Yaşlılık ve Öğüt
Kendi
kendime söz veriyorum bazen “öğüt vermeyeceğim kimseye, sadece dinleyeceğim”
diye ama bir türlü sözümde duramıyorum. Kendim fark ediyorum iş işten geçtikten
sonra. Başkaları fark ediyorlar mı bilmem ama ben kendimi kendim fark ettiğim
zaman utanıyorum kendimden ve karşımdakinden.
“Seni kırmak
değildi amacım, yaşlılık işte hoş gör beni” demek geçiyor içimden ama onu da
yapamıyorum. Anladım ki yaşlılık başa bela galiba. Zaman içinde değişim oldukça
hızlı, tam olarak ayak uydurulamasa da emek sarf etmek gerekli. Bu konuda
gençlere de iş düşüyor sanıyorum kendisini ihtiyar hissedenlere karşı.
Hırçınlık yapmadan onların gözünden bakabilmenin gayretini göstererek biraz
daha yaklaşmış olurlar birbirlerine.
Aslında kötü
bir niyet yok öğüt vermenin altında ama zaman ve koşullar değişik olması
nedeniyle yaşlıların deneyimlediği durumlar eski zamanlarda ve farklı
koşullardaydı. Aynı deneyimleri şimdiye getirip uygulamaya sokulduklarında
eminim doğru sonuçlar çıkmayacaktır ortaya. Mutlaka gözden geçirilmeleri gerekli
geçmiş deneyimlerden çıkarılan derslerin. Yoksa kaş yapayım derken göz çıkarmak
da vardır işin sonunda.
Şimdiki
olanaklar eskilere göre –gaz lambası çağı- çok fazla. Bilgiye ulaşmak anında
mümkün. Bu yüzden yaşlıların deneyim olarak öğrendikleri şeyler gençlere göre
devede kulak kalıyor mutlaka. Bilgi bombardımanı altındalar sürekli. İşte bu
nedenle hangi bilgi kıymetli hangisi kıymetsiz karar vermek oldukça zorlu bir
durum. Moda, medya bu durumu yönlendirerek rüzgârda savrulan yaprak örneği
daima havalarda uçuşup duruyorlar ancak bitkin düştüklerinde rüzgâr kesiliyor
pat diye yatakta buluyorlar kendilerini.
Öğüt değil
ama sohbet edebiliriz gençlerle. Geçmişi ve bu günü karşılaştırarak onların
geçmişi bizim de bu günü anlayabilmemizi sağlayabiliriz. Böylece daha da
yakınlaşmış oluruz. İnsan ömrü hakikaten çok kısa görünüyor bir yerden sonra
bakıldığında. Bu nedenle geçmişin geleceğe aktarılabilmesi için nesiller
arasındaki diyalog kopmaması gerekli ki aynı şeyler tekrar tekrar yaşanıp
durmasınlar.
Anlaşılan o
ki –bana göre- bütün insanlık tarihi genellikle benzer şeyleri yaşayıp
durmuşlar. Her yaşanılan acı ve tatlılık geleceğe törensel değerler ve
geleneklerle aktarılmaya çalışılmış. Artık çağımız daha da hızlı gelişerek her
saniye sayılamayacak ve takibi yapılamayacak kadar fazla bilgi üretiliyor
insanlar ve doğa tarafından. Deyim yerindeyse her şey birbirine karışıyor
adeta. Sonrasında da pirincin taşı ayıklanmaya çalışılıyor.
“Bir deli
bir kuyuya taş atar, bin akıllı bir araya gelip çıkaramaz” sözü oldukça iyi
açıklar bence dünyanın durumunu. Geçmişteki bilinen birkaç gelişmiş uygarlığın
ne şekilde kaybolduklarına dair kesin bir bilgi edinilebilmiş değil, ne kadar
gelişmiş oldukları da net değil. Ancak insanoğlunun merakı kendi başına çok şeyler
getirdiği açıktır. Atom bombası, nötron bombası… biyolojik silahlar… 29.10.19
Görsel: Google Görseller
ne sıkıcı bişiydir öğüt dinlemek, yani eğer sormamışsan, öğüt istememişsen, çok sıkıcı dinlemek yaaa :)
YanıtlaSilo kadar güzel anlatmışsınız ki, okurken dudaklarımı buruşturduğumu fark ettim. :)
SilTecrübelerden yararlanmakta fayda var. ben de küçüklerime bazen farkında olmadan öğüt verirken buluyorum kendimi.. Ama kesinlikle onların faydasını gözeterek..
YanıtlaSilevet, hep öyle yapıyoruz zaten. :)
Sil