“İki kaşığı yan yana olmayacak kocanın, iki kaşığından birini mutlaka kıracaksın!”
Doktor |
BÖLÜM-49-
“Bu Kızı
Öldürmekten Vaz Geçtim Ben, Muhtar!”
Fatma, Hüsniye’nin sol
yanında kalıyordu sofrada. Doktor, belki ihtiyacı olur Hüsniye’nin yardımına
diye öyle oturmalarını düşünmüştü. Hüsniye’nin hiç sesi çıkmadı bu duruma. Ne
kadar sevindiğinin haddi hesabı yoktu.
Doktora ve seslenen dedeye hayranlık duyguları kabardı, taşmak istiyordu içinden. O dede de çok yoksuldu aslında, köylülerin yardım ve desteğiyle hayatını devam ettiriyordu.
Kendisi de birkaç kez evini silip süpürmeye gitmişti. Bir göz küçük odası vardı zaten. Yerde eski, parça parça olmuş bir hasır, üstünde eski bir kilim dururdu hep. Bir kenarda da minderlerden oluşan yer yatağı vardı.
Doktora ve seslenen dedeye hayranlık duyguları kabardı, taşmak istiyordu içinden. O dede de çok yoksuldu aslında, köylülerin yardım ve desteğiyle hayatını devam ettiriyordu.
Kendisi de birkaç kez evini silip süpürmeye gitmişti. Bir göz küçük odası vardı zaten. Yerde eski, parça parça olmuş bir hasır, üstünde eski bir kilim dururdu hep. Bir kenarda da minderlerden oluşan yer yatağı vardı.
Bu iş bitsin, sana da
güzel bir yemek yapıp karnını doyuracağım dede diye söz verdi kendi kendine. Fatma’ya
baktı Hüsniye göz ucuyla. Hayatında çok
az gördüğü yiyecekler vardı sofrada ama ilk defa böyle sandalye ve masada yemek
yiyecekti. Alışkın değildi metal kaşıklara, her zaman tahta kaşık
kullanmışlardı kendi evlerinde.
Doktor başladı önce, çünkü
herkes onun başlaması için bekliyordu. “Herkese afiyet olsun” diyerek ilk
kaşığını daldırdı sofranın ortasındaki kuru fasulye tabağına. Arkasından sesler
gelmeye başladı. Kaşıklar ve tabak, metal olduğu için kaşık çarpınca metal
tabağa “tınnnn” diye bir ses çıkıyordu.
Adeta bir melodi oluşturuyordu sesler.
“birkaç lokma almıştı ki
Hüsniye, lokmasını ağzında çiğnerken
“Asi kız seni öldürmekten vaz geçtim, duydun mu muhtar? Bu şirin ve bir o kadar da güzel kızın,
anasız kalmasına kıyamam.” Dedi gülümseyerek. Gözleri parlıyordu, Fatma ve
Hüsniye’ye bakarken. Utandı Hüsniye, başını öne eğdi, lokmasını çiğnemeyi
bırakmış ne diyeceğini düşünmeye çalıştı bir süre.
Bu arada doktorun dediği
cümleye bir anlam veremeyen Fatma, tedirgin olmuş, korkuyla bakıyordu doktora.
Durumu fark eden muhtar düzeltmeye çalıştı durumu. Doktor önce davrandı
hatasını düzeltmek için: “yok çocuğum yok, öyle demek istemedim. Ben senin ananı
kendi kardeşim gibi sevdim. Sevdiğim için de itiraz ediyor her şeye diye, şaka
yapmak istedim. Hiç öldürür müyüm? Ben yaşatırım, yaşatmaya çalışırım insanları
elimden geldiği kadar. İşim bu benim, yani yaşatmak. Anlatabildim mi?” diyerek
yanaklarını okşadı suratı sararmış Fatma’nın. Hüsniye de kendisine sevecen
sevecen bakıp kafa sallayınca aşağı, yukarı; anladı kötü bir şey olmadığını ve
olmayacağını. Lokmasını çiğnemeye başladılar Hüsniye ve Fatma.
Muhtar devamını getirdi
konuşmasının: “O iş öyle değil doktorum, göründüğü gibi değil yani!..”
“Nasıl yani, anlayamadım
muhtar. Anlatsana şu iş nedir?”
Halil GÖNÜL
Devam edecek...
Görsel: Google Görseller
doktorda bi acayip,böle sölenir mi çocukların yanında..😀muhtar ne dicek acaba? "O iş öyle değil doktorum, göründüğü gibi değil" dediğine göre bi bildiği var hehalde.. 🤔 emeğinize sağlık..🙂
YanıtlaSilErtuğrul Yıldırım,
Silmuhtar bu, koskocaman mıhtar; bilmediği bir şey mi olur. :)
Teşekkür ederim.