Bilinmeyen yollar ve “Sal gitsin” yöntemi
Yazmak, nereye çıktığını bilmediğim bir yola düşmek demektir
benim için. Yalnızca başlarım o kadar, nereye gittiğimi, gideceğimi düşünmem
hiçbir zaman. Yol nereye götürürse giderim, yürürüm sadece. Şikâyetim olmaz
yolculuklarda hatta keyifli bile oluyor diyebilirim.
Bu yazıyı okuyan da yüz yıllık yazar falan sanacak. Yapmayın
ya! Şunun şurasında kendi kendimle kafa bulmaya çalışıyorum sadece. Evet,
abartılı bir ifade var yazının başında ama yazarken planlı yani önceden
oluşturduğum bir plan dâhilinde yazmak daha kolay aslına bakılırsa, tıkandığın
yerde atlayıp planın başka bir noktasından devam edebilirsin işe.
Bende yemiyor bu plan işi. Ne zaman plan yaptıysam yazmanın
keyfini süreyim diye her seferinde tepe taklak oldu tüm emeklerim. Plan bir
yana ben bir yana ve yazı da başka bir yana gitti.
Bu duruma neden olabilecek durumları düşündüm, acaba
yeterince detaylı mı düşünemiyorum? Eksiklikler oluyor da yazarken mi ortaya
çıkıyorlar bunlar? Daha bir sürü soru sordum kendime ama yeterli cevap
bulamadım henüz, “sal gitsin” den başka. Artık planlı yazma hevesim yok.
Salıyorum gidiyor kendi kendine. Benden de klavye üzerinde parmaklarımı daha
hızlı oynatmak kalıyor.
Parmaklarım daha tam ustalaşmadılar on parmakta ama
uzmanlaşma yolunda gayretliler. İşlerini iyi yapıyorlar şu aralar. Onların da
pek şikâyeti yok “sal gitsin” den.
Bir durumu ayırt etmek gerekli elbette. Bilimsel bir yazı,
makale yazılırken elbette bir plan program olacaktır sistem olarak yoksa
yayınlayacak editör bulamazlar. Bilimsel bir yazıda anlatılan durum net bir
şekilde anlatılmalıdır eksiksiz olarak. Sorulabilecek tüm sorulara cevap
verilmiş olmalı ki inandırıcı olabilsin. Deneysel durumun da
tekrarlanabilirliği ortaya koyulmalıdır.
Bu nedenlerle titiz bir çalışma gerekli olup öğrenilen, tespiti yapılan
bilginin aktarılması çabası vardır.
Kişisel yazılarda durum daha da
başkadır. Kişisel düşünce ve deneyimler ön plana çıkar genellikle. Anlatılan
durumlar öznel veya genel gözlemlerden yola çıkılarak kişide bıraktığı
etkilerin aktarılmaya çalışılmasından başka bir şey değildir. Bunu yaparken de
kendi anlatım şekli, dil yapısı kişilere özgü tarzlarda oluşturulabilir. Her
aşçının yemeği aynı tadı vermez, öyle değil mi?
Bazen yazılar yazılırken cevaplanılamayan
sorulara cevap aramak için yazılırlar. Okurla birlikte aranır kafaya takılan
soruların cevapları. Her zaman yazıyı yazan cevaplamaz soruları. Arada bir
sorular da sorar, soramaz mı yani?
Bilimsel yazılar yazılırken
merakların giderilmesi için çaba gösterilir. Tersi durumda ise okuyucuları
meraklar içine salmak maharettir. Arada bu kadar fark vardır. Meraklanacak ki
okur yazının sonunu getirecek, sevecek.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Hoş geldiniz.
İlginiz için teşekkür ederim.