SAYFALAR

Salı, Ekim 10, 2017

Kaşık-21-Hüsnü Bey Öldü mü?

“İki kaşığı yan yana olmayacak kocanın, iki kaşığından birini mutlaka kıracaksın!”
"Hüsnü Bey ameliyattan çıktı mı?"

BÖLÜM-21

HÜSNÜ BEY’İN DURUMUNU ÖĞRENECEK SULTAN

KAŞIK

               Esmer hemşirenin gösterdiği bankoya doğru hızlı adımlarla yaklaştı korkuyla karışık. İçinde bir tuhaflık vardı. Sormak istiyordu öğrenmek için dünürünün durumunu ama korkuyordu da diğer taraftan. 
           Ya öldü derlerse! Ne yapardı o zaman. Adamcağız elinden geldiği kadar dizginliyordu karısıyla kızını, yoksa bugüne kadar olanlar olurdu zaten. Ağzından kem söz de çıkmamıştı hiç. Hep dünürüm, oğlum, kızım diye konuşuyordu. O karısına bile son olay haricinde ağır bir şey söylememişti başkalarının yanında.
                Son yaptığında da haklıydı adam çığırından çıkarmıştı karısı işleri oğlan bir gün işe gitmedi diye neredeyse kızını alıp götürecekti kocasının altından da başka zengin kocaya verecekti.  Terlediğini fark etti dikiliyordu danışmanın iki metre önünde. Herkes de kendisine bakıyor merakla. “Bir şey mi istediniz hanım efendi?” dedi beyaz önlüklü erkek sağlık görevlisi.
                “Yok, yok hayır” dedi kekeleyerek, belli belirsiz, “efendim?” dedi biraz eğilen adam. Başını sallayan sultan geriye hızla döndü bir şey demeden. Herkes daha da şaşırmıştı durumuna. Birbirlerine bakmaya başladılar anlamak için durumunu.  Hızlı adımlarla yürürken kendi koridorlarına doğru, kalbi de küt küt atıyordu yerinden fırlayıp gidiverecek gibi. Soramamıştı, cesaret edememişti sormaya. Hazır değildi kötü haber duymaya.
                Belki ölmemiştir canım, sen de adamın günahını alıyorsun, neden ölsün durup durduğu yerde. Hastanede üstelik, hadi dışarıda başına gelseydi aynı şey ölebilirdi hastaneye yetişinceye kadar. Ya da hastaneye kalmadan ambulans yetişinceye kadar giderdi adamcağız. Şansı varmış, tanrının sevgili kuluymuş ki hastanede geldi başına.
                Beklenen durumdu zaten akşamda sabahta ama evde olmaması büyük mucize. Allah’ım, sen koru ya rabbim. Biraz daha, biraz daha yaşasın adam. Şu ocak sönmesin ya rabbim.  Ellerini yüzüne sürdü içinden geçenler bitince.  Ne yapıyorsun sen bunadın mı ne? Adamın ya acil bir ihtiyacı varsa ya gelen gideni yoksa adamın, beklenir onlardan. Gelen olsaydı Veysel’e de uğrarlardı her halde dostlar alışverişte görsün diye falan, ya da zayıflığını görünce sevinçlerini katlamak için. Yok gelmemişler git bul şu adamı. Kendi kendine çıkıştı epeyce ve olduğu yerden döndü tekrar kararlı adımlarla karşı koridora yöneldi tekrar.
                Danışmaya vardı tam da görevlinin önüne dikildi, meşgul olan görevli başını kaldırdı, bir şey söylemesini beklemeden “ben Hüsnü Bey’e bakmıştım, dünürüyüm de öğleyin bayılıp düşmüştü karşı koridorda” dedi bir nefeste. Yüzü ateş gibi yanıyordu, bir ateş bir buz soğukluğu hissetmeye başladı. Gözleri patlarcasına açılmış karşısındaki görevliye bakmaya devam etti bir ses duyabilmek için.
                “Kayıtlarımıza bakıyorum efendim” dediğini duydu kadın görevlinin. Eli ayağı titremeye başladı. Telaşı iyice arttı, ağzının içi kuruyup dili damağına yapışır gibi hissetmeye başladı. Çok susadığını hissetti aniden. Nehir olsa içip yutacaktı o kadar susamıştı. Bir türlü beklenen cevap gelmiyordu, zaman da inat ediyor geçmek bilmiyordu bir türlü.
            “Evet” dedi kendisine bir şey söylenmiş de anlamamış gibi. Niyeti görevliyi sıkıştırmaktı inceden ve nezaketle.                                                                              
                                                                                                             08-10-2017

                                                                                                  Halil GÖNÜL

Görsel: Google Görseller


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Hoş geldiniz.
İlginiz için teşekkür ederim.