Bakkal |
Fırına
giderken sırat köprüsünde yürür gibi yürüyordum, bir bir buçuk metre derinlikte
açılmış su kanallarının kenarında yirmi santim ya var ya yok genişlikte ayak ayakucuna
basarak fırına kadar vardım birkaç kaza yaşayarak.
Tam
da fırına gireceğim karanlıkta bir ses duydum sandım önce, biraz bekledim yine
geldi ses ve arada su çırpma sesi de geliyordu. Sanki bir şey şap şup diye ses
çıkarıyordu karşı taraftaki kanalın içinde.
Karşı
taraf bizim alışveriş yaptığımız bakkalın önüydü. Her yan su kanalıydı, açılmış
ve öylece duruyor kapatılmadan. Yağmur yağdı alabildiğine, kanalların içi su
dolu çoğu yerde, bazı yerlerse ağzına kadar doluydu. Sokak lambalarının hepsi
yanmıyor bazıları yanıyorlardı.
Kedi
veya köpek diye düşünerek fırına girdim, börekleri alıp geriye dönerken içim
dayanmadı karşı tarafa atlayıp hala ses geliyordu, baktığımda ne göreyim, çok
şaşırdım ve ne yapacağımı bilemedim. Afalladım, elimde tuttuğum börek paketi
düştü yere ve suyla karışık çamura bulaştı, üzüldüm ama şaşkınlığım da olduğu
gibi üzerimdeydi.
Bizim
bakkal olan adam, su kanalının içinde cıvık çamurda kalkmaya çalışıyor, şap
diye düşüyor gerisin geriye ve çabalamaktan bitkin düşmüş, boğulmamak için de
büyük çaba göstermiş olmalı. Hava oldukça serin, suyun içinde üşümüş olduğu için
çenesi takır takır ötüyor ve ağzından doğru dürüst bir kelime çıkamıyor.
Beş
dakikayı bulmuştur, ne olup bittiğini anlamam ve şaşkınlığımı üzerimden atmam.
Önce el uzatıp çıkarmayı düşündüm ama oldukça da sarhoş gibiydi. Her zaman içer
ayık olduğu saati ben bilmiyordum. Ne zaman görsem sarhoştu adam.
Karar
verdim hemen bakkalın üstündeki dairelerinin ziline bastım. “geberesice, geldin
mi*” dedi balkona çıkan karısı. Adamın beş katı vardı karısı, şişman ve uzun
boyluydu. Adam ise sıska, kısa boylu zayıf biriydi.
“Kusura
bakma teyze, benim… Bu saatte rahatsız ettim ama mecburdum, amca kanalın
içinde, düşmüş, ben çıkaramayacağım. Onu haber vereyim diye bastım zile.”
Deyince kadın her zamanki müşterileri olduğumdan tanıdı beni “aaa yavrum sen
miydin?.. haa… Ne? … Öyle mi?” dedi, telaşlandı bir süre. Ses tonu kızgındı.
Kadın
üzerinde paltoyla indi aşağıya, “nerede yavrum?” dedi bana on metre kadar yana
yürüdük gösterdim. “bu zıkkımı bu kadar içecek ne var sanki?” dedi kadın biraz
bağırarak. Adamın çenesi açıldı, sesi de açılıverdi karısının sesini duyunca.
Etraftan uyananlar veya uyanık olanlar balkonlara çıktı, adam alabildiğine
bağırıyor küfürler savuruyordu hiç durmadan. Belediyeye, başka kişilere
veryansın ediyordu bağırarak. Karısının bağırma demesine de aldırmıyordu. Kadın
fırından getirilen bir odun parçasını uzattı, yakalayan adam doğrulmaya
çalışıyor ama ayakta zor durabiliyordu, kayıyordu sürekli, ayaklarının altı
vıcık vıcık çamurdu.
Neyse,
karısının el atmasıyla kolundan yakalayıp kanalın diğer kenarına çıkarabildi
adamı, adam boylu boyunca uzanırken yerde, kadın halâ bağırıp duran adama “niye
bağırıp duruyorsun, kes sesini de kalk?” dedi kızgınca.
Yattığı
yerde sırt üstü dönen adam ellerini havaya kaldırdı, bacakları da havada
“bağırma deme kadın bana, bağırmazsam içtiğim nerden belli olacak?” diye
bağırdı. İstem dışı gülüşmeler oldu etrafımızda ve kadın kucakladığı gibi aldı
kapıdan içeriye.
Adamın
hikâyesi, sövmesem kızdığım nereden belli olacak diyeceğim ama sövmek de
çözmeyecek ki işi. Ama sövgüyü de hak etmiyor değiller hani! Memlekette bu
kadar çamura battıktan sonra. En iyisi kimseyi rahatsız etmeden içimden söveyim
bari, ne dersiniz? Sövmeyince kızdığımızı anlamayacak bunlar. J
Hak ediyorlar canım!
13.01.2018
hehe çok hoştu bu yaa. bazen evlerin önünde tonlarca su birikiyo yaa, itfaiye filan bile geliyo :)
YanıtlaSildeeptone,
SilEvet, memleket Deniz, DERYA BAZEN, :)
Bırakıverseydi kadın onu orda. :D
YanıtlaSilİrem E.
SilOlur mu hiç, kadın kaç on yıllardır kahrını Katlanıyor; evinin direği. :)