"Meşhur" |
Bazen
kızıyorum, sinirlerimi geriyor blog. Ani
düşüşler başımı döndürüyor, neden? Diye soruyorum kendime.
Cevabı biliyor gibiyim aslında ama inandıramıyorum bazen işte. “Çok çalışmak Çoooook.” O zaman da meşhur olamamanın can acısıyla çare arayışına giriyorum. Ne yapsam ne yapsam?..
Cevabı biliyor gibiyim aslında ama inandıramıyorum bazen işte. “Çok çalışmak Çoooook.” O zaman da meşhur olamamanın can acısıyla çare arayışına giriyorum. Ne yapsam ne yapsam?..
Aklıma
bir fıkra geliveriyor hemen, aklımdan geçen çare cevaplarıyla birlikte. O fıkra
mı? Anlatayım.
Çoooook
çook eski zamanlarda, köyün birinde bir adam yaşarmış. Yaşı başı yerindeymiş
ama çok mu çok önemli bir derdi varmış bu adamın. “Meşhur olmak” evet meşhur olmak istiyormuş.
Herkes tanısın istiyormuş kendini.
Yıllarca
çalışmış çabalamış elinden geldiğince. Bir türlü meşhur olamamış bu ilerleyen
yaşına kadar. Köyünden öte geçememiş meşhurluğu. Hatta zaman zaman köyündeki
gençler, çocuklar bile tanımaz duruma gelmeye başlamışlar yaşının
ilerlemesinden dolayı.
Kafaya
koymuş adam: illaki meşhur olacak ve herkes duyup tanıyacak kendisini. Her
nasıl olursa olsun yapacak kafasına koyduğunu. Sonuç itibariyle reklam
reklamdır tanıtım yolunda. Reklamın iyisi kötüsü mü olur muş? Çok kişi de aynı
düşünür reklam hakkında, “reklam reklamdır, reklamın iyisi kötüsü olmaz” diye.
Adam
bir gün giyinip kuşanmış en yeni ve temiz elbiselerini. Bayramdan bayrama
giydiği elbiseleriyle dolanmış salına salına köyün içinde. Görenler
şaşırıyormuş adamın haline, yaşlı başlı adam, bir ayağı neredeyse sallanmış
öbür tarafa gidici, adamın yaptığına bak; düğün değil bayram değil, takım
giymek de nenin nesiymiş? Sormaya başlamış köylüler birbirine.
Köyde
yaptığı küçük iş bile onu meşhur etmeye yetiyormuş görüldüğü gibi, iş köyün
dışında büyük büyük şehirlerde de olmasıymış istediği. Hatta daha da ileriye
gidip Dünya’da meşhur olmayı hedeflemiş.
Görenler
sorduğunda “nereye?” diye. “Gidiyorum,
gidiyorum, meşhur olacağım, meşhur; hemi de dünya duyacak tanıyacak beni” demiş
alımıyla çalımıyla. Duyanlar burun kıvırmış dediklerine. “Yaşlandı artık,
aklını yemek üzere. Bundan sonrası pek hayır etmez” derlermiş. Ortadan
kaybolmuş yaşlı adam.
Aradan
epeyce zaman geçmiş. Akıp giden zamana bakmamış insanlar önceleri. Bir yakınına
gitmiştir diye düşünmüşler ama düşününce de yakının olmadığını unuttuklarının
farkına varmışlar. Akmış gitmiş zaman öylece. Gel zaman git zaman derken bir
gün köye jandarmalar gelmiş ve muhtarı sorgusuz sualsiz apar topar alıp
götürmüşler elleri kelepçeli.
1/2
Devam edecek.
2/2 gelsin...
Görsel: Google Görseller
Muhtarın başına mı iş açtı?:)
YanıtlaSilbahce perim,
Silevet. Eskilerden sürünün çobanı sayılırmış muhtarlar. :)
Devamına bakmalı hemen :)
YanıtlaSilEce Evren Hanım, ilginiz için teşekkür ederim. Hoşça ve sağlıkla kalın. :)
Sil