"Gelin kurtaralım geleceği" |
Cehalet Sergisi
Bugün
Cumhuriyet’in doğuşunun 94. Yıl dönümü ama neresindeyiz hedeflerinin bakalım
birlikte isterseniz. Benim gördüklerimi sizler de görüyorsunuz mutlaka eminim
bundan ama yine de dertleşmek istedim sizlerle, belki sesime ses katarsınız
umuduyla. Hep birlikte seslenmek ne güzel olurdu, geleceğe iz bırakılabilir
eminim; mini minnacık oyun ve ana kuzusu küçücük: Ağzında daha süt kokan kız
çocuklarının bir dini lütuf gibi cehennem zebanilerine sunulması çabalarının
önüne geçilebilir böylece. Duyabilirseniz o çocukların seslerini, çığlıklarını
eğer sizler de cılız bile olsa ses çıkarırsanız işe yarayacaktır eminim ve o
çocuklar da duyacaktır bu sesleri ve çabalarında daha da dirençli olacaklardır.
Bu
yazımı parçalamadan tek parça yayınlayacağım, biraz uzun oldu ama bölünmeden
okunsun istiyorum okuyanlar için. Okumayanlara da saygı ve sevgilerimle hoş
geldin diyerek başlıyorum işte.
İster
istemez takılıyor insan çevresinde olup bitenlere. Bazen duymayayım, görmeyeyim
diyorum ama olmuyor, olamıyor inatla gelip gelip batıyorlar gözüme; bir değil,
beş değil ki binlercesi var ortalıkta dolaşan laf lakırdı, yaşananlar. Gel de
duyma, görme sıkıysa. Dokunuyor bazıları insanlık onuruma. Başkalarına
dokunmuyor mu acaba? Diye soruyorum kendi kendime. Elbet dokunuyor çok insana
ama galiba sinsi bir bekleyiş var sabır sınırlarını zorlayarak. Bu bir geçiş
dönemi diye düşünerek bekleyişteler, tetikteler tüm tedirginlikleri üzerinde
her birinin.
Aklıma
takılan ve ciğerimde cızıltısını hissettiğim şeylere kısa kısa dokunacağım.
Biraz da dertleşme sayalım bunu olmaz mı?
Bu
memlekette Cumhuriyet ilan edileli ve ileri hedefler o günün şartlarına göre
büyük ve çok çoook uzak bir öngörüyle belirlenmişler bu günlere kadar gelindi
düşe kalka taaa 1923’ den beri. Nedir hedefler, ilim, fen ışığında ilerlemek.
Akılla hareket etmek. Ulus bilinciyle hareket etmek, gençliğe güvenmek.
Cumhuriyet demokrasi ile taçlandırılarak daima demokrasinin gelişen adımlarıyla
daha ileriye adımlar atmak.
Şimdi
de bu memleketin ne kadar da cahil kaldığına bir bakalım, gösterilen hedeflerin
ne kadarını gerçekleştirmeye yatkın veya gerçekleşenler ne kadar tam ne kadar
eksik.
Bu
memlekette hala zebani, sapık mantıkla çocuk gelinlerden, ana kuzusuyken ana
olan çocuk kızlardan bahsediyoruz ve devlet eliyle önüne geçilmeye çaba
göstermek yerine teşvik eden çalışmalar ve söylemler var. Ne kadar aydındır bu
memleket ve memleketin yönetimi?
Cennette
tomurcuk memeli hurilerden bahseden bir zihniyetin dimağının altında yatanı
anlayan var mı? Ağzında salyalarıyla sokaklarda boy gösteren ve yönetim
kademesinde de alabildiğine çöreklenen bu sapkın ve sapık zihniyete alkış tutan
bu toplumun aydınlığından, insan onuruna yakışır bir yaşam seviyesine
ulaşmasından nasıl bahsedilebilir?
Artık
bu çağda bu sapıkça zihniyet ve onun uzantıları bu çağa yakışmıyor yalnızca
bizim memlekette değil dünyada hiçbir yere yakışmıyor. Onurlu ve haysiyetli
değerlendirenler insan gibi değerlendirmeli. Empati mekanizmasını çalıştırmalı
eğer biraz insanlıktan nasibini almışlarsa.
Cehalete
ve sapkınlığa karşı durmak insanlık onuru ve haysiyetine en çok yakışan
durumdur, cehaleti nimet sayıp üzerine çöreklenen zihniyetin kökü kazınmalı
artık bu çağda. Cumhuriyet demokrasi ve insan onuruna yakışan şekilde
taçlanarak yarınlara taşınmalı omuzlarda. Bunu yapmak tüm insanlık olarak
boynumuzun ve çocuklarımıza, geleceğimize olan borcumuzdur.
