“İki kaşığı yan yana olmayacak kocanın, iki kaşığından birini mutlaka
kıracaksın!”
Herkül ve Deli Oğlan’ın Sorgulanması
Muhtarlık odasına alındı
Herkül önce, deli oğlan meydanda kaldı. Askerler etrafında bekledi deli
oğlanın. Köyün evlerinde tek tük körezik ışıklar vardı. Küçük pencerelerinden
görünüyordu; gaz lambalarından yayılan körezik ışıklar zor bela seçiliyorlardı.
Gece yarısına yakınlaşan
zamanı fark eden komutan, acele etmeye karar verdi. Çocuk açıkça anlatmıştı tüm
olanları zaten. Bütün mesele deli oğlan denilen çocuğun Hüsniye’ye olan
düşkünlüğü ve Hüsniye’den karşılık bulamamasıydı.
Okulda çalışmasının
altında yatan da bu meseleydi. Öğretmenin Hüsniye’ye yakınlaştığını düşünüp onu
korkutmak belki de ortadan kaldırmak için kendince arkadaşlarını toplama planı
ve sonunda olanlar zaten ortada. Sorgulamak için köylüyü de meydana çağırınca
durumun ağırlığını anlayıp çareyi kaçmada buldu.
Herkül ve diğer
arkadaşlarının hepsini de topladı komutan bir bir. Gece yarısını biraz geçmişti
zaman, sorgulamayı bitirdiğinde. Bütün
köy telaş ve merak içindeydi. Çocukları böyle bir duruma nasıl alet olmuşlardı.
Nasıl kanıp yardım etmişlerdi bunlara. Herkes çocuğuna sormak istiyordu ama çocukları
yanlarında değildi artık. Hepsi de adaletin eline teslim edilecek, bir de
adalet sorgulayacak, kimin suçu varsa çıkacaktı ortaya. Bürün evlerin ışıkları
görünüyordu meydandan. Bazıları daha canlı ve parlaktılar diğerlerinden.
“say bakalım çavuş, kaç
çocuk oldu. İsimlerini de teker teker tespit et ve yaz elindeki listeye. “
“Emredersiniz komutanım.”
Diyen çavuş tek tek isimlerini okudu çocukların, elindeki listeden. Toplam otuz
çocuk, her yaştan vardı içlerinde. En büyükleri deli oğlan ve Herkül’dü.
Yaşları on beşi gecikti, ailelerinin dediğine göre.
Köyde çoğunun nüfus kaydı
yoktu ancak yaşlarını ailelerin dediği tarihe göre belirleyebiliyorlardı. Bazıları
da üç aşağı beş yukarı anlatılanlara ve diğerleriyle kıyaslanarak tespit
yapıldı.
Çocuklardan her birinin anası,
ağlayarak geliyor yanlarına, ellerinde bohçalarla. Bohçalarda biraz yiyecek
biraz giyecek türünden eşyalar olduğu için teker teker kontrol etmeyi
bıraktırdı komutan. Bazı çocukların babası tokat atmak istedi ama engelledi
çavuş ilk farkına vardığı anda; adam tam elini kaldırmış havaya ha vurdu ha
vuracak derken bir gürleme duyuldu
“sakıııın, sakın ha!” diyordu çavuş karşıdan. Bir anda bütün kafalar o
tarafa dönüverdi. Adamın elleri havada asılı duruyordu halâ.
“Şimdi herkes boy sırasına
geçsin bakayım. Büyük boylular öne, diğerleri onların arkasına, acele, acele
edin. Çabuk!” diye çıkıştı çavuş. Bazı çocuklardan ağlayanlar vardı aralarında.
Komutan muhtara dönerek:
“muhtar, Hüsniye kızımız sana emanet, kılına zarar gelirse seni bilirim ona göre.
Beni bir daha buraya getirmeyi hiç de deneme olur mu? İfadesi alınacağı günden
bir gün önce adam göndereceğim ben sana, kızımızı o adamlara teslim edersin.
Anladın mı?”
“anladım komutanım, hem de
çok iyi anladım, zaten gözümüz üstündeydi ama bundan sonra çok daha dikkatli
oluruz, siz hiç merak etmeyin. Hele bir de öğretmenimiz kendisine gelsin de!..”
sözünü bitiremeden boğazı düğümlendi, başını sallayarak ağlamaya başladı.
“sahi ya! Benimkisi de
aymazlık yahu, şu öğretmeni ben de göreyim, neredeyse unutuyordum da görmeden
gidecektim. Yaşa muhtar, hatırlattın bana. Göster bana” dedi ve yürüdüler
muhtarla birlikte.
Görsel: Google Görseller
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Hoş geldiniz.
İlginiz için teşekkür ederim.