Düşündüğü
işleri planlamak için epeyce düşünmeliydi, oldukça çetrefilli bir iş olacak
çünkü. Oldukça yorucu olacağının farkındaydı. İlk aklına böyle bir şey
geldiğinde bir an tedirginlik yaşamasına rağmen kendisi için oldukça
eğlendirici olacaktı, tıpkı çocukluğunda yaptığı bazı işler gibi. Nasılda kaçıp
sığınmıştı evlerine. Eve koşturmaca geldiğinde şaşıran anası neler olduğunu
anlamaya çalışırken Zafer de bağırıyordu,
“burnu kanadı burnu, beni öldürecek anası, yakalarsa eğer.” Koşturarak
odaya girip kapıyı içeriden kilitleyip beklemeye başlamıştı olacakları.
Kendisinden
oldukça büyük bir çocuğu çok kez uyarmasına rağmen tatsız şakalarına devam
ediyordu. Aslında kendisini sevdiğini biliyordu ancak onun sevgi gösterme
anlayışı farklıydı. Yumruklama, habersiz tokat atma, enseye güçlü şaplak atma
gibi daha bir sürü tatsız tuzsuz şakaları olurdu, olur olmadık yerlerde. Hatta
öyle duruma gelindi ki Zafer onu gördüğü yerde uzaklaşmayı seçerdi belaya
bulaşmamak için.
Yine
karşıdan gelirken görüp eve gitmeye çalışırken birden karşısından geçerken
önüne atlayıp ayağına çelme takmaya çalışacakken, durumu fark eden Zafer onu
kendi oyununa düşürmüş dengesini kaybederek kendini duvara çarpmıştı. Olan da
olmuştu zaten, burnundan oluk gibi kan akmaya başladığında eliyle silip danalar
gibi böğürmeye başladığında Zafer evlerinin önüne varmıştı bile. Evleri tam
karşıda olan çocuğun anası sesini duyup tanımış olmalı, şahin gibi kanatlanıp
geldi hemen ve ayağa kaldırıp burnunu tıkayarak kanamayı durdurmaya çalışırken
bir taraftan da kimin yaptığını soruyordu sinirle bağırarak.
Evin
önünde bağıran kadına, anası ortaya çıkıp neden bağırıp durduğunu sorduğunda “o
canavar oğlunun boynunu koparacağım yakalarsam eğer.”
“ne
oldu, ne yaptı sana benim oğlan?”
“bana
değil, çocuğa yapmış yapacağını, şarıl şarıl kanlar fışkırıyor burnundan.
Kırmış burnunu.”
Zaferin
anası gülme isteğini tutamamıştı ama fazla abartmadan merakla sordu “gıdı ,nasıl
yapmış, yumruk kadar çocuk? Senin oğlan suyunu çıkarır onun be. Hadi git işine
ve oğlumun kılına dokunursan paralarım seni, duydun mu iyice? Bir halt
işlemiştir senin oğlan mutlaka ve kazdığı kuyuya düşmüştür eminim.”
Burnu
kanayan çocuğun ayakta kıvrandığını görünce dayanamayıp indi merdivenlerden
aşağıya ve burnunu kapatan oğlanın ellerini yavaşça açıp “söyler misin bana
doğruyu yavrum, nasıl oldu bu iş? Doğruyu söyleyeceğine ben inanıyorum. Sen
yalan söylemeyen dürüst bir çocuksun ve oğlum da biz de severiz seni bilirsin.
Biliyorum canın çok yanıyor şu anda.”
Çocuk
bir an baktı Zafer’in anasının gözlerine. Üzgün görünüyordu. Başını okşayarak
“haydi çıkalım yukarıya da şu burnuna iyice bir bakalım ve kanı durduralım. Bu
arada da sen anlatırsın nasıl olduğunu. Olmaz mı öyle?” başını salladı çocuk,
sonra da anası başladı yürümeye arkalarından, bağırması kesilmişti.
Çocuk
olduğu gibi anlattı olanları. Bir daha şak yapmayacağını söyleyerek anasına
baktı korkak gözlerle. Anası şaşkınlığını gizleyemiyordu neredeyse “kandırdın
oğlumu” diyesi geliyordu gördüklerinden dolayı.
“Aferin
sana yavrum, şimdi de pekmez şerbeti yapacağım, istediğin kadar içebilirsin,
hiç olmazsa eksilen kanının birazı yerine gelir. İster misin çocuğum?”
Gözlerinin
içi parladı bir an ve acısı daha da hafiflemişti sanki. Gözlerinden akan yaş ve
burnundan akan kan durmuştu. Başını sallayarak cevap verdi istediğini.
