“İki kaşığı yan yana olmayacak kocanın, iki kaşığından birini mutlaka kıracaksın!”
Herkül de Yok Evde
Kadın oturduğu yerde
kocasının gelmesini bekledi. Zaman geçmek bilmiyordu bir türlü. Sanki kendisine
inatla ayak diriyordu zaman. Kalbi sıkıştıkça sıkışıyordu gitgide. Yorgun ve
yaşlı kalp son vitese takmış gürül gürül çalışıyordu canavar gibi kükreyen yüklü,
koca pazar kamyonları gibi.
Hüsniye daşlı tarlaya
doğru koşturarak ilerliyordu, arkasından da beş kişi nefes nefese onu takip edenler
vardı. Bir türlü yetişip de bir şey soramamışlardı kıza. Muhtar “peşini
bırakayım demeyin sakın!” dediği için
tazı gibi peşindeydiler kızın.
Daşlı tarlanın tepesinden
aşağıya uçar gibi gidiyordu Hüsniye, ayaklarının yere değdiği bile belli değildi.
Düzlüğe inip tekrar kayalıklara doğru tırmanmaya başladı hiç hızını kesmeden.
“eyvah, yandık biz” dedi arkasından koşanlardan birisi. “yürü lan yürü, bırak
karı gibi sızlanmayı da kaldır kıçını biraz daha. Yetişelim şu kıza, onun da
başına bir iş gelmesin. İşimiz gücümüz delilerle uğraşmaya kaldı artık, ne
günlere geldi yahu!”
“Çıkın ulan dışarıya,
karılar gibi ne saklanıyorsunuz orada, çıkın da erkekliğinizi göreyim sizin,
erkek bozuntuları!..”
Ellerini beline koyan
Hüsniye avaz avaz bağırmaya başladı kayaların arasındaki inin önünde.
Bekliyordu dimdik, gözleri indeydi, inde
bir kıpırtı olacak olursa diye. Arkasından koşturanlar da yetiştiler. Hep
birlikte beklemeye başladılar ama bir kıpırtı görünüyordu inde. Adamlar yere
oturdular, nefes alıp vermeye devam ettiler bir süre. Öksürük de başladı
nefesler arasında.
Askerlerin sesleri de
duyulmaya başladı uzaklardan. Hafiften esen rüzgâr sesleri taşıyordu kulaklara.
Bir an Hüsniye’nin gözüne bir hareket takıldı inin ay vuran yüzünde. Gölge gibi
bir şeydi bu. Önce ayı geldi aklına ama sonra ayının olamayacağını düşündü. Bu
yakınlarda ayı olmazdı hiç. Hele bu zamanlarda hiç olması mümkün değildi.
Hüsniye yanına gelen
adamlardan cesaret almıştı. Birinin yanına yaklaşıp kulağına: “içerideler, deli
oğlan ve Herkül birlikteler. Kıpırtı gördüm inin yan parlayan duvarında.
Kaçmaya kalkmadan, biriniz gizlice ve yavaşça arkadan karanlık taraftan dolanıp
askerlere ulaşıp buraya getirsin. Kaçmaya kalkarlarsa biz engel oluruz burada
kalanlarla.” Deyince çok şaşırdı adam.
Anlamıştı, neden peşine
takıldıklarını. “Afferin kız sana, erkek kız diye boşa demiyorlar sana. Ben
gidiyorum hemen, aman siz dikkat edin kendinize. Tüfeği yanından eksik olmaz
bunların.” Ördek gibi paytak paytak
çömelerek kayanın karanlık yüzüne geçti ve ayağa kalkıp koşturmaya başladı
adam.
On, on beş dakika zaman
geçti, geçmedi askerler geldi yavaşça Hüsniye’nin yanı başına çömeldiler. İrisi
sordu Hüsniye’ye ne gördüğünü. “Buradalar bu itler burada” dedi kızgın ama
yavaş bir sesle.
Askerler beş kişiydi.
Aralarında üçer beşer adım mesafe açarak inin önünü tamamen kapatarak
ilerlemeye başladılar tüfeklerini doğrultarak. Hüsniye de adım atıyordu ki
onların arkasından birisi elini arkaya doğru uzatıp “gelme” dedi fısıltıyla.
Olduğu yerde kaldı Hüsniye. Yere çömeldi, avını bekleyen tilki gibi.
Görsel: Google Görseller
Tabii sonunda bir şey oldu mu diye düşünürsek, cevabı sizde saklı :)) ( Ki, 62. bölümde Hüsniye'nin adı yoktu. Evvela ta baştan almam gerek belki ama zamanım yetmez. 4-5 bölüm önceye gidiyorum ben. Bazı imla hatalarınız olsa da, anlatım diliniz çok iyi HalilBey :)
YanıtlaSilEce Hanım, bu dönemlerde Hüsniye, Fatma ve ölen Hüsniye'nin Kocası Hüsnü'nün çocukluk ve gençlik dönemlerinden bir kesit anlatılıyor. Hüsnü Köy enstitüsünden mezun olmuş ve öğretmen olarak ilk defa atanmıştır. daha ilk günlerinde ciddi bir dayak yemiş ve ölümcül bir durumdadır. Tedavisi ve onu öldüresiye dövenler aranmaktadır... Evet haklısınız imla konusunda. bazen ihmal ediyorum göz atmayı bazen de gözümden kaçıyorlar.
SilTeşekkür ederim. Değerlendirmeniz benim için önemli. Hoşça kalın. :)