Herkesin
kendine göre bir tarzı var, bazılarının içi dışı bir; yazdıkları içini
yansıtıyor adeta. İnsan okurken hiç de tereddüte düşmüyor, aklından bile
geçirmiyor aksini. Bir diğer yan ise alçak gönüllülük hâkim, büyüklenmek yok,
normal ve anormal insanlar gibi davranıyor kahramanlar. Kendilerini Kaf dağında
göstermiyorlar.
Kendilerine
göre basit bir yaşam kesitini alıp kendilerine göre anlatmayı seçmişler.
Kafalarının içindeki düşünceleri sadeleştirerek ortaya koyuş tarzları beni
oldukça etkiledi. İlk etapta açıkça bir iddia yok bilimsel yazılarda olduğu
gibi. Sanki yanyana yaşayıp gidiyor kahramanlar bir arada. Bu durum da yaşamın
ne kadar net gözlemlendiğini oldukça açıkça gösteriyor.
-Bu günceleri
bilgisayara sonradan geçiyorum. İlk yazdığım bir deftereydi. Yazarken sağ el parmaklarım kurşun kalemi
sıkarken oldukça rahatsızlık vermeye başlamıştı, özellikle sağ el orta
parmağımın iç yanı nasırlı olmasına rağmen epeyce sızlamasını hissetmiştim ve
ilaveten omuzumda da bir ağrı başlamıştı.-
Bu durum
oldukça rahatsız ediyor ve dikkatim dağılıyor sızıyı hissedince. Kısa bir ara
verip ağrıların hafiflemesini beklemek iyi olacak sanıyorum. İşin aslına
bakılırsa bu gün oldukça yoğun yazdım, kendimi daha da rahat hissetmeye başladım
ve devam etmek istiyorum. Hani merak etmiyor da değilim daha neler çıkacak
diye. Benim pelte kılıklı –tepemdeki beyin- ne zaman ne yapar, kestirmek kolay
olmuyor bazen anlayacağınız. Bekleyip görelim bakalım gelecek zamanın ne
getireceğini.
Ha! Bu arada
unutmuşum dizlerimim ağrısını, ayağa kalkmaya kalktığımda hatırlattılar kendi
varlıklarını. Ne gariptir, her şey kendisini fark ettirmeye çalışıyor.
İşin ilginç
yanı, rahat bir masanın başında, rahat bir koltuğa oturup yazamıyorum bu tür
şeyleri. Ne zaman salona geçsem TV seyretmek için –genellikle haber
saatlerinde- daha oturur oturmaz bir süre baktığımda -genellikle haberleri
izlemeye çalışıyorum, yalan olduklarını bilsem de dünyadan ve yaşamdan kopmamak
için- kafamın içinde bir şeyler dolanmaya başlıyor ve TV’den kopuyorum.
Özellikle
salonda koltuğun önüne bir küçük sehpa koydum bu tür durumlara hazırlık olarak.
Genellikle çayımı demleyip aheste aheste içmek için. Anlarsınız ya, kedi keyfi
işte. Üçlü koltuk biraz yıpranık benim gibi, ortası göçüyor ve oldukça da
alçak, eski modellerden. Oturunca dizlerim fazla kıvrılıyor. Bir süre oturunca
da başlıyorlar ağrımaya kan dolaşımı engellendiği için olmalı ve ağrılar
başlıyor sonrasında da. Çaresini düşündüm, başka bir koltuktan minderini alıp
çukurlaşan yere koyuyorum, biraz faydası oluyor. Bazen okumaya veya yazmaya
daldığımda hissetmiyorum ağrısını, uyuşmalarını. TV seyrederken uzatıyorum
ayaklarımı. Biraz otur biraz uzan misali yani.
Ah şu sızı
ya! Omuzumun sızısı arttı iyice. Bırakmalıyım bir süreliğine şimdilik. Saat
yirmi dört olmuş zaten.
Görsel: Google Görseller
Halil bey gerçekten görmesek de bir insanı, yazılarından samimi mi, olduğu gibi mi yoksa rol mü yapıyor? Olduğundan farklı mı görünmek istiyor anlaşılıyor. Sizin yazılarınız mesela olduğunuz gibi. Özellikle ismi lazım değil bir partiyi destekleyenler veya dinciler de kendilerini sevgi pıtırcığı gibi gösterirler ama asla beni kandıramazlar:) diz ağrısı bende de var:( yaşlılığın gözü kör olsun:(
YanıtlaSilKeyifle okudum...
bücürükveben, teşekkür ederim. :)
Sil