SAYFALAR

Pazartesi, Nisan 30, 2018

Düşman Cephesini Yok Edişim.

Hisler

Paradokslar ve Düşman Cephesini Yok Edişim.

Bu gün makarnaya talim edeceğiz yine, kafamın içinde paradokslar geziniyor; işgal ettiler her yeri, kıpırdanmaya mecal bırakmadılar sanki. Her adımda bir engel var; kahrolsun paradokslar.
Bir savaş, cephe savaşı nasıl kazanılır? Sorusuna cevaplar arıyordum ki, karşıma eldeki veriler çıktı, sanki bir bilgisayar ekranındaydılar, sere serpe uzanmışlardı ortalık yerde. Hiç de çekintileri yoktu, kazan kazanabiliyorsan, işte biz buradayız hepimiz, topumuz tüfeğimiz ve askerimiz buradayız. Emrine amadeyiz dercesine inatla sırıtıyorlar karşımda.
Bir baktım ki, topu topu bir kör kurşun, bir kurusıkı tabanca, bir dolma tüfek –sağlam, çürük olduğu belirsiz- onun da fişeği yok. Bir top mermisi, top arızalı, ateşlemiyor. Bir yaralı asker, ayağa kalkamıyor.  Bir at var eğersiz, orta yerde dolaşıyor başıboş. Komutan yok orta yerde, nerede olduğu bilinmiyor.
Karşıda derli toplu görünen bir düşman silueti –gölgesi- var ve çok heybetli görünüyor. Bir an üflemek geldi içimden, belki toz bulutudur diye ama cesaretim kırıldı sonra; ya gerçekten düşman ordusuysa?
Cepheden kaçıp kendime döndüm, baktım elimde ne var. İhtiyaç nedir diye düşünmedim çünkü karnımı doyurmak tek ihtiyacım ve ayakta kalabilmek sonrasında da. Daha sonra mı? Allah kerim, hele bu günü bir çıkarayım da, kim ipler yarını veya yarından sonrasını. Benim derdim bu günle. Bu günü alt edip cepheyi yarmalıyım.
Elde olan, makarna, yağ, tuz, çay, şeker. Eh, fena değil cephaneler, bu cephanelerle ben bu günü değil yarını bile deviririm.
Bütün mesele ayağa kalkıp, kafanın içindeki paradokslara bir tekme çıkartmak okkalısından ve neye uğradıklarını şaşırsınlar ki onlar kendilerini toparlayıp bir araya gelinceye kadar ben bu cephenin birazını kat ederim.
Önce yerimden kalkmanın bir yolunu bulmam gerek, paradokslar çakmadan. Onları oldukları yerde oyalayıp kendi yoluma devam etmeliyim, daha kurnaz taktikler geliştirip onların kafasında da paradokslar yaratmalıyım.
Şu başım arada sırada dönmese ne iyi olacak ama olsun, şimdi sırası değil bunu düşünmenin. Belki baş dönmesi de paradokslardan biridir, beni engellemeye çalışıyor olabilir. Sakın pas verme, devam, devam.
Makarnanın yanına varıp, sarmaş dolaş oldum, ilk samimiyet göstergesiydi bu ki çabuk pişsin ve rahat gitsin boğazımdan aşağıya, tıkar mıkar neme lazım. İyi geçinmeye bak sen. Haydi, yavrum iş başına.
İlk cepheyi yardım sayılır, makarnayı hallettim ve beklemeye aldım bir süreliğine. Hemen başına çöküp korkutmayayım, ne de olsa onun da hisleri vardır. Gurur incinmesin.
İş biraz daha kolaylaştı gibi görünüyor sanki. Açlık denilen durum mu yaratıyor bu paradoksları diye düşünmeden edemedim masanın başından kalkmadan.
Sıra asıl cepheyi yarmak şimdi. Önce bir su çarpalım şu meymenetsiz görünen surata. Aynaya bakasım bile gelmiyor.  Bir, iki, üç.. derken epeyce su çarptım suratıma avuçlarım dolusu. Biraz daha iyi sayılırım. Sırada bütün cephaneleri kuşanmak var hiç bakmadan meymenetsiz surata.
Dur, dur biraz daha bekle hele, bir çay demle şöyle tavşankanı olsun. Birkaç bardak da yuvarla hele, o zaman daha da iyi ve güçlü hissedeceksin kendini diyor içimden bir ses. Bana benzemediği belli, acele ediyor bir şeyler yapmak için. Ne olursa olsun, bir şeyler yapmak istiyor. Hareket olsun istiyor, cümbüş de istiyor ama ne yeri ne de zamanı, ne de oynayacak halim var şu anda. Ayakta bile zor duran birisi köçeklik yapacak, olacak iş mi bu?
Dediği doğru çıktı. Birkaç bardak tavşankanı çay iyi geldi. İyi geldi de dikkat etmeli cephaneleri tüketirken. Bolken har vurup harman savurmak kolay, iş tasarruflu gitmekte. Ne olur ne olmaz, yaz gününde kar kış olur, yollar kapanır neme lazım. Tedbiri elden bırakmamak gerekli, öyle değil mi. İş harcamakta değil harcananın yerine daha fazlasını koyabilmek.
Kuşandım tüm cephaneleri ve çıktım yola, cepheye doğru. Biraz karanlık başlamış ama olsun, iş yola çıkmaktaydı, gerisi daha kolay olacaktı mutlaka.
Hareket bereket getirir demiş eskiler, nasıl olacaksa. Bakalım göreceğiz aç hareket bereket mi yoksa ölüm mü getirecek. Kafanın içindeki paradokslar dağılmaya mı başladı yoksa. Karşıda görünen düşman ordusu dağılmış kendi kendine. Arada birkaç dolaşan düşman askeri kalmış onlar da sersem tavuk gibiler başları yerden kalkmıyor.
Kurusıkı tabancaya tek kör kurşunu yerleştirip sıktım gelişi güzel düşmana doğrultarak. Cılız bir ses geldi karanlıklar içinden kulağıma. Dikkat kesildim ama bir daha ses çıkmadı. Düşman mevzisine girdim cesurca, başım dik. Dolma tüfeğim sırtımdaydı, çıkarıp doğrulttum yerde sürünen, hırıltılar çıkaran düşman askerine. Ellerini kaldırmaya çalışırken teslim olmak için, bir seksen uzanıp kaldı yüzün koyu.
Daha da cesaret gelmeye başladı bana, mermisiz dolma tüfeğin yaptığından sonra. Sen neymişsin be abi diyerek sarılıp alnından öptüm bozuk, mermisiz dolma tüfeğin. Attım sırtıma tekrar uygun adım marş dedim kendime ve düşman ordusu cephesini yarıp geçtim baştan sona. Tuzla buz olup havaya ve toprağa karıştılar. Hepsi cesaretim sayesindeydi, haksızlık etmek olmaz elbette makarna ve çayın sayesinde ve onların katkısındaydı bütün maharet.
Makarna neyse de çaysız, şekersiz olmuyor be abi. İllaki çay ve şeker. Şekersiz içerim çayı diyesim var ama olmaz ağız tadı bozulur o zaman. İllaki damak işte. Bir tattığını bırakmak istemiyor.
28.04.2018
Halil Gönül

Görsel: Google Görüntüler

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Hoş geldiniz.
İlginiz için teşekkür ederim.