08.04.2018-2100 Pazar/Aydın
Emeklilikte Bir Gün
Bu gün
günlerden Pazar ve ben dün oldukça geç yattığım için bu gün de oldukça geç
kalktım. İşin içine birazda uyuşukluk ve ne yapacağını bilmemezlik de
karışınca, yataktan kalkmak istemedim. Kalksam ne yapacaktım ki her zaman
yaptığım klasikleşen işlerden başka?
Klasikleşen
işler dediysem, o kadar çok değil yani; kahvaltı; dün ve bu gün değişiklik
olsun diye küçük iki parça sucuk almıştım birkaç gün önce; yumurtadan bıkmaya
başlamıştım neredeyse. Birkaç dilim sucukla birlikte yumurta, değişik bir
lezzet oldu benim için. İki gündür öyle yapıyorum kahvaltı ve öğle öğünümde.
Öğün sayım da ikiye düşmüş gibi zaten.
Kahvaltının
yanında –öğünlerin hepsinde- çay demliyorum beş, altı bardaklık. Çay kendime
gelmemi sağlıyor, neredeyse olmazsa olmazlarımdan birisi.
İşin aslı
zaman öldürmek denirse yanlış sayılmaz, kendimi kandırıyorum kahvaltının tadını
çıkarıyorum diye, bir saati buluyor kahvaltım çünkü. Arkasından blog ile
uğraşmak için bilgisayarın başına geçiyorum. Yeni yayın hazırlamak, yeni bir
yazı yazmak derken dört, beş saat kadar zaman geçiyor. Eğer blog yazılarında
yorumlar varsa onları cevaplandırıyorum.
Derken
gözlerimde yorgunluk hissetmeye başlıyorum. Bu arada gece de olmuş oluyor
böylece. Normal insanlardan –çalışanlardan- biraz farklı benim zaman –gün-
kavramım.
Belli bir
süreden beridir, gözlerimde ışığa karşı duyarlılık fazlalaştı, göz kaslarımda
gerginlik hissediyorum ve oldukça etkiliyor beni. Yorgunluğu daha fazla
hissettiriyorlar.
Blog
başından ayrılınca, genellikle biraz da kitap okumak istiyorum. Yapacak başka
işim yok ki. Dışarıya çıkmak ihtiyaçlardan dolayı gerekli oluyor. Yemek içmek
gibi bir derdim olmasa aylarca evden çıkmama her halde. Korku veya rahatsızlık
diyemem bu duruma, belki de yılların yorgunluğundan kaynaklı kafa dinlemek
tabiri daha doğruymuş gibi geliyor bana. Çıktığım zamanlarda da eve geri
dönerken kısmen rahatlamış hissediyorum kendimi. Galiba kirli de olsa oksijen
rahatlatıyor.
İşte oldu
gece yarısı başkaları için. Benim için ise öğle vakti sayılır. Hafiften midemde
açlık sinyalleri başladı ama önemsemiyorum. Bu günlerde –yeni fark ettim- en
çok masraf ettiğim şeyin sigara olduğunu gördüm. Yiyip içtiğimin birkaç katı
fazla. “Çok aptal bu insan” demekten kendimi alamadım. Başka şeye üç kuruş harcamaya kıyamazken,
sigaraya bu kadar para harcamak hiç de akıllıca ve adil değil. Mantıksızca
davrandığıma canı gönülden inanıyorum.
Televizyonla aramız açıldı iyice.
Türkiye ne kadar da sığmış, geçmiş yüzyılın boşa gitmiş olduğu tamamen ortaya
çıkıverdi adeta; her yerde konuşabilen üç beş kişi var. Demek ki Türkiye’de
başka bilgili ve doğru dürüst konuşmasını bilen yok. Başka memleketlerde nano çağına
hazırlanırlarken insanlar bizimkiler dondan tumandan ileri geçemediler henüz.
Çocukluğumda, bir an önce büyümek istemiştim daha akıllı ve
bilgili insanları görüp duyabilmek için ama hayal kırıklığı oldu benim için her
zaman. Şimdiyse hepten kulaklarımı tıkamak ve hiç bir şey görmemek istiyorum
artık. Anladım ki büyümekte değilmiş iş, ne yazık ki!
Sosyal medyadan, özellikle face’den
nefret etmeye başladım desem yeri var. Özenti ve eziklik içinde bu kadar
insanın olması –tanıdık, tanımadık- bu
toplumun oldukça büyük bir çoğunluğu gök görmedik, fütursuz ve saygısız
insanlarla dolmuş olduğu düşüncesi midemde kramplar basmasına neden oluyor. her
tarafta zengin sofralar –hayatında belki de ilk- gezme ve eğlenme, zoraki gülüşler
sergileniyor düşman çatlatırcasına. Meğer insanların ne kadar da çok düşmanları
varmış!
Eskilerden göz hakkı vardı, komşu
veya birisi gördüyse bir lokma dahi olsa görene de ikram edilirdi. Komşu komşuya kokusu gitmiştir pişirilenin
diye farklı bir şey pişirdiyse bir tabak gönderirdi çocuklarıyla. Galiba ben
tarihin tozlu raflarına düşeli çok olmuşum da haberim yok! Eski yüzyıllardan
çıkıp geldim ve ayak uyduramadım hala yeni çağa.
Arada bir blog nedeniyle
–paylaşımlardan dolayı- göz atma ihtiyacı duyuyorum face’e ama gönülsüzce.
Kısaca, teknolojinin arsızca ve
arsızlar tarafından arsızlıklarını sergilemek için kullanılması durumu beni
oldukça rahatsız ediyor. Bu şekilde yıllardır -1940’lardan beri- bu toplumun
nasıl yozlaştırıldığını, kandırıldığını ve cahil bırakıldığını düşündürüyor.
Üzülüyorum! Çok farklı yerlerde olabilirdi bu memleket “dün dündür, bu gün bu
gündür” mantığıyla yönetilmemiş olsaydı.
Öğle yemeğim geldi çattı sayılır.
Birkaç lokma da olsa atıştırmalıyım zeytin, peynir ve çay. Ekmek olmazsa
olmazım elbette. Sonra da hoşlandığım bir dizi varsa bakarım herhalde, şimdilik
bir planım yok.
Emekliyim, emekli. Hem de yalnız,
yapayalnızım içimin derinliklerinde. Telefonum aylarca çalmaz hiç ama yine de
acaba duyamadığım var mı diye bakmadan yapamam, bakmazsam kendimi suçlu
hissederim sonra diye mutlaka bakma ihtiyacı hissederim. Alışkanlık oldu artık.
Bilirim aslında olmayacağını ama olur ya diye de içimden geçirmeden yapamam. Ya
aranılmışsam, duyamamışsam! Beklediğim biriyse! Cevaplamazsam içim sızlar,
üzülürüm o zaman. Bakmaya devam edeceğim her zaman. Belki arar bir gün!
Görsel: Google Görseller
Toplum olarak maalesef çok bozulduk. Temizler de bozuluyor artık yavaş yavaş; çünkü çevre sizi ona itiyor.
YanıtlaSilYalnızlık da çok zor maalesef. Umarım arar bir gün o bekledikleriniz...
Umut fakirin ekmeğiymiş ya. :)
SilSosyal medya ayrı bir dünya zaten..
YanıtlaSil"Bir an önce büyümek istemiştim daha akıllı ve bilgili insanları görüp duyabilmek için ama hayal kırıklığı oldu benim için" demişsiniz ya; ben orada takılıp kaldım. Ben de çocukken büyüdüğümde göreceğim yaşayacağım hayatı merak ederdim. Büyüdükçe sanırım çocukken olan beklentilerimizin olmadığını gördük, üzüldük.
Ama okuyun ve yazın lütfen. Size iyi geleni yapmaya devam edin.
Telefon da en gerektiğinde, istendiğinde çalmaz zaten..
Teşekkür ederim. Bolca okuyup yazmaktan başka bir işim yok zaten. :)
SilSosyal medya çok çılgın bir yer haline geldi maalesef düzeyde yok
YanıtlaSilNe yazık ki.
SilYazının başlarında tam hayal ettiğim hayat dedim sonlara doğru içim bulkurdu yalnızlık hep özendiğim ama korktuğum durum . Telefon kısmında bende o durumdayım yaşım çok genç olmasına rağmen . Çaktırmadan sanki geleceğimi yazmişsıniz
YanıtlaSilSiz öyle bakmayın meselelere. Önünüzde zaman hayli var, isteseniz de istemesenizde sele kapılıp gideceksiniz. Görürsünüz cıvıl cıvıl bir hayatınız olur ileride. :)
Sil