Gelelim
memlekette oynanan tiyatroya, seçim, geçim ve istifa. Evet tiyatronun adı bu
bence. Eğer vatandaşın seçmesi söz konusuysa vatandaş görevden almalı değil mi?
İşin doğası gereği olması gereken budur. Bu çağda ispatlanan bir durum ortaya
tüm açıklığıyla çıkmıştır sayelerinde oyuncuların. Her oyunun bir senaristi
vardır, senaryoyu hayata geçirenler vardır. Arada senaryoda duruma göre
değişiklikler yapılır ortama ve gelişen şartlara göre.
Memleket
yönetimi ve demokrasi denilen kavramın içi boşaltılarak basit ve cahilane bir
senaryoya dönüştürülüp cahil cühela oyuncular tarafından icra edilirse işte
ortaya çıkan oyun böyle olur, “siktir git” denir zamanı geldiğinde akan zaman
içinde.
Akan
zamanı durdurmak mümkün mü? Elbette değil akan zaman sürükleyerek alıp
götürüyor her şeyi, yaşamın doğası bu. Önüne dikildiğinde bazı şeylerin seni de
sürükler götürür atar bir şelaleden aşağıya; şelaleden akışı seyretmek güzeldir
ama bir de şelaleden düşene sormak lazım “nasıl keyfin?” Diye.
Bırakın
düşsünler şelaleden, seyredin keyfinizce sizler de. Bu dönem geçecektir ama
kalıntılarını, pisliklerini çökelte çökelte yol alacaktır bu hezeyan. Temizliği
uzun zaman alacaktır elbet, bazılarının üzeri kapatılacaktır üzerinden geçerken
çökelen heyelan topraklarıyla. Yüzyıllar sonra nehir yön değiştirdiğinde ortaya
çıkacaktır eminim. Hep öyle değil midir?
Gelelim
Cumhuriyet meselesine. Evet CUMHURİYET. İçinde yaşanılan çağda insana yakışan
yönetim biçimidir şimdilik eğer uygun ellerde kullanılırsa. Görülüyor ki bir
ülkede yaşayan insanların da kalitesi önemli hangi ellerde değerlendireceği
konusunda. “Her toplum kendine layık olan yöneticilerini seçer” diye boşuna
söylenmemiş yılar yıllar öncesinde, yönetim konusunda kafa yormuştur bu insan
denilen canlı türü.
"Senaryo revizyonu" |
Akan
zamanlar içinde kendi kendilerini de yok etmenin bir aracı olarak
kullanılmıştır yönetim biçimleri. Adına seçim denilen kavram geçim olarak
değişmiş ve geçinme yöntemi olarak kullanılmıştır cahil cühela, aklı kıt
toplumlarda. Parazit gibi sırtlarında taşımışlardır kanı emildiğinin farkında
olmadan. Düşünebiliyor musunuz kanı emiliyor, iliği emiliyor kemiklerinin
içinden hala da farkına varamıyor, sendelemeye başlıyor halsizlikten, komalık
olacak yakın zaman sonra hala da farkında olmuyor. Bunun adına ne demeli başka,
cehalet kör ediyor insanları; halsiz, elsiz ayaksız akılsız bırakıyor ve
ortalıkta dolaşıyor hiçbir şeye aldırmadan. Karnına iki lokma girdi mi bayram
sanıyor kendine ikram edildiğini düşünerek kendisinin neyi ikram ettiğinin
farkında olmadan
Cehalet
bunun adı, cehalet üstüne çöreklenip ilik emenleri besler daima. Hiçbir şeyi
başkasına bırakmaz cehaletin nimetlerinden palazlanan, kendine döndüğü zaman
iğnenin ucu ne yapacağı kestirilemez, yok edişe doğrulur hemen. Dünyada
örnekleri vardır bakılırsa eğer.
İnsanoğlu
hayvanlar ve doğayı gözlemleyip taklit ederek geliştirmiştir kendisini ama
kendisinin geliştiği doğaya ve canlılara da ihanet etmiştir akan zaman içinde
geleceğe giden yollarda da benzer şeyleri yapmaması için hiçbir sebep yoktur.
Toplum olarak arkasında durduğunuz yöneticilerinizin karakterlerini irdeleyip
durulması gerekiyorsa sağlam durmak lazım aksi halde karaktersizlik de
giyeceğimiz, daha farklı bir ifadeyle giydirileceğimiz bir kıyafet olarak
konulacak yatağımızın baş ucuna.
Bu
bir siyasi bakıştan öte tespittir. Siyasi bakış diye bakmak çok hafif kalır ve
açıklamaya yetmez hiçbir şeyi. Yaşanılan olgulardır söz konusu anlatılmaya
çalışılanlar. Ben dilim döndüğünce çaba göstermeye çalıştım. Takdir ya da lütuf
beklemiyorum yalnızca içimdeki sızının biteceği bir günün gelmesi umuduyla çaba
göstermeye gayret etmeye çalışıyorum.
