SAYFALAR

Pazartesi, Temmuz 29, 2019

GÜNCELERDEN-Emeklilikte Bir Gün

 08.04.2018-2100  Pazar/Aydın

Emeklilikte Bir Gün

             Bu gün günlerden Pazar ve ben dün oldukça geç yattığım için bu gün de oldukça geç kalktım. İşin içine birazda uyuşukluk ve ne yapacağını bilmemezlik de karışınca, yataktan kalkmak istemedim. Kalksam ne yapacaktım ki her zaman yaptığım klasikleşen işlerden başka?

            Klasikleşen işler dediysem, o kadar çok değil yani; kahvaltı; dün ve bu gün değişiklik olsun diye küçük iki parça sucuk almıştım birkaç gün önce; yumurtadan bıkmaya başlamıştım neredeyse. Birkaç dilim sucukla birlikte yumurta, değişik bir lezzet oldu benim için. İki gündür öyle yapıyorum kahvaltı ve öğle öğünümde. Öğün sayım da ikiye düşmüş gibi zaten.
            Kahvaltının yanında –öğünlerin hepsinde- çay demliyorum beş, altı bardaklık. Çay kendime gelmemi sağlıyor, neredeyse olmazsa olmazlarımdan birisi.
            İşin aslı zaman öldürmek denirse yanlış sayılmaz, kendimi kandırıyorum kahvaltının tadını çıkarıyorum diye, bir saati buluyor kahvaltım çünkü. Arkasından blog ile uğraşmak için bilgisayarın başına geçiyorum. Yeni yayın hazırlamak, yeni bir yazı yazmak derken dört, beş saat kadar zaman geçiyor. Eğer blog yazılarında yorumlar varsa onları cevaplandırıyorum.
            Derken gözlerimde yorgunluk hissetmeye başlıyorum. Bu arada gece de olmuş oluyor böylece. Normal insanlardan –çalışanlardan- biraz farklı benim zaman –gün- kavramım.
            Belli bir süreden beridir, gözlerimde ışığa karşı duyarlılık fazlalaştı, göz kaslarımda gerginlik hissediyorum ve oldukça etkiliyor beni. Yorgunluğu daha fazla hissettiriyorlar.
            Blog başından ayrılınca, genellikle biraz da kitap okumak istiyorum. Yapacak başka işim yok ki. Dışarıya çıkmak ihtiyaçlardan dolayı gerekli oluyor. Yemek içmek gibi bir derdim olmasa aylarca evden çıkmama her halde. Korku veya rahatsızlık diyemem bu duruma, belki de yılların yorgunluğundan kaynaklı kafa dinlemek tabiri daha doğruymuş gibi geliyor bana. Çıktığım zamanlarda da eve geri dönerken kısmen rahatlamış hissediyorum kendimi. Galiba kirli de olsa oksijen rahatlatıyor.
            İşte oldu gece yarısı başkaları için. Benim için ise öğle vakti sayılır. Hafiften midemde açlık sinyalleri başladı ama önemsemiyorum. Bu günlerde –yeni fark ettim- en çok masraf ettiğim şeyin sigara olduğunu gördüm. Yiyip içtiğimin birkaç katı fazla. “Çok aptal bu insan” demekten kendimi alamadım.  Başka şeye üç kuruş harcamaya kıyamazken, sigaraya bu kadar para harcamak hiç de akıllıca ve adil değil. Mantıksızca davrandığıma canı gönülden inanıyorum.
Televizyonla aramız açıldı iyice. Türkiye ne kadar da sığmış, geçmiş yüzyılın boşa gitmiş olduğu tamamen ortaya çıkıverdi adeta; her yerde konuşabilen üç beş kişi var. Demek ki Türkiye’de başka bilgili ve doğru dürüst konuşmasını bilen yok.  Başka memleketlerde nano çağına hazırlanırlarken insanlar bizimkiler dondan tumandan ileri geçemediler henüz.
Çocukluğumda,  bir an önce büyümek istemiştim daha akıllı ve bilgili insanları görüp duyabilmek için ama hayal kırıklığı oldu benim için her zaman. Şimdiyse hepten kulaklarımı tıkamak ve hiç bir şey görmemek istiyorum artık. Anladım ki büyümekte değilmiş iş, ne yazık ki!
Sosyal medyadan, özellikle face’den nefret etmeye başladım desem yeri var. Özenti ve eziklik içinde bu kadar insanın olması –tanıdık, tanımadık-  bu toplumun oldukça büyük bir çoğunluğu gök görmedik, fütursuz ve saygısız insanlarla dolmuş olduğu düşüncesi midemde kramplar basmasına neden oluyor. her tarafta zengin sofralar –hayatında belki de ilk-  gezme ve eğlenme, zoraki gülüşler sergileniyor düşman çatlatırcasına. Meğer insanların ne kadar da çok düşmanları varmış!
Eskilerden göz hakkı vardı, komşu veya birisi gördüyse bir lokma dahi olsa görene de ikram edilirdi.  Komşu komşuya kokusu gitmiştir pişirilenin diye farklı bir şey pişirdiyse bir tabak gönderirdi çocuklarıyla. Galiba ben tarihin tozlu raflarına düşeli çok olmuşum da haberim yok! Eski yüzyıllardan çıkıp geldim ve ayak uyduramadım hala yeni çağa.
Arada bir blog nedeniyle –paylaşımlardan dolayı- göz atma ihtiyacı duyuyorum face’e ama gönülsüzce.
Kısaca, teknolojinin arsızca ve arsızlar tarafından arsızlıklarını sergilemek için kullanılması durumu beni oldukça rahatsız ediyor. Bu şekilde yıllardır -1940’lardan beri- bu toplumun nasıl yozlaştırıldığını, kandırıldığını ve cahil bırakıldığını düşündürüyor. Üzülüyorum! Çok farklı yerlerde olabilirdi bu memleket “dün dündür, bu gün bu gündür” mantığıyla yönetilmemiş olsaydı.
Öğle yemeğim geldi çattı sayılır. Birkaç lokma da olsa atıştırmalıyım zeytin, peynir ve çay. Ekmek olmazsa olmazım elbette. Sonra da hoşlandığım bir dizi varsa bakarım herhalde, şimdilik bir planım yok.

Emekliyim, emekli. Hem de yalnız, yapayalnızım içimin derinliklerinde. Telefonum aylarca çalmaz hiç ama yine de acaba duyamadığım var mı diye bakmadan yapamam, bakmazsam kendimi suçlu hissederim sonra diye mutlaka bakma ihtiyacı hissederim. Alışkanlık oldu artık. Bilirim aslında olmayacağını ama olur ya diye de içimden geçirmeden yapamam. Ya aranılmışsam, duyamamışsam! Beklediğim biriyse! Cevaplamazsam içim sızlar, üzülürüm o zaman. Bakmaya devam edeceğim her zaman. Belki arar bir gün!

Devam edecek...

Görsel: Google Görseller

8 yorum:

  1. Toplum olarak maalesef çok bozulduk. Temizler de bozuluyor artık yavaş yavaş; çünkü çevre sizi ona itiyor.

    Yalnızlık da çok zor maalesef. Umarım arar bir gün o bekledikleriniz...

    YanıtlaSil
  2. Sosyal medya ayrı bir dünya zaten..
    "Bir an önce büyümek istemiştim daha akıllı ve bilgili insanları görüp duyabilmek için ama hayal kırıklığı oldu benim için" demişsiniz ya; ben orada takılıp kaldım. Ben de çocukken büyüdüğümde göreceğim yaşayacağım hayatı merak ederdim. Büyüdükçe sanırım çocukken olan beklentilerimizin olmadığını gördük, üzüldük.
    Ama okuyun ve yazın lütfen. Size iyi geleni yapmaya devam edin.
    Telefon da en gerektiğinde, istendiğinde çalmaz zaten..

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Teşekkür ederim. Bolca okuyup yazmaktan başka bir işim yok zaten. :)

      Sil
  3. Sosyal medya çok çılgın bir yer haline geldi maalesef düzeyde yok

    YanıtlaSil
  4. Yazının başlarında tam hayal ettiğim hayat dedim sonlara doğru içim bulkurdu yalnızlık hep özendiğim ama korktuğum durum . Telefon kısmında bende o durumdayım yaşım çok genç olmasına rağmen . Çaktırmadan sanki geleceğimi yazmişsıniz

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Siz öyle bakmayın meselelere. Önünüzde zaman hayli var, isteseniz de istemesenizde sele kapılıp gideceksiniz. Görürsünüz cıvıl cıvıl bir hayatınız olur ileride. :)

      Sil

Hoş geldiniz.
İlginiz için teşekkür ederim.