Büyük
bir tasa pekmez boşalttı toprak bardaktan ve su ilave ederek karıştırdı. Dört
adet cam bardak getirmişti bir tepsi içinde. “Zafeeer, gel oğlum gel, arkadaşın
geldi bak. Seninle barışmak istiyor. Hem pekmez şerbeti de içeceğiz hep
birlikte.”
Zafer,
mahcup mahcup çıkıp geldi, arkadaşının anasını görünce irkilip şaşırdı önce ama
sakin duruyordu oturduğu yerde. Olanlardan haberi yoktu Zafer’in.
“Hadi
oğlum, ben şerbetleri doldurmaya başlayayım, bu arada siz de barışın, sarmaşın
bakayım. Bir daha kavga yok, ikinize de söylüyorum ha. Yoksa ben çekerim
ikinizin de kulaklarını.” Zafer’le arkadaşı sarılıp barıştılar. Zafer anasıyla
arkadaşının arasına otururken “bir daha sana tatsız şakalar yapmayacağım
Zafer.” Dedikten sonra şerbet dolu bardağa uzandı “höpüürt” diye ağız dolusu
yudum aldı. Çocukların gözlerinin güldüğünü gören Zafer’in anası çocuğun
anasına bakıp, “haydi gel sofraya yardım et gız, halim kalmadı sabahtan
beridir, bir şey yemedim doğru dürüst, bir şeyler atıştıracağım, beraber
atıştırırız, ben de yalnızlıktan kurtulurum böylece.” Diyerek bahaneyle mutfağa
çekti çocuklar kaynaşsın diye.
Sofra
kuruldu ne varsa evde, hep beraber de atıştırdılar güle güle. Daha sonra da
izin isteyip kalktılar.
Düşünmek
istemedikçe anıları peşi sıra canlanıyorlardı. Canını çok yakıyordu bazıları.
Kaçmanın yolu yok gibiydi. Bazı anılarıysa sımsıcaktılar ve rahatlatıyordu
kendisini çocukluk anılarının çoğu böyleydi. Neden çocukken mutlu olunduğu
sorusu geliverdi aklına.
Elbette
çocukken de acılar, hayal kırıklıkları yaşıyordu insan ama yer edenler ve
hatırlananlar genellikle iyi şeylerdi adeta. Çocuklukta kötü şey düşünülmüyordu
anlaşılan, her şey bir denemeydi bir daha bir daha, dur durak yoktu denemede.
Bir
şey daha dikkatini çeker bu esnada Zafer’in. Çocuklukta asıl mutlu eden şey bir
evinin olması yani sığınağının olması ve o sığınakta bir ailenin olması olmazsa
olmazlardan. Her türlü kötülükten seni kurtaran ve sıcacık kucağında sarmalayan
şeylerdi ev ve aile. Güvence, tam güven. Kesinlikle şüphe duyulmayan sevgi ve
güven. Hiçbir karşılık beklenmeden yapılan bir davranış. Büyüdükçe galiba güven
eksilmesi yaşanmaya başlıyor ve onların korumaları yeterli gelmemeye başlıyor
ve başka korunaklar aranıyor. Eş ve zenginlik gibi. Bazıları hayal kırıklığı
yaşayıp geçmişini özlerken bazıları da aradığının kısmen de olsa bir kısmını
bulmuş gibi davranarak devam ediyorlar yoluna.
En
sonunda herkes öğreniyor ki, çocukluk günleri her zaman aranılan ve özlenilen
günler. Kimler ister çocukluğuna dönmeyi? Diye bir soru sorulsa sanıyorum büyük bir çoğunluk ister.
ay duygulu. öykü mü anı mı ki buuu :) keşke hüç büyümesek. çocuklar iyi, büyükler kötü :)
YanıtlaSilbiraz tatlandırıcı katılmış anı. :) ne yazık ki büyüyoruz ama içimizdeki çocuğu bari öldürmesek değil mi? :)
SilÇocukluk günlerine dönmek istenmez mi hiç. Ben isterdim kesinlikle, çok masumduk. Sonra büyüdük ve kirlendi dünya.
YanıtlaSilGenel olarak tüm yetişkinler benzer düşünüyor galiba.
SilÇocukken, ah bir çocukluğuma dönebilsem diyen büyüklerime gıcık olurdum. Büyüdüm ve ah bir çocukluğuma dönebilsem diyorum. Ne de haklıymışsınız büyüklerim.
YanıtlaSilEvet haklılar maalesef. her büyüğün ağzından benzer şeyler duyulur genellikle. :)
Sil