"Amerika'nın Sevişmesi" |
Savaşma, Seviş!
Bu
nereden çıktı diyenlerinizi duyar gibiyim, bazılarınız da kıs kıs gülüyordur
belki de. Başlığı seçişim bilinçli ve
30-40 yaşlarındakilerin anlayamayacağı bir şey belki de, yaşa başa uygun
olmadığını düşünenleriniz de olacak biliyorum.
“Savaşma,
seviş” iki kelimeden ibaret ve hemen hemen herkesin, eğitimlinin ve eğitimsizin
anlayabileceği düşünülen göze batan, hoş iki sevgili kelime.
Elbette
bu iki sevgili zıtlıkları içinde barındıran “savaş ve seviş” kelimelerinin biri
“savaş” olumsuzlanmış “seviş” ise olumlulanmış.
Ne demek istenmiş peki?
Bu
sorunun cevabı bir dönemin içinde gizli, 70-80’li yıllarda ortaya atılan ve 68
kuşağı gençliğinden sonra çok rahatsız olan Dünya gelişmişleri, başta Amerika
olmak üzere gençlerin siyasetle ilgilenmemesini, etrafında olan olaylara
aldırmamasını; siyaset, yönetim işlerini kendilerine bırakılmasını
istemişlerdir. İşte bu yüzden o zamanın gençliğini olmasa bile sonraki gelecek
yıllardaki gençliği ve insanları etkileyebilmek için toplumun değer yargısını
değiştirmek ve yeni bir algı, değer ölçüsü yaratabilmek için “Savaşma, seviş”
sloganını ortaya sürmüşlerdir. Yani
demem o ki; “apışaranızdan bakın Dünya’ya” demişlerdir. Çünkü sizin göreviniz
yönetime talip olmak olmamalı, verdiğimizle yetinmesini bilin, yoksa bildiririz
demek istemişlerdir.
İşe yaradı mı peki “savaşma, seviş” sloganı?
Anladığım kadarıyla
hem de çok yaramış. Nereden mi biliyorum. Çünkü 40’ lı yaşlarda olanların çoğu
apış arası bir argo ifade gördüğü için “savaşma, seviş” ifadelerini hakaret
olarak algılıyor ve rencide oluyor.
Son zamanlarda
“Mutluluk” kavramı da bir yerlere çekiliyor gibi gelmeye başladı bana ve önüne
gelen herkes “mutlu ol” demeye ve mutlu etmeye, mutlu olmanın yollarını
göstermeye çalışıyorlar mutsuz insanlara. Amerika’dan bir mutluluk araştırması
okudum, uzun süreli bir araştırmaymış ve 70-80 yaşındaki insanlar daha
mutluymuşlar. Benim düşüncem çok farklı bu konuda. Sizlerin de farklı olabilir.
70-80
yaşlarındaki hatta 50 yaşlarının üstündeki insanların çoğunda Demans denilen
rahatsızlık daha sıklıkta görülür, dünyadaki çaresi ve nedeni bilinemeyen
–henüz- ama günümüzün ve geleceğimizin en önemli rahatsızlıkları arasında
görülen bir rahatsızlık türüdür Demans. Dolayısıyla beyin hücrelerinin
zayıflaması, daha hızlı ölümü gibi nedenlerden dolayı o yaşlardaki kişilerin
duyarlılıkları azaldığı için araştırmalarda buna mutluluk olarak bakılması
zaten temeldeki yanlışlıktır bence.
Şimdi geleceğim asıl meseleye. “Mutluluk.”
Göreceli bir
kavram, kimse kimseye “mutlu ol” deyince kimse de mutlu olmaz. Üstelik mutlu
olma durumu devamlılık arz etmez. Yani bu durumda mutluluk beklentilerimiz veya
aldığımız kararlardan ötürü isabetli olduğunda kararımızın doğruluğundan ötürü
elde ettiğimiz aşamanın verdiği hazdır. Bu durum da beynimizde salınan hormonsal
durumdan kaynaklı olduğu bilinir bir durum artık günümüzde. Beynimizdeki hormonsal
denge bir süre sonra değiştiğinde duygu durumumuz değişecektir ve ilk
başlangıçtaki his ve duygularımız artık bizi aynı dozda etkilemeyeceklerdir.
Kısaca ödülünü
alan beyin kendine mutluluk hormonu vererek ödüllenmiştir. Hani bazen felekten
bir gece çalarız ya, birkaç arkadaş birlikte, işte beyin de verdiği kararın
olumlulanması sonunda kendine birkaç dakika veya daha uzun veya kısa an çalmış
olur.
