Hayat nasıl bu hale geldi?
Hiç aklınızdan geçtiği oldu mu acaba
“hayat neden bu kadar karmaşık? Nasıl bu kadar karmaşık hale geldi?” diye.
Eminim
düşünen çoktur. Sadece bazılarına çekici, bazılarına da dayanılmaz gelir. Kimse
bir neden aramaz. Bazıları kader, yazgı der bazıları da şans.
Zaman gider
bir şekilde, biz zikzaklar çizeriz, bazen yalpalarız, düşeriz, kalkar yine
devam ederiz yola. İşte yaşam, -hayat- dediğimiz şey bu yolculuktur. Bu
yolculukta her birey kendi başınadır, deneyimleri ayrı ayrıdır, acıları
sevinçleri farklıdır her birinin.
İlginçtir ki
tüm insanların yaşamları bir şekilde birbirlerine benzer olmasına rağmen ayrı
ayrıymış gibi algılanır. Daima dünyada ufak tefek değişiklikler olagelmiştir
ama insanların genel durumunda fazla bir değişiklik olmamıştır. Birileri her
zaman başa geçmiş diğerleri de başaltında yaşamaya devam etmiştir.
“Neredeeeeeen
nereye?” denir ya bazen şaşırıp kalındığında bir durum karşısında, işte Türkiye
de öyle denilen duruma geldi. Geldi gelmesine de ters geldi, tersine geldi.
Atatürk’lü yılların görüntülerini gördükçe –insan manzaraları, kılık kıyafet, zarafet
vb.- içim kıyılıyor, sızı hissediyorum, kendimce de kendi kendimi suçluyorum
adeta vