“İki kaşığı yan yana olmayacak kocanın, iki kaşığından birini mutlaka kıracaksın!”
"Bahçe kapısı" |
BÖLÜM-19
SULTAN’IN TELAŞI
KAŞIK
Neredeyse
geçmek üzereydi mahalle durağını otobüs, camdan gördüğü kişiler takıldı gözüne.
Dikkatlice baktığında farkına vardı mahallesine geldiğinin. Telaşla kalktı
bağırmaya başladı “İnecek var, inecek var” diye. Etrafındakiler de şaşırdı bu
duruma ve bir şey olmuşçasına herkes başını çevirdi arkaya doğru.
Hele ki fark etmişti gelindiğini tam da zamanında yetişti arka kapıya. Durakta indi ama kalbi küt küt vuruyordu göğsünün sol yanını.
Hele ki fark etmişti gelindiğini tam da zamanında yetişti arka kapıya. Durakta indi ama kalbi küt küt vuruyordu göğsünün sol yanını.
Etrafına
bakındı kaş altından ve evine doğru yöneldi hızlı adımlarla. Bir telaş vardı
üzerinde. Kimseler görsün istemiyordu kendisini nedense. Bir anlam veremedi bu
duygusuna ve yürümeye devam etti kendinden emin adımlarla.
Daha sıkı basmaya özen gösteriyordu, dik yürümeye çalışıyordu. Kimseler zayıflığını fark etmesin, güçlü duruşunu sergilemek istiyordu bütün yaşamı boyunca yaptığı gibi.
Daha sıkı basmaya özen gösteriyordu, dik yürümeye çalışıyordu. Kimseler zayıflığını fark etmesin, güçlü duruşunu sergilemek istiyordu bütün yaşamı boyunca yaptığı gibi.
Bir
telaşla anahtarı buldu çantasından, dış kapıyı açtı yavaşça ve aceleyle kapattı
bir adım içeriye adım atar atmaz. Birisi görüp gelmesin istiyordu. Çene çalacak
zamanı yoktu hemen dönmek istiyordu geriye hastaneye. Hızlıca evin kapısını da
açıp girdi içeriye. Ayakkabılarını çıkarmadan daldı odalara. Kafası karışmıştı
telaştan, heyecandan.
Bir
an dikildi olduğu yerde, düşündü kısa bir süre neler alması gerektiğini. Karar
vermeliydi hemen. Amaaan sende yatıya gitmiyorsun ya! Al işte bir şeyler, iç
çamaşırı, çatal, kaşık, tabak… olamadı evi sarın git bari! Kızdı kendine,
telaşını yatıştırmaya çalışıyordu bir taraftan da. Bir naylon torba buldu içine
koyacaklarını hızlıca bulup attı içine.
Tamamdır
her halde, eksik olursa da oradan alırız canım, dağ başına gitmiyoruz ya, haydi
acele et biraz diyerek sıkıştırdı kendini. Bulduklarını eline geldiği kadar
atıyordu poşetin içine. Sıra iç çamaşırı bulmaya geldi. Veysel’in yatak odasına
girip, yataklıktaki çekmeceleri çekti birer birer, bulmuştu Veysel’in çamaşırlarını.
Birkaç atlet, külot, birkaç da çorap aldı attı başka bir poşet torbaya.
Suçlandı
hırsızlık yapıyor gibi hissetti kendini. Uzun bir zamandır girmemişti hiç bu
odaya. Düğünden bu yana girmediğini düşündü. Arkasına bakarak çıktı hemen
odadan, kapıyı kapatmayı unutmuştu ki birkaç adım atınca tekrar dönüp kapattı
kapısını yatak odasının.
Neden
korktuğunu düşündü bir an. Fatma’ya yakalanırsam diye korktuğunu anladı. Hiç de
düşünmemişti daha önceleri böyle. Ne olacak sanki yakalansa. Hem kim suçlu şu anda.
Kadın gibi kadın olsaydı da ben burada olmasaydım keşke, kendisi olsaydı. Neden
suçlanacakmışım, düşündüğün şeye bak sen koca sultan. Bir an önce çık şuradan.
Kendi kendini kovdu odadan, evden de kovacaktı az sonra.
Bir
an aklına takıldı Hüsnü bey ne olur ne olmaz adamcağız için de alayım şuradan
bir şeyler bari diye düşünerek kaşık, çatal tabak aldı fazladan. Belli mi olur
bunlara!
Aklına
gelenleri aldı, etrafına bakınarak poşetleri eline aldı, sımsıkı tuttuğunu fark
edince, gülümsedi kendi kendine ve aceleyle kapıya yöneldi. Kapıyı çekti
arkasından, sert çekilmişti kapı, sesinden irkildi. Kimsecikler de çıkmasa bari
karşıma da takılmasam şurada diye düşünüp hızlı adımlarla dış kapıya doğru
yürüdü. Kapıdan da çıktı mı tamamdı bu
iş, sonrası evinin dışıydı artık halletmesi daha kolaydı içeriye göre.
Korktuğu
olmadı, kimseler çıkmadı önüne, zaman kaybetmeden durağa yürüdü. Önüne
bakıyordu kimseyi görmemek için. Tam
adımını atmıştı ki tanıdık bir ses geldi arkasından. Veysel’in arkadaşı
Yusuf’un sesiydi bu. “Sultan teyze ben
birazdan geleceğim var mı bir ihtiyaç?” demişti. Ama cevap veremeden araba
hareket etti. Camdan bakıp el salladı, yok demek istediğini belirtmek için.
Yusuf işten yeni geliyordu demek ki, arkadan inmişti kendi binerken.
İçi
yanıyordu, kimselere anlatılacak dert değildi bu, ancak kendin anlardın
kendini. Yılardır aynısını yapmıştı, yine aynı yerdeydi sanki. Aşağıya tükürse
sakal, yukarıya tükürse bıyıktı. En iyisi ağzında tutmak tükürüğünü ve yutmak
en iyisi diye düşündü. Aklından geçenleri
bir kendisi biliyor bir de Allah, oğluna da bir şey demeyecekti, çocuğa ne
diyeyim ki onun da içi yanıyor zaten, bir de ben benzin mi dökeyim üzerine.
Hadi canım sen de kapat kapanası çeneni. Kendini rahatlatmaya çalıştı epeyce
giderken.
07-10-2017
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Hoş geldiniz.
İlginiz için teşekkür ederim.