Vatan
Eskiden
sorardı komutan askerlik yapan Mehmetlere: “Vatan nedir?” diye. Erat kendini
yırtarcasına bağırarak yapıştırırdı cevabını hemen esas duruşta. “Anamdır
komutanıııım.”
Zafer uzun
yıllar düşünmüştü bu cevabı ama bir türlü kafasına yatıramamıştı olup
biteni. Okullarda öğrettikleriyse üç
tarafı suyla çevrili kara parçasıydı Vatan Türkiye. Her karışı kanla sulanmıştı vatanın. Uğruna
kan dökülen topraktı Vatan.
Yıllar
yılları kovaladı çok şey değişmeye başladı o zamanlardan beri. Vatan’ın tarifi
değişti. Vatandaş değişti. Vatandaşlık görevleri değişti, devletin vatandaşa
karşı görevleri değişti. Öyle bir zamana gelindi ki, kim vatandaş, kim devlet
kim yerli, kim yabancı belli olmamaya başladı. Zafer’in aklı bokuna karışmaya
başladı. Zaten çıkılmazdı işin içinden iyice çıkılmaz hale geldi şu vatan
meselesi. Sahiden nedir vatan?
Açların
çoğaldığı, yoksulluğun arttığı, vatandaşın görevlerinin çoğaldığı, devletin
görevlerinin ise ortadan kalktığı bir yer mi yoksa vatan. Neden hep yoksullar sahip
çıkıyor bu vatana, başka kimse sahip çıkmıyor? Neden?
Zafer bir
kış gecesinde soğuktan uyuyamamıştı, yanındaki seksenlik komşusu da
uyuyamadığından aksırıp, tisirip duruyordu.
“ihtiyar, vatan nedir?” diye sordu. “Anamdır komutanım” deyince
gülüştüler muzipçe. “İhtiyar, ya ananı s.. kalksalar ne yaparsın?” bir süre sessizlik oldu ama fazla sürmedi.
Üstündeki örtüyü fırlatan ihtiyar kendinden hiç beklenmeyen bir çeviklikle
yerinden fırlayıp Zafer’in üstüne çöktü. Neredeyse boğmak üzereyken seslerini
duyan biraz ilerilerindeki çocuklar gelip ihtiyarı kaldırdılar Zafer’in
üstünden.
Zafer’i
gülme krizi tuttuğundan ağzından çıkan kelimeler anlaşılamadığı için bekledi
çocuklar. İhtiyarın siniri henüz geçmediği için fırsat kolluyordu sürekli
Zaferin üstüne çullanmak için.
“Ne oldu
azgın ihtiyar, ne yaptı bu deli sana?” diye sorunca “Anamı ağzına altı puşt
oğlu puşt” dedi ağzından salyalar akıtarak. Çocuklar durumun çok ciddi olduğunu
düşünmeye başladılar bir an ama Zafer hala gülmeye devam ediyordu ve çok
rahattı. Hoşuna gitmişti durumu ihtiyarın. Öleceğinden korkuyordu çünkü.
Çocuklar da
merakla Zafer’e sordular durumu. Zafer de anlatınca çocuklar da gülmeye
başladılar. Çocukların gülmeye başlaması ihtiyarı biraz gevşetti. Çocukların da
Zafer’den yana olduğunu düşünmeye başlamıştı o anda.
Zafer
çocuklara dönüp “siz ne yapardınız aynı durumda?”
“Bu da
sorulur mu abi? Vatanımızı korumak öncelikli vazifemizdir. Bu kadar rahat nasıl
yatarız sokaklarda? Rahatımız kaçar başka türlü olursa” dedi esmer kıvırcık
saçlı çocuk. Kendinden emin tok bir sesle cevap vermişti Zafer’e
İhtiyara da
anlattılar Zafer’in demek istediğini. Durumu kavrayan ihtiyar “en önce ben
giderim vallahi billahi. Sıkar o biraz. Göz dikenin gözünü.. s…” dedi heyecanlı
heyecanlı. Arkasından da “Kim göz dikiyor muş?” diye merak etti.
Zafer’e göre
nedense vatanı hep fakirler koruyor, zenginler kaykıla kaykıla sömürüyor. Ne
karınları doymak biliyor ne de gözleri. Üstüne üstelik bir de başkalarına peş
keş çekmeyi de göze alıyorlar. Kan emici sülükler! Bir süre ortalık yatıştı.
Çocuklar ayrıldılar yerlerine gittiler. İhtiyar da üzerine aldı örtüsünü
uyumaya çalıştı. Zafer’in uykusu iyice kaçmıştı zaten sabaha da az kaldığından
yalnızca uzanmakla yetinecekti. Kafası iyice karışmıştı bir anda. Hele ihtiyar
ve çocukların cevabı hiç beklemediği şeydi.
“Devrim
yapılır ulan sizlerle, yapılır be.” Avazı çıktığı kadar bağırdı birkaç kez.
İlerilerden aynı tonda sesler duyuldu “Yapılır be, yapılır. Hele bir sabah
olsun. İlk iş fırını işgal etmek olacak… Aç karına devrim mi olurmuş.”
Ne güzel yazmışsınız. Vatan nedir gerçekten?. Niye korumak hep fakirin işi, birileri rahatça yaşasın diye niye fakir oğlu eziyet çekiyor, ölüyor. Hep böyle midir, her ülkede fakirler mi korur vatanı?
YanıtlaSilHer yerde aynı durum ne yazık ki!
Sil