SAYFALAR

Salı, Mayıs 08, 2018

Dullar Masası-2-Kafadarlık Dediğin

"Kafadarlık"

Kafadarlık Uğruna

Gelelim Fıstığa, Fıstık gibi diye diye lakabı Fıstık kaldı. Her gördüğü kadına kıza fıstık gibi derdi, dil alışkanlığı ya da tik gibi bir şeydi bu durum onda hatta bazen sinek bile görse şöyle irisinden, hemen fıstık gibi derdi ama kendisine de jeton düşerdi sonra mahcup olurdu bazen.
İlk evlendiği zamanlar hanımı bilmiyormuş bu durumunu, aracı olanlar da söylememişler ve görücü usulü evlendiler. Hanımı kolunda caddede yürürken bir gün, yanlarından geçen yaşlı alımlı bir kadına fısıltıyla fıstık gibi demiş. Hanımı ne olduğunu anlayamamış. Önce bir şey söylememiş ama içine atmış. Birkaç kez daha benzer durumlar yaşayınca çileden çıkmış kadın.
En sonunda artık yıllar geçtikten sonra, her ne kadar öğrense de durumunu aldırış etmemezlik edememiş. Bir gün evde at yarışlarını seyrederken de her gördüğü ata fıstığım, falan demeye başlayınca yasaklamış fıstık kelimesini. Bizim Fıstık “fıstık almaya gidiyorum” demek yerine “almaya gidiyorum” dermiş. Bir böyle, üç böyle derken yine bir akşamüstü yan sokaktaki markete fıstık almaya giderken daha binalarından sokağa çıkar çıkmaz bir kadına “fıstık” deyince karısı balkonda oturuyormuş o anda. Havalar sıcakmış.
Geldiğinde fıstıkları kafasından geçirmiş ve ertesi gün de boşanma davası açmış. Önce ayak diremiş Fıstık, boşanmamak için ama kadın ısrar etmiş. “ben yeterince rezil oluyorum” diye boşanmakta kararlıymış. O da ne yapsın, bakmış olmayacak, boşu boşuna rezil olmasınlar çoluk çocuk diye hiçbir şey almadan evden çıkıp gitmiş bir gün. Gidiş o gidiş ama içi de yanmış gün be gün.
Yırtık ise yıllarca çalışıp biriktirmiş Almanya da.  Yatırımı ertelemiş sürekli, nereye yerleşeceklerine karar veremedikleri için. Bir de iki çocuğunun Almanya’da okul işleri de oluverince, çocuklar dil bilmez adet bilmez diye Türkiye’ye dönüşü de pek düşünmez olmuşlar bir süre.
Taa ki çocukların okulları bitip bir işe başlayana kadar. Ne olduysa ondan sonra olmaya başlamış. Çocuklar başka şehirlerde oturmaya başlamışlar. Birisi evlenmiş. Diğerini de aile arasında sözlemişler bir Türk’le. Diğer evlenen alman bir kızla evlenmiş. Her ikisinin de durumları iyi derken kendi durumu sallanmaya başlamış.
Evde yalnız kalınca edi ile büdü gibi birbirini tırmalamaya başlamışlar durmadan. Tırmala yavrum, kaşı yavrum derken yara bere içinde kalmış yürekleri ve işte olan ondan sonra olmuş. Hanım ayrılmış, bizim Yırtık’ tan.  Elinde nesi var nesi yoksa soymuşlar kadın tarafı. Önce bir iş kurmuşlar buna az bir hisse vererek ama sermayeyi bundan almışlar. Battı demişler sonra da.  Türkiye’ye gelip parasını yatırmış güç bela emekli olmuş. Üç beş kuruş geçiyormuş eline ve idare ediyormuş.
Memleketine gidememiş akrabalardan, eşten dosttan utanıp sıkıldığı için. Hiç tanıdık birinin olmadığı yer olsun diye gelip yerleşmiş buraya.
Anlayacağınız hepsi de dul kalmış bir şekilde, bakalım en şanslıları Fıstık gibi görünüyor eğer anlaşabilirlerse tekrar hanımıyla. Hiç kimse tahmin etmiyor anlaşacaklarını ama bekleyip görmeye can atıyorlar elbirliğiyle. Hatta gidip arkasından arkadaşları adına yalvarıp yakaracaklar eğer olmazsa.
Bir süre sonra haberini aldılar Fıstığın, olmaz demiş hanımı yine.  Bunun üzerine kafadarların üçü bir araya gelip bir program yaparlar kendi aralarında. Fıstığa haber vermeden gidecekler, çiçeklerini, çikolatalarını alıp Fıstığın hanımını kendinden istemeye.
“helal olsun sana Tırtık. Oğlum bazen hem kafan çalışıyor hem de cesaretin coşuyor, biz gibi karılardan korkan adamlara bile gaz verip bu işi becermeye kalkıştın ya. Deseler inanmazdım bu işe kalkışacağını. Ne laflardı onlar öyle ya. Yengemizin ağzı da bir karış açık kaldı.” Birleşmişlerdi Fıstık ve hanımı. Çocukları da çok sevindiler duruma.
“Sahi ya aklıma geldi” diyerek daldı hemen lafın ortasına yırtık: “seni de everelim artık” dediğinde yenge ‘olmaz, ben evlenemem, kimsenin başını yakamam” dediğinde gülüştük ama neden lan? Neden öyle dedin kadına da adam gibi doğrusunu söylemedin işin?”
“ne yani, bir de korkuyorum ben karılardan mı deseydim? Oğlum size söyledik diye sağır sultanında mı duyması lazım. Yumun ağzınızı ya, korkuyorum oğlum, korkuyorum. Bir daha aynı şeyleri yaşayamam. Gençlikte hadi neyse, körü körüne bir cesaretle dalıyor insan. Yok, yok bu saatten sonra kaldıramam daha.  O sevgi mevgi masallarına karnım doydu benim.”
“Hay ağzınla bin yaşa be tertip, al benden de o kadar. Şu pırtık kaşınıyor hala ama onunda uçkuru başkasının elinde, ara ki bulasın” dedi ve hep beraber gülüşmeye başladılar. 
2/2


Görsel: Google Görseller

4 yorum:

Hoş geldiniz.
İlginiz için teşekkür ederim.