SAYFALAR

Cumartesi, Eylül 15, 2018

Dürüst, Dürüstlük

Dürüst, Dürüstlük

                Dürüstlük, hoşa giden, imrenilen bir şeydir ancak cesaret ve bilgelik gereklidir. Dünyayı karşısına alma yürekliliği gerekir dürüst olabilmek için. Aksi halde imrenmekten başka bir şey olmaz, yapamazsın çünkü farkındasındır.
                Kendini tanımaya başlamakla başlar dürüstlük, sorgulamayla başlar, şüpheyle başlar. Şüphelendikçe, sorguladıkça arkasından daha başka sorular gelir ve de cevaplar. Türlü cevaplar olabilir her bir soruya ancak dürüstçe cevap tektir dürüste.
                Bu durum son zamanlardaki değerlendirmelerdi, övgüler yağdırılmaya başlanmıştı “dürüst ve dürüstlük” üzerine.  Eğer bir şey bu kadar kıymete binmişse mutlaka bir yerlerde terslikler vardır diye girdi konuya.
                Çocukluğunda pek fazla duymadığı bir kavramdı “dürüstlük.” Herkes dürüst olmaya çalışıyordu zaten, dürüst olmayanlar kolaylıkla fark edilip bir şekilde otomatikman dışlanıyordu toplumdan.
                O zamanlarda fazla zengin yoktu memlekette. Parmakla sayılırlardı hatta uğraşır didinilirdi daha fazla sayabilmek için. Toprakla haşır neşir olmaktı çoğunluğun derdi. Yok, yoksuldu çoğunluk. Çağdaşlaşmaya başlanıldığı zamanlarda filmler çekilmişti “fakir ama dürüst” diye öven. İşin aslı çıkmaya başlamıştı ortaya. “Zengin ama dürüst” diyen yoktu hiç. Demek ki dürüst olan zengin yoktu memlekette. Hani denir ya “çok laf yalansız, çok mal haramsız olmaz” diye aynen öyleydi. Öyle bir zaman geldi ki, her sokak başından zenginler türemeye başladı. Zurnanın zırt dediği yere de gelinmişti.
                Fakirler dürüst kalmaya teşvik edilirken açlık ve sefalet ödül olarak dağıtılıyordu. Onlar da inadına fakir ama dürüst kalmak için çaba gösteriyorlardı. Ama nesil bozulmaya başlamıştı, fakirlerden de zenginler çıkmaya başladı. Zenginler birbirinin zenginliğine göz dikmeye başladılar, fırsatını buldukları anda affetmiyorlardı, karizmalarını çiziyorlardı zengin zengine.
                Dürüstlük yasası çıkardılar kendilerini koruma altına almak için ve adalet sarayları da uygulamaya soktu bu yasaları. Anlaşıldı ki dürüstlük para etmiyormuş. Toplum parayı ön plana aldı. İlk hedefleri zengin olmaktı, nerede para varsa koy cebe felsefesiyle hareket etmeye başlandı. Atı alan Üsküdar’ı geçti anlayacağınız.
                İşin ilginç yanı hala fakir ama dürüst kalanlar vardı. Onlardan medet beklenmeye başladı. Boşaydı bu beklentiler çünkü dürüstün kendine faydası kalmamıştı ki başkasına faydası dokunabilsin. Kısaca dürüstlük fakir işi, zenginlik akıllı işi olarak değerlendirilmeye başlanmasıyla çığır açıldı memlekette tıpkı yaylalarda, ovalarda açan çiçekler gibi. Bin bir renkte çiçekler vardı.
                Hiçbir zaman hiçbir yerde dürüstlük yasası çıkmamıştır, dürüst yasalar çıkmamıştır her zaman birilerine yöneliktir yasalar. Güçlünün yasaları vardır her yerde. Güçsüze de kabullenmek düşmüştür.
                Zafer bunları düşünürken adalete ve adalet saraylarına güveninin olmadığını hissetti. İçi burkularak hazmetmeye çalışıyordu düşündüklerini. Düşündüklerinin bazıları kendiliğinden gelivermiştiler aklına. Birbirini çekip getiriyordu düşünceler.
                Ne dürüst olmak, ne de dürüst kalmak gibi bir niyeti kalmamıştı. Kime göreydi, neye göreydi bütün bunlar? Anlamaya çalışmaktan başka işi kalmamıştı sanki. Aslına bakılırsa kendisini ilgilendiren bir yanı da yoktu ya. Laf olsun işte aklını kurcalamaları cabasıydı.
                Bir toplumda güvenilir bir hak, adalet duygusu ve anlayışı yoksa kalmamışsa ne kadar büyük saraylar, adliye sarayları yapılırsa yapılsın, onlar büyüdükçe güven de küçülür. Güven ve inanç kalmadığında toplumlar çıkmaz sokağa girmiş demektir. Yol bulup çıkabilmek için önlerinde duran duvarı yıkmaları gerekir ki duvar yıkıldığında karşılarına ne çıkacağı da belli değildir. Belki bir uçurum ve uçurumun ucunda uçsuz bucaksız bir okyanus, ya da azgın bir nehir; içine düşeni sürükler veya boğar güçlü elleriyle.
                Dürüstlük lafı edilecek bir kavram değildir. İnsanca insanın olması gereken bir kavram olmalıdır. Güçlülük buradan geçer yoksa eşkıya devleti olmaktan öteye geçemezler. Devlet güç demektir ama olumlu değerlendirildiğinde güç yerini bulur, olumsuz değerlendirildiğinde kendi kendisini yer bitirir. Kendisinin düşmanı olur. Kendi kendisini yok etmekten başka bir şeye hizmet etmez.

Görsel: Google Görseller

2 yorum:

  1. ah kalmadı artık dürüstlük bizde yaa. ben de bugün bunu yazmıştım. fesat ve yalan en çok bizde. ah avrupalılar gibi olabilsek yaaa :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Daha çooook var onlara benzememize. Daha 1950'lere kadar din ile savaşmışlar ve adamların neredeyse tarihleri boyunca var savaş. Bizde daha yeni başlayacak. Ne yazık ki bizdeki felsefeciler çok cahil ve yalaka oldukları için oldukça sancılı ve uzuuuun bir geçiş olacağa benziyor. Maalesef. Bende sizin gibi aynı özlemi daha fazla çeker oldum son zamanlarda. :)

      Sil

Hoş geldiniz.
İlginiz için teşekkür ederim.