"Koyun ve Kuzuları" |
Senin yaşın
daha küçük, bilmezsin bunları; duydun mu hiç önceden? Böyle aval aval baktığına
göre duymamışsın demektir, belki de anlayamadın da. Mecaz, mecaz bunlar, be evlat
mecaz.
Hem bilir
misin, mecaz’ı bizim kadar kullanan başka bir kültür yoktur belki de öylesine
diyorum bu sözü. Kalkıp gidip araştırdığım falan yok ama şööööyle bakınca taaa
gerilere doğru; zulüm çok kol gezmiş bu topraklarda evlat, çoook.
Bu topraklar
acıyla, kanla yoğrulmuş, anaların yoğurduğu hamurlarda bile kini nefreti acıyı,
kederi sevgiyle yoğurmuşlar da hiç acısını hissetmemiş kimsecikler.
Hem sen
bilir misin evlat: acıya türkü yakıp, o türküyle de oynayıp zıplayan, eğlenen
başka bir toplum. Yoktur ya, yoktur bizden başka. İşte bundandır ki acılarımızı
gömeriz biz içimize de kimselere demeyiz; biliriz ki o acı paylaşılıyordur,
demeye hacet kalmadan. Hem acılar paylaş demeyle paylaşılmaz evlat,
paylaşılmaz. Acı istenirse, istenilerek paylaşılır; hissedersin, işte o
hissetmen paylaşmandır o acıyı. Yakının, uzağın fark etmez hiç. Sonuçta acı
acıdır, tatlı da tatlı. Tatlı paylaşılmasa da olur ama acı paylaşılmadı mı çok
ağırdır evlat, adam denen adamı yıkar, elden ayaktan eder de kıpreşemez.
Dedelerimiz,
ninelerimiz masallar anlatırdılar bize akşam oturmalarında. Kıssadan hisse derdi
onlar, bizim anladığımızı, anlayacağımızı düşünürlerdi. Anlardık canım,
anlardık da anladığımız günler geçtikçe uyarlanırdı yaşama, hani sizler nasıl
dersiniz; güncellenirdi bizim kafaların içi.
Bizden geçiyor
artık, zaman sizlerin zamanı; bizler elimizden geleni yapabildiğimiz kadar
yapmaya çalıştık iyisiyle, kötüsüyle, bilerek ya da bilmeyerek. Bizi hiç
suçlamayın olur mu? Kusurlarımız da var elbette, şimdi sana anlatmaya kalksam
onları da anlayamayacaksın belki de. En iyisi ben senin kafanı karıştırmayayım
evlat, karıştırmayayım.
Her zaman
bir hain, hin vardır ailede; sürünün içinde koyun postuna bürünmüş kurtlar,
tilkiler gördük biz; ayırt etmesi zordur evlat, kokusunu alamadıktan sonra,
birbirine sırtını yaslamadıktan sonra.
Sırtını yasladın mı ne olur bilir
misin? Bak ne olur, deyem sana: Bir kere gerçek sırt sıcak ve yumuşak olur,
posta bürünmüş sırt gevrek ve soğuk olur, vücudunun sıcaklığını hissedemezsin,
ancak postu ısıtmaya yeter o sırtın sıcaklığı; anladın mı? Seni ısıtmaz
anlayacağın.
Biz çoook ayıkladık sürülerden o
postluları bu günlere gelebildik. Eğer sürünün tamamı postluysa vay haline
evlat, zaten yanmışsın demektir o zaman, kendini kandırmanın alemi yok.
Yapacağın veya yapılması gereken tek şey kalır geriye. Sürüyü bir ağıla doldurup,
yemini verip, onlar yemle uğraşırken ağılı yakmaktır çare.
Zaten hiç kalmamış olan koyunun
nesine yanacaksın, kendini kandırsan da bir şey doğurmayacak o koyunlar,
doğursa doğursa tilki, kurt doğururlar evlat. Çobansan eğer sürüne sahip
çıkacaksın; sahip çıkamıyorsan zaten çoban değilsin demektir.
14.12.2017
Halil
Gönül
Görsel: Google Görseller
oooooo bilgelik ve deneyim konuşuyoooo :)
YanıtlaSildeeptone,
Silrica ederim, utandırmayın beni -hoşuma gitti- :) Çocukluğumdaki ihtiyarların, biz çocuklarla sohbetleri geldi de aklıma, onlardan esinlendim becerebildiğim kadar. Mektup-17 ve 18' deki Dede de onlardan biriydi. :)
İyi söylemişsiniz :)
YanıtlaSilEmre Bozkuş,
SilTeşekkür ederim.
Dünyada koyunla, tilki ve kurdu ayırt eden insanlar ve bu bilgisini insanlarla paylaşan insanlar yani sizler oldukça bizlerde ayırt edebileceğiz.
YanıtlaSilEleştirmenAdam,
SilBu dünyada bir kütüphanenin yakılması yüzlerce yılı boşa geçirmiş olması demektir insanların. Tarihte örnekleri çoktur. Bu iş toplumsal sağ duyu meselesidir; sen ben meselesinden öte olan bir meseledir. Sen ben kavgasına düştüğümüz sürece nal toplamaktan başka bir şey yapamayız.
Teşekkür ederim, güzel değerlendirmeniz için. :)