Dürüst, Dürüstlük
Dürüstlük,
hoşa giden, imrenilen bir şeydir ancak cesaret ve bilgelik gereklidir. Dünyayı
karşısına alma yürekliliği gerekir dürüst olabilmek için. Aksi halde
imrenmekten başka bir şey olmaz, yapamazsın çünkü farkındasındır.
Kendini
tanımaya başlamakla başlar dürüstlük, sorgulamayla başlar, şüpheyle başlar.
Şüphelendikçe, sorguladıkça arkasından daha başka sorular gelir ve de cevaplar.
Türlü cevaplar olabilir her bir soruya ancak dürüstçe cevap tektir dürüste.
Bu
durum son zamanlardaki değerlendirmelerdi, övgüler yağdırılmaya başlanmıştı “dürüst
ve dürüstlük” üzerine. Eğer bir şey bu
kadar kıymete binmişse mutlaka bir yerlerde terslikler vardır diye girdi
konuya.
Çocukluğunda
pek fazla duymadığı bir kavramdı “dürüstlük.” Herkes dürüst olmaya çalışıyordu
zaten, dürüst olmayanlar kolaylıkla fark edilip bir şekilde otomatikman
dışlanıyordu toplumdan.
O
zamanlarda fazla zengin yoktu memlekette. Parmakla sayılırlardı hatta uğraşır
didinilirdi daha fazla sayabilmek için. Toprakla haşır neşir olmaktı çoğunluğun
derdi. Yok, yoksuldu çoğunluk. Çağdaşlaşmaya başlanıldığı zamanlarda filmler
çekilmişti “fakir ama dürüst” diye öven. İşin aslı çıkmaya başlamıştı ortaya.
“Zengin ama dürüst” diyen yoktu hiç. Demek ki dürüst olan zengin yoktu
memlekette. Hani denir ya “çok laf yalansız, çok mal haramsız olmaz” diye aynen
öyleydi. Öyle bir zaman geldi ki, her sokak başından zenginler türemeye
başladı. Zurnanın zırt dediği yere de gelinmişti.
Fakirler
dürüst kalmaya teşvik edilirken açlık ve sefalet ödül olarak dağıtılıyordu.
Onlar da inadına fakir ama dürüst kalmak için çaba gösteriyorlardı. Ama nesil
bozulmaya başlamıştı, fakirlerden de zenginler çıkmaya başladı. Zenginler
birbirinin zenginliğine göz dikmeye başladılar, fırsatını buldukları anda
affetmiyorlardı, karizmalarını çiziyorlardı zengin zengine.
Dürüstlük
yasası çıkardılar kendilerini koruma altına almak için ve adalet sarayları da
uygulamaya soktu bu yasaları. Anlaşıldı ki dürüstlük para etmiyormuş. Toplum parayı
ön plana aldı. İlk hedefleri zengin olmaktı, nerede para varsa koy cebe
felsefesiyle hareket etmeye başlandı. Atı alan Üsküdar’ı geçti anlayacağınız.
İşin
ilginç yanı hala fakir ama dürüst kalanlar vardı. Onlardan medet beklenmeye
başladı. Boşaydı bu beklentiler çünkü dürüstün kendine faydası kalmamıştı ki
başkasına faydası dokunabilsin. Kısaca dürüstlük fakir işi, zenginlik akıllı
işi olarak değerlendirilmeye başlanmasıyla çığır açıldı memlekette tıpkı
yaylalarda, ovalarda açan çiçekler gibi. Bin bir renkte çiçekler vardı.
Hiçbir
zaman hiçbir yerde dürüstlük yasası çıkmamıştır, dürüst yasalar çıkmamıştır her
zaman birilerine yöneliktir yasalar. Güçlünün yasaları vardır her yerde.
Güçsüze de kabullenmek düşmüştür.
Zafer
bunları düşünürken adalete ve adalet saraylarına güveninin olmadığını hissetti.
İçi burkularak hazmetmeye çalışıyordu düşündüklerini. Düşündüklerinin bazıları
kendiliğinden gelivermiştiler aklına. Birbirini çekip getiriyordu düşünceler.
Ne
dürüst olmak, ne de dürüst kalmak gibi bir niyeti kalmamıştı. Kime göreydi,
neye göreydi bütün bunlar? Anlamaya çalışmaktan başka işi kalmamıştı sanki.
Aslına bakılırsa kendisini ilgilendiren bir yanı da yoktu ya. Laf olsun işte
aklını kurcalamaları cabasıydı.
Bir
toplumda güvenilir bir hak, adalet duygusu ve anlayışı yoksa kalmamışsa ne
kadar büyük saraylar, adliye sarayları yapılırsa yapılsın, onlar büyüdükçe
güven de küçülür. Güven ve inanç kalmadığında toplumlar çıkmaz sokağa girmiş
demektir. Yol bulup çıkabilmek için önlerinde duran duvarı yıkmaları gerekir ki
duvar yıkıldığında karşılarına ne çıkacağı da belli değildir. Belki bir uçurum
ve uçurumun ucunda uçsuz bucaksız bir okyanus, ya da azgın bir nehir; içine
düşeni sürükler veya boğar güçlü elleriyle.
Dürüstlük
lafı edilecek bir kavram değildir. İnsanca insanın olması gereken bir kavram
olmalıdır. Güçlülük buradan geçer yoksa eşkıya devleti olmaktan öteye
geçemezler. Devlet güç demektir ama olumlu değerlendirildiğinde güç yerini
bulur, olumsuz değerlendirildiğinde kendi kendisini yer bitirir. Kendisinin
düşmanı olur. Kendi kendisini yok etmekten başka bir şeye hizmet etmez.
ah kalmadı artık dürüstlük bizde yaa. ben de bugün bunu yazmıştım. fesat ve yalan en çok bizde. ah avrupalılar gibi olabilsek yaaa :)
YanıtlaSilDaha çooook var onlara benzememize. Daha 1950'lere kadar din ile savaşmışlar ve adamların neredeyse tarihleri boyunca var savaş. Bizde daha yeni başlayacak. Ne yazık ki bizdeki felsefeciler çok cahil ve yalaka oldukları için oldukça sancılı ve uzuuuun bir geçiş olacağa benziyor. Maalesef. Bende sizin gibi aynı özlemi daha fazla çeker oldum son zamanlarda. :)
Sil