29-10-2017
Halil GÖNÜL
Görsel: Google Görseller
YanıtlaSilÇok yerinde ve güzel bir yayındı Halil Bey. Halkımızın, böyle hiçbir konuda haklarını korumaması anlaşılır gibi değil.
Bir çocuk doğar, onunla haliyle en çok anneler ilgilenir. Bence; annenin aydın görüşlü, eğitimli olması tercih edilendir. Babalar, annelerin hükmünü değiştiremezler, inatçı ve zorba olanlarının dışında. Doğurma işlemini hayvanlar da yaptığına göre, çok da matah bir şey değil. Analar uyanmalı diyorum yani. Uyanmalı ki, analarımız ağlamasın.
Şu halimize bakın, nefret ve tiksinti doldu içlerimize. Dilerim seçimde hak yerini bulur. O kadar çok cahilimiz var ki, üstelik cahil ne demek bunu bile bilmeyen.
"Elbet dokunuyor çok insana ama galiba sinsi bir bekleyiş var sabır sınırlarını zorlayarak. Bu bir geçiş dönemi diye düşünerek bekleyişteler, tetikteler tüm tedirginlikleri üzerinde her birinin." burası çok güzeldi. Ama neyi bekliyorlar Halil Bey, Godot'yu mu?
Şu linkte internette bir araştırmam sonucu bulduğum gerçek bilgiler var Halil Bey. Medeni dediğimiz ülkelerde bile çocuklara tasallut edilmiş. Yazıklar olsun diyorum.
https://www.eceevren.com/2017/11/cocuk-haklar-gunu.html
Düşüncenize, kaleminize sağlık. Sevgiler, saygılar.
Merhaba Ece Hanım,
SilYazınızı -verdiğiniz link- ilgiyle okudum. Son zamanlarda felsefeye dalınca toplumun eğitim seviyesiyle ilgili düşünmeye başlamıştım. Nereye el attımsa her yerden bu durum çıkıyordu ama hiç kimse de halk denilen alt katmanın eğitimiyle uğraşmıyordu. Sebebini anladım bu durumun. İlk roma ve atina devletlerinde köylü önemli bir sınıf -üretimden dolayı- ve kendileri işlerini bırakıp toplantılara katılamayacağı için kendilerini temsil eden aylakçılardan seçip gönderirlermiş. O nedenle köylü efendiymiş. Bir süre sonra bu seçilenler duruma hakim olmaya başlamışlar ve işler tersine dönmüş artık roma ve atina devletlerinden sonra. Ve o zamanlardan beridir de her şey tersine işliyor meğer. Üretenlerin sırtından parazit gibi yaşayıp giden asalaklar -seçilmişler- onların eğitilmesinden zarar göreceğini biliyorlar ve eğitilmeleri için de hiç bir adım atmıyorlar. Ve bakıldığında Pluton isminde kilise papazının hıristiyanlıkla bilimi uyuşturma -çift kartal oradan geliyor- felsefesinin aynen yönetime hakim olması durumu tüm dünya ülkelerinde geçerli hale gelmiştir. Neyse daha fazla karıştırmayayım burada.
Kısaca demem o ki: Seçilenler kendilerini seçenlerin bilgilenmesini ve güçlü hale gelmesini istemiyorlar. Aksi halde kendilerinin durumu tehlikeli. işte bütün mesele bu.
Yazıdaki bekleme durumundan kastım: Jetonun geç düşmesi, cehaletten dolayı bıçak kemiğe dayanınca kıpırdanmaya başlıyor cahil halk. Her ne olsa da Kısa süreli Cumhuriyet kazanımları etkili. :)
Hoşça kalın. Bilmukabele. :))
Olduk olası birileri planlar yapıyorlar. Organizeleri de mükemmel işliyor. Bu ne menem bir şeydir? Şimdi daha da zor durumda olduğumuzu öğrendim. Sağ olun Halil Bet, hayırlı pazarlar :)
YanıtlaSilEce Hanım, dediğiniz planlar ve organizeler işliyor evet, sistem denilen de bu zaten. Bu durumu da devam ettirmek istiyorlar. yalnızzca bozulduğu zaman, biraz yama yayıp, devam ediyorlar. Her zaman da suçlusu bu halk oluyor. yalnızca bizde değil dünyada aynı şeyler oluyor. Cahil olan yalnızca bizim halk değil, diğerleri de öyle ama bizimki biraz daha fazla cahil sadece. farkımız bu amerikadan veya avrupadan.
SilHoşça kalın, iyi pazarlar dilerim. :)