"Yavru maymun" |
Neden böyle
bir başlık attım? Bu gün yarı uyanık bir durumda aklıma takıldı durmadan. Gözlerim
yumulu olduğu halde beynimin her bir köşesi kaynıyordu adeta. Filozoflar ve
siyasetçilerin durumları değişik açılardan kıyaslanıyordu beynimde elimde
olmayan sebeplerden dolayı.
Bir de rüya
hatırladım. Yarı uyanıklıktan öncesiydi eminim çünkü rüya tedirgin ettiği için
yarı uyanık duruma geçmiştim. Yataktan bir türlü kalkamıyordum ve de gözlerimi
açamıyordum. Tekrar tekrar rüyayı izliyordum yarı uyanıklıkta.
Kısaca rüyamı
anlatmak istiyorum. Yetişkin yaşlardayım ve bir bahçede bulunuyoruz kalabalık
olarak. Kalabalıkta çocuklar, kadınlar da var. Oldukça karanlık bir zamandı. Asıl
kalabalığın olduğu yerde meydan ateşi yanıyor ve insanların gülen yüzleri
parlıyordu alevlerin ışıltısında.
Ben bu arada
bahçe sınırımız olan Selvili bir alana doğru yöneldim elimde uzun bir sopa
vardı. Bir an karşımda, sınırdan ötede bir maymun yavrusu gördüm, kendi başına
oynayan. Oturduğu yerde yalnız başına oynuyor ve sağa sola bakıyordu.
İlk anda ben
de korkup uzandım kuru toprak üzerine ve elimdeki sopayı tarla sınırından öteye
uzatıp arada bir biraz havaya kaldırıp yere vurmaya başladım yavaş yavaş. Amacım
maymun yavrusunun dikkatini çekmekti. Hiç önemsemiyordu beni ve benim vuruşlarımı.
Derken benim sağ tarafıma doğru bakış attığını gördüm ve birkaç defa
yapmasından sonra ben de başımı çevirip baktım baktığı yöne.
Bir de ne
göreyim? İki metre kadar yükseklikteki toprak tepede Anası olan çok büyük ve
simsiyah tüyleri bulunan anası oturuyordu sakince. Göz göze geldik bir anda. Gözleri
parlıyordu ama içime bir korku girmesine yetti bakışları. Yavaşça ayağa kalkıp
geri çekilmeye başladım, gözlerim üzerindeydi yavru maymun ve anasının. Onlarda
hiçbir hareket yoktu.
Bir süre
geri geri çekilirken arkamda bir el dokunduğunu hissettim. Omuzuma dokunan el
akrabaydı. Biz birlikte geriye çekilirken anaç maymun yavrusunu koltuk altına
alarak yanan ateşin olduğu yere doğru yöneliyordu sakin ve yavaş adımlarla.
Tüylerim diken
diken oldu olacakları düşündükçe. Kendimi alamıyordum felaketi düşünmekten. Bağırıyordum
ateşin etrafındakilere duyurmak için. Onlar ise hiç tedirgin değillerdi ve
sevecen gözlerle gelen anaç maymun ve yavrusuna işaretler ediyorlardı.
Anaç maymun
çok yaklaşmıştı. Bana dokunan elin üzerimden çekildiğini hissedince yana
baktım. Akrabam olan kişi güçlü kuvvetli, kaslı ve bronzlaşmış bir vücutla
işaret etmeye başladı anaç maymuna, bir taraftan da bağırıyordu: “Bırak
yavruyu, size zarar gelmeyecek.” Anaç maymun baktı bir süre, denileni anlamış
olmalıydı ve yavrusunu diğer küçük çocukların arasına bıraktı ve kendisi iki
adım geriye çekilip oturdu ateşin karşısına. İşte bu anda yarı uyanık duruma
geçmiştim.
Başlığa
gelince, dediğim gibi yarı uyanık halimde Tarihler boyunca felsefe ve
filozofların çabalarını düşünüyordum. Aklımdan geçenler hiçbir zaman bilinçli
olarak düşündüklerim değildi. Aynı zamanda din ve siyasetçiler sıralanmaya
başladı.
Kısaca özetlemem
gerekirse aklımdan geçenleri: filozoflar her tarihte doğada olup bitenleri
açıklamaya çalışan düşünürler olagelmişlerdir. Eleştirilerle birlikte
yanılmaları durumunda yanılgılarını kabul ederek daha iyi ve doğruyu bulma
çabaları olmuştur. Bilimin olmadığı zamanlarda da benzer durumlar vardır.
İnanç meseleleri
de insanlığın neredeyse varlığından beridir olageldiği görülen bir durumdur
ancak filozofların elinden de kurtulamamışlardır. Zamanlar içinde birçok
tanrılı veya tanrısız inançlar oluşmuş ancak son yüzyıllarda ana inanç dini
olarak ve tek tanrılı duruma gelen sayılı inanç biçimleri vardır. Genellikle bunlar
da birbirinden esinlenmişler gibidirler.
Gelelim siyasetçilere:
siyasetçiler filozofların ve bilimin tersine giden bir seyir izlemeleriyle
ünlenir durumdadırlar. En önemli özellikleri cahil, bir baltaya doğru dürüst
sap olamayanlar içinden çıkıp çeşitli kelime oyunlarıyla ve sanrılarıyla
hareket edip amaca ulaşmak için her yolu mubah gören bir zihniyet görüntüsü
çizmişlerdir. İşte bu yüzden siyasetçiler ile filozoflar pek iyi
anlaşamamışlar, bilim de aynı şeyi yapmıştır.
Her dönemde
siyasetin yaptığı en güzel şey yalan söyleyebilme ve inandırabilme becerisidir.
Dini inançları da en iyi kullanan kesimdir siyasetçiler. Tek amaç iktidarı ele
geçirip kendi boşluklar içinde hiçbir baltaya sap olamaz duygularından
kurtulabilmek. Kurtulamadıkları apaçık ortadadır daima çünkü hep fazlasını
isterler bir türlü gözleri doymak bilmez. Ancak bir kısım toprakla doyarlar. Her
zaman da öyle olmuştur bu tür açgözlü ve doymaz siyasetçiler için. Hanları,
hamamları, korumaları, orduları kurtaramamıştır son akıbetlerinden.
Başka bir
konuya da değinmem gerekiyor bu arada yeri gelmişken. Yakın zamanlarda Albert Bayet’in yazmış olduğu “Dine Karşı Düşüncenin
Tarihi” kitabını okudum. Varlık Yayınları’ndan 1970 yılında
çıkmış ve çevirisini Cemal Süreya yapmış, Faydalı Kitaplar serisinin 103 nolu
sırasında yer alan bir kitaptır. Okumaya değer bence.
Avrupa’nın ne aşamalardan geçtiğini
çok açık görebilirsiniz. Bizdeyse onların mücadele ve yaşadıklarının çok azı
yaşanmamıştır. Toplumların evrimleşmesi o kadar da kolay olmadığı ortadadır. Ancak
belli bir aşamayı aştığında da ilerlemesinin hızı oldukça fazla oluveriyor.
“Fikirlerin çeşitliliği bizim için ortak bir zenginlik, kır
manzaralarının, çiçeklerin çeşitliliği gibi; ve savaş ve kin tohumu atmamağa başladığı
andan İtibaren ortak bir zenginlik, İnsanî bir zenginlik haline geliyor.” Sayfa 143
Halil GÖNÜL
Görsel: Google Görseller
Filozoflar insanlar düşünme yolculuğuna çıkarırken, siyasetçiler o yoldan çıkarırlar.
YanıtlaSilEvet, çok güzel özetlemişsiniz. :)
Sil