Özellikle son
zamanlarda okuduğum ve karşılaştığım yazılarda iyi eğitim görmüşlerin mutlu
olmak için reçeteler yazdıkları, sanki ağırlık kazanmaya başladı gibi bir algı
oluşmaya başladı bende. Bir eğitim
bilimci diyor ki: “ben oğluma diyeceğim ki; oğlum istersen çaycılık yap” ya da buna benzer bir ifade. Demek istediğini anlıyorum, at yarışına
sokulan çocuklarımızın durumundan yola çıkarak eğitim sistemimizi eleştirerek, çocukların mutsuzluğuna yol açmayın bırakın ne isterlerse onu yapsın, sonuçta
mutlu olabilecekleri bir iş yapsınlar.
Başka bir
örnek: Çöpçü, buluğ çağındaki bir gence öğüt verir, “iyi bir eğitim al, bence
avukat ol; iyi para var avukatlıkta” derken bir okumuş devreye girer
çöpçünün yanında “oğlum, sen aldırma kimseye; mutlu bir çöpçü ol, mutluluklar
içinde temizle sokakları.” Çocuğun
–gencin- gözleri parlamış duyduklarından.
Şimdi hep
birlikte empati yapalım; olay, yer ve zamanı birbirinden koparmadan. Çöpçü o an
ne düşünmüştür? Çocuğun gözlerindeki parıltı doğru mu algılanmıştır? Eğitim
çağındaki genç içinde boğuştuğu eğitim zorluklarının içinde yaşayan birisi
olarak eğitim bir işe yaramıyor mu yoksa “ne diyorsunuz siz?” mi demek istemiştir
ve gözlerindeki mutluluk parıltısı mı kızgınlık parıltısı mıdır acaba?
Bir kere o
anda çöpçü kalaylamıştır içinden, ezilmiştir belki de. Çünkü içinde okuyamama
ve ya okumama yangısı olduğu belli, bu yüzden gence olumlu öğüt vermeye
çalışmaktadır yani “oğlum oku, bak okumazsan olacağın son benim gibidir.”
Anlamı vardır.
1.
Cümle: “oku da, baban gibi eşek olma.” Veya 2.
Cümle: “oku da baban gibi, eşek olma.” Siz hangi cümleyi olumlu
değerlendirirsiniz? 1. Mi yoksa 2. Cümle mi? Kelimeler aynı kelimelerdir dikkatle
bakıldığında.
Mutluluğun
çaresi insanlığın bir döneminden sonra hep sorgulanmış ve cevaplana gelmiştir ama
hiçbir zaman günümüzdekiler gibi içi boş anlamsız bir duruma getirilmemiş ve bu
tarz cevaplanmamıştır.
İnsanın
mutluluk hissedebilmesi için temel ihtiyaçları karşılanması gereklidir, yarına
ait geçim kaygıları ortadan kalkmış olmalıdır. Günümüz insanları azgın ve
fütursuz kapitalist sistemde her şeyin ölçüsünü para olarak değerlendirmesinden
dolayı amansız bir savaş içindedirler kendileri ve çevreleriyle.
Bu
savaşı da yaratan sistemin kendisidir, şimdi dünyada gelirin yüzde 90 veya
95’ini dünya nüfusunun yüzde beşinin aldığı –ya da buna yakın- bilinmektedir.
Asıl durum bu amalsızlıktır, bu amalsızlığın gizlenmesi ve insanların
algılarını başka yönlere çekmeye çalışmaktır tıpkı 1970-80’ler de “savaşma,
seviş” dedikleri gibi.
Çare
basittir onlara göre, ya dünya nüfusunu azaltmak, ya da algıyı paradan başka
kuru bir “mutluluk” kavramına çekmektir. “boş verin siz eğitimi falan yahu,
eğitim de neyin nesidir ki, 15-20 sene hatta ömür boyu azap çekmeye, at gibi
yarışmaya değer miymiş, çaycı olun, çöpçü olun karnınızı doyurup şükredin Tanrı’ya”
demek istemektedirler. Kısaca her ikisini de başaracaklar görünüşe göre.
Fısıltılar da var zaten stratejistlerden.
"Savaşma seviş" |
Belki
de Ortadoğu bataklığıyla bu işi halledecekler, yetmezse Afrika veya başka
ülkeler, cahil, cühela olanlar, üretime bir katkısı olmayan hatta çöpçü, çaycı
bile olamayanların bu dünyada yaşayabilmesi pek mümkün görünmüyor artık gelecek
orta ve uzun vadeli zamanlarda.
Siz
siz olun, bence çocuğunuza “evladım, iyi bir eğitim almaya çalış, sonra ne
istersen yap” deyin ve yönlendirmeye yardıma ihtiyaçları olduğu dönemde dikte
ederek, zorlayarak değil de “iyi bir eğitim almanın” önemli olduğunu anlatmaya
çalışarak bunun için yol ve yordam gösterip önlerini açın.
Önlerini
açın ki, gdo’suz gıdalara ulaşabilecek maddi imkânları olabilsin, onlar da
kendi çocuklarına sağlıklı besin sağlayabilsinler, çöpçü kalırlarsa, gdo’lu
gıdalara mahkûm kalarak 50-100 yıl içinde dünya nüfus temizlik harekâtının
mağdurları arasında olmasınlar.
İşte
bu yüzden o sevgili okumuş’ un yerine ben o delikanlıya çöpçünün önünde
çöpçünün de gözlerinin içine bakarak; “evladım, bak çöpçü abin şunu demek
istiyor galiba sana; ben iyi bir eğitim alamadım veya alma imkânım olamadı,
çöpçülük işini bulabildim ve çoluk çocuğumun ekmeği bu iş; severek yapıyorum
ama iyi bir eğitim şart, sonra istediğini yap” derdim. Delikanlı da çöpçü de
eminim başka bakarlardı. Çöpçü kesinlikle “hah, diline sağlık, ne gözel dedin,
aynısından yavrım” derdi kendisine de tercüman olunmasından memnun bir şekilde
başkalarının yaptığı pislikleri süpürmeye devam ederdi memnuniyetle. Yerden
süpürdüğü toz ve pislik de burnundan ağzından memnun memnun gitmeye devam
ederdi. Alan memnun satan memnun, ne güzel değil mi. Sağlıksız ortamda,
korunaksız bir halde çalışmak memnun eden bir iş midir acaba okumuş’a göre?
Neden
zorunluluk altında yapmak veya katlanmakta olduğumuz şeylere memnunmuşuz gibi
görünmeye çalışıyoruz. Senin kanserin benimkisinden kötü veya tersi bir
ifadeden başka nedir bu durum. Sonuçta kanser kanserdir, en iyisi beş sene
yaşatır en kötüsü de üç, beş ay.
01.02.2018
"hayattan zevk almak" yazımda yapmış olduğunuz mutlulukla ilgili yorumu galiba şimdi anlamaya başladım,çok haklısınız..🙂 bana göre "savaşma seviş,mutlu ol" gibi eylem ve sloganlar aslında biraz da algı yaratma ve halkları politikadan uzak tutmak için yapılıyor gibi..bu şekilde halkların savaşma cesaretlerinin kırılması ve kötülük yapan devletlerin kötülüklerine devam etmesi sağlanıyor bu tür propagandalarla..mücadele verecek durumda olmayan halk kitleleri tabii ki hep esir olmaya ve birilerinin kuklaları olmaya mahkumdur demektir..bu açıdan yazınız çok güzel ve çok anlamlı bir yazı olmuş,emeğinize sağlık..🙂
YanıtlaSilErtuğrul Yıldırım,
Silteşekkür ederim. Yorumunuz zenginlik kattı yazılanlara. Üçer beşer ay kurs verip bazı insanlara sürüyorsunuz sokaklara ve mutluluk, hayattan zevk alma reçetesi yazdırıyorsunuz. olabilir mi böyle bir şey. Oluyor işte. Eğitimsiz toplumların önüne ne koyarsanız gidiyor. Arkasından bir istatistik ve al yüzde altmış mutlu toplum. Sormak geliyor aklıma madem bu kadar hayattan zevk alabilen mutlu bir toplumuz o zaman neden dal gündüz insanlar birbirini öldürüyor sokakta ve dağlarda? Cahili kandırmak çok kolaydır, ne denirse utar bir süreliğine de olsa. :)
Dünya nüfusunu azaltmak isteyenler sürekli iş başında. Sürekli savaşlar, yıkımlar.. Bizler de onlara destek oluyoruz maalesef. Farkında olsak da olmasak da destek oluyoruz bana göre. Sloganlarla hareket eden bir toplum haline geldiğimiz için biri bir slogan atıyor. Hemen peşine takılıyoruz adamın. Halbuki yaptığı şeyler attığı sloganı yansıtmıyor bile. Ama slogana odaklandığımız için fark edemiyoruz bunu.
YanıtlaSilBi çok insan mutluluk yok son dönemde. Mutluluğun yerini mutlu görünme çabası almış durumda. içerisi türlü dertlerle dolu insanlar dışarıya karşı mutluymuş gibi yapıyor.
Arif öztürk,
Silhaklısınız.
bylece de kendi içinde denge de olamayan insanların oluşturduğu toplum da dengesizleşiyor değil mi?