Kılkuyruk Adam ve Karısı
Geçenlerde pazaryerinde dolaşıyordum
öylesine. Öylesine diyorum çünkü acil bir ihtiyaç yok evde ama hoşuma giden bir
şey gözlerime takılırsa alacağım. Bir tür zaman öldürmek benimkisi
anlayacağınız. Ancak böyle bile olsa yine de üç, beş kilo bir şeyler almış
oluyorum bir saat kadar süre dolaşırken. Yorgunluk hissedersem bir kahveye
oturup çay ya da kahve içiyorum. Hem memleketten havadisler alıyorum böylece.
Haberlerden çok farklı bu pazaryerleri. Her kesimden insan bulunuyor. İşçisi,
köylüsü, sırtı kalını her ne ararsan var.
Elimde
birkaç kiloluk bir şeyler vardı, dolaşmaya devam ediyorum. Kalabalık bir insan
yığınına denk geldim. Zaten bir metre kadar geçiş ya var ya yok karşılıklı tezgâhlar
arasında. Tam da önümde altmışlı yaşlarda zayıfça bir adam ve arkasında özürlü
gibi görünen sırtı biraz kambur, etekleri yerde sürünen bir palto var sırtında
kadının. Bir eliyle Pazar arabasını tutuyor, yarım metre kala durmuş adamın
arkasında.
Adam zayıf
görünüyor arkasından. Yüzü görünür değil. Elleri arkasında bağlı ancak kürek
kemikleri sırtındaki ceketini biraz yukarıya kaldırmış, belli oluyor. Ensesine
de bakıldığında kolaylıkla anlaşılan zayıflığı dikkat çekiyor. Dikkatimi çekti
birden. Geçmedim ileriye zaten de zor işti geçmek. Önce alışveriş yapanlardan
bir kaçı işini bitirip ayrılmasıydı. Arada homurtular başlayınca boş boş bekleyenlerden
bazıları zorlayarak araladılar kalabalığı ve yavaş yavaş, kaplumbağa hızıyla
çözüldü kalabalık.
Adam elleri
arkasında adım atmaya başladı önden, arkasından etekleri yerde paltolu hanım
yürümeye başladı adam bir metre açıldıktan sonra. Ben de eh yürüyeyim bari gibisinden yürümeye
başladım kadının arkasından. Bir taraftan da içime bir korku düştü. Ya adam
dönüp bana bir şey söylemeye kalkarsa huylanıp da! Gıcık bir adama benziyordu sanki
veya ben öyle algıladım. Sinirsek, kıl bir tipe benzeyen adam arada bir
arkasına dönüp kadına bakıyor gibi yapıyordu. Tahmin ettiğim şey karısıydı
arkasından yürüyen etekleri yerde kadın.
Epeyce
yürüdük sokağın yarısına kadar. Benim bir gözüm kılkuyruk adamda diğer gözüm
kadında ve etrafı da kolaçan ediyorum bu arada köylü kadınların önlerindeki
sattıklarını. Pazarcı esnaf tezgâhlarından mümkün olduğunca bir şey almamaya
çalışıyorum, bu nedenle gözlerim köyde kendilerinin üretip pazara getirenlerde.
Anladım ki
arkasından Pazar arabasıyla yürüyen kadın kılkuyruk adamın karısı. Adam bir
yerlerde ya odacı ya da hademe gibi bir şey olmalı, emir kulu yani, kasım kasım
kasılıyor, dünyayı ben yarattım diye. Adamın kılkuyrukluğu nereden belli
diyeceksiniz değil mi? belli işte, bal gibi ortada. Kadın çok yıpranmış, yaşadığı
hayat yıpratmış onu. Kafası hep yerde, dedim ya hafif de beli kamburlaşmış. Kim
bilir kaç çocuk doğurdu. Kılkuyruk adamın kölesi adeta. Pazaryerinde gözünden
bile ırmaya korkuyor adam, ikide bir dönüp dönüp kontrol etme ihtiyacı duyuyor
nedense. Birisi bir şey mi yapacak karısına, ya da karısı mı bir şey yapacak?
Belli ki bir kıllığı var adamın kontrol altına almak istiyor her şeyi.
Tabii sık
sık arkasına dönüp karısını kontrol ederken geliyor mu, kayıp mı oldu? diye,
ben de gözüne takılmışımdır eminim. Öyle ki adam gözleriyle tarıyor tehlike
alanını tıpkı karanlıktaki ışıldak gibi. Yarım saate yakın da karısının
yakınlarında olunca korkmaya başladım açıkçası adamın bana sataşmaya
kalkacağından. Bir an hızlandım ama ancak kadının önüne geçebildim. Kadının
önüne geçmekle pek de iyi bir şey yapmadığımı hissetmeye başladım tam da adamın
ensesindeydim çünkü. Adamın açık ensesinden zayıflığı ve ense sinirleri apaçık
görünüyordu. Bir dahaki geriye başını çevirinceye kadar geçmeliydim adamı ama
nasıl. Yine bir kalabalığa denk geldik.
Birden aklıma geliveren, yıllar
öncesi bir hasta ziyaretim canlandı gözlerimde. Adam tapu kadastroda müdürlük
yapmış ve emekli olmuş, hali vakti yerinde birisiydi. Kendisi gibi uzun boylu
zayıf ama kemikli bir de karısı vardı. Karısı çok iyi niyetli bir o kadar da
temiz, saftı.
Adam yıllardır hasta yatağına mahkûm
olmuş arada bir çocuklarının, komşularının yardımıyla güneşe çıkarılıyordu.
Güneş dediysem balkondaki gölge yere çıkarılıp can sıkıntısını atması
sağlanıyordu. Benim de ziyaretim tam da böyle bir zamana denk gelmişti. Havadan
sudan sohbet ederken pazardan, alışverişten, pazarlıktan açıldı laf nereden
oraya gelindiyse.
Adamın derdini deşmiş olduk, meğer
adam yıllarca Pazar alışverişlerini kendisi yapmış karısı cahil diye,
kandırırlar korkusuyla pazara çıkarmamış kadıncağızı. Dolayısıyla kadın köyden
gelin geldiği gibi eve kapanmış ne Pazar alışverişi ne de başka bir alışveriş
için çıkmış dışarıya. Hasta olunca ancak evden uzaklaşmış. Haa bir de şehir
dışında oturan çocuklarının yanına birkaç yılda bir kocasıyla gittikleri
varmış. Kısaca karısı hiç bilmezmiş alışverişi falan. Adamın tek korkusu
kendisi öldükten sonra karısı ne yapacakmış kendi başına? Acından ölürmüş belki
de! Bunları duydu kadıncağız, içeriden içecek bir şeyler getirdiğinde. Öyle saf
ve temiz bir bakışı vardı ki, içim burkuldu bir süre. 24.11.18-Halil Gönül
Görsel: Google Görseller
böyle tipler ne çok özellikle anadoluda.ama ben kılkıyruk adamla ne oldu onu merak ettim.birden takip kesildi sanki.
YanıtlaSilyolumuza gittik, alışveriş yapmadan önce tüm pazarı dolaşıyorlar anladığım kadarıyla. nerede en ucuz onu anlıyor kılkuyruk adam. :)
Sil