"Kafadarlık" |
Kafadarlık Uğruna
Gelelim Fıstığa, Fıstık gibi diye
diye lakabı Fıstık kaldı. Her gördüğü kadına kıza fıstık gibi derdi, dil
alışkanlığı ya da tik gibi bir şeydi bu durum onda hatta bazen sinek bile görse
şöyle irisinden, hemen fıstık gibi derdi ama kendisine de jeton düşerdi sonra
mahcup olurdu bazen.
İlk evlendiği zamanlar hanımı
bilmiyormuş bu durumunu, aracı olanlar da söylememişler ve görücü usulü
evlendiler. Hanımı kolunda caddede yürürken bir gün, yanlarından geçen yaşlı
alımlı bir kadına fısıltıyla fıstık gibi demiş. Hanımı ne olduğunu anlayamamış.
Önce bir şey söylememiş ama içine atmış. Birkaç kez daha benzer durumlar
yaşayınca çileden çıkmış kadın.
En sonunda artık yıllar geçtikten
sonra, her ne kadar öğrense de durumunu aldırış etmemezlik edememiş. Bir gün
evde at yarışlarını seyrederken de her gördüğü ata fıstığım, falan demeye
başlayınca yasaklamış fıstık kelimesini. Bizim Fıstık “fıstık almaya gidiyorum”
demek yerine “almaya gidiyorum” dermiş. Bir böyle, üç böyle derken yine bir akşamüstü
yan sokaktaki markete fıstık almaya giderken daha binalarından sokağa çıkar
çıkmaz bir kadına “fıstık” deyince karısı balkonda oturuyormuş o anda. Havalar
sıcakmış.
Geldiğinde fıstıkları kafasından
geçirmiş ve ertesi gün de boşanma davası açmış. Önce ayak diremiş Fıstık,
boşanmamak için ama kadın ısrar etmiş. “ben yeterince rezil oluyorum” diye
boşanmakta kararlıymış. O da ne yapsın, bakmış olmayacak, boşu boşuna rezil
olmasınlar çoluk çocuk diye hiçbir şey almadan evden çıkıp gitmiş bir gün.
Gidiş o gidiş ama içi de yanmış gün be gün.
Yırtık ise yıllarca çalışıp
biriktirmiş Almanya da. Yatırımı
ertelemiş sürekli, nereye yerleşeceklerine karar veremedikleri için. Bir de iki
çocuğunun Almanya’da okul işleri de oluverince, çocuklar dil bilmez adet bilmez
diye Türkiye’ye dönüşü de pek düşünmez olmuşlar bir süre.
Taa ki çocukların okulları bitip bir
işe başlayana kadar. Ne olduysa ondan sonra olmaya başlamış. Çocuklar başka
şehirlerde oturmaya başlamışlar. Birisi evlenmiş. Diğerini de aile arasında
sözlemişler bir Türk’le. Diğer evlenen alman bir kızla evlenmiş. Her ikisinin
de durumları iyi derken kendi durumu sallanmaya başlamış.
Evde yalnız kalınca edi ile büdü gibi
birbirini tırmalamaya başlamışlar durmadan. Tırmala yavrum, kaşı yavrum derken
yara bere içinde kalmış yürekleri ve işte olan ondan sonra olmuş. Hanım
ayrılmış, bizim Yırtık’ tan. Elinde nesi
var nesi yoksa soymuşlar kadın tarafı. Önce bir iş kurmuşlar buna az bir hisse
vererek ama sermayeyi bundan almışlar. Battı demişler sonra da. Türkiye’ye gelip parasını yatırmış güç bela
emekli olmuş. Üç beş kuruş geçiyormuş eline ve idare ediyormuş.
Memleketine gidememiş akrabalardan,
eşten dosttan utanıp sıkıldığı için. Hiç tanıdık birinin olmadığı yer olsun
diye gelip yerleşmiş buraya.
Anlayacağınız hepsi de dul kalmış bir
şekilde, bakalım en şanslıları Fıstık gibi görünüyor eğer anlaşabilirlerse
tekrar hanımıyla. Hiç kimse tahmin etmiyor anlaşacaklarını ama bekleyip görmeye
can atıyorlar elbirliğiyle. Hatta gidip arkasından arkadaşları adına yalvarıp
yakaracaklar eğer olmazsa.
Bir süre sonra haberini aldılar
Fıstığın, olmaz demiş hanımı yine. Bunun
üzerine kafadarların üçü bir araya gelip bir program yaparlar kendi aralarında.
Fıstığa haber vermeden gidecekler, çiçeklerini, çikolatalarını alıp Fıstığın
hanımını kendinden istemeye.
“helal olsun sana Tırtık. Oğlum bazen
hem kafan çalışıyor hem de cesaretin coşuyor, biz gibi karılardan korkan
adamlara bile gaz verip bu işi becermeye kalkıştın ya. Deseler inanmazdım bu
işe kalkışacağını. Ne laflardı onlar öyle ya. Yengemizin ağzı da bir karış açık
kaldı.” Birleşmişlerdi Fıstık ve hanımı. Çocukları da çok sevindiler duruma.
“Sahi ya aklıma geldi” diyerek daldı
hemen lafın ortasına yırtık: “seni de everelim artık” dediğinde yenge ‘olmaz,
ben evlenemem, kimsenin başını yakamam” dediğinde gülüştük ama neden lan? Neden
öyle dedin kadına da adam gibi doğrusunu söylemedin işin?”
“ne yani, bir de korkuyorum ben
karılardan mı deseydim? Oğlum size söyledik diye sağır sultanında mı duyması
lazım. Yumun ağzınızı ya, korkuyorum oğlum, korkuyorum. Bir daha aynı şeyleri
yaşayamam. Gençlikte hadi neyse, körü körüne bir cesaretle dalıyor insan. Yok,
yok bu saatten sonra kaldıramam daha. O
sevgi mevgi masallarına karnım doydu benim.”
“Hay ağzınla bin yaşa be tertip, al
benden de o kadar. Şu pırtık kaşınıyor hala ama onunda uçkuru başkasının
elinde, ara ki bulasın” dedi ve hep beraber gülüşmeye başladılar.
2/2
Kaleminize sağlık...
YanıtlaSilSaadet Uslu,
Silteşekkür ederim.
Bu Fıstık'ın işi zor. Yine ağzından kaçırırsa, hanımı bu defa onu parçalar😀
YanıtlaSilBerlin Berlin,
Silbence de. :))