveriyordu. Her şey palavra gibi geliyordu. Bütün
yaşam boşaydı, bütün bilgiler boşaydı hiçbir işe yaramıyorlar şu an.
Acımak, kim kime acıyacak, sen sana
acımadıktan sonra. Seninle senden başka kim var ki de acınmayı bekliyorsun?
Yok, yok! Kendin ve yine kendi her zaman da önce sen varsın seninle birlikte.
Ne zaman sen senden uzaklaştın başkaları var diye ve senin yanına başkalarını
koydun işte o an hapı yutmaya başladın aslına bakılırsa. Ne zaman fark
edecektin bunu. Bunları yaşamasaydın hiç de fark etmeyecektin öyle değil mi?
Dürüst ol kendine, şunun şurasında sen seninlesin yalnızca başka kimse de yok
etrafında ne de yanında. Anladın mı? İyi!
1/2
01-10-2017
Halil
Gönül
Görsel: Google Görseller
1/2
01-10-2017
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Hoş geldiniz.
İlginiz için teşekkür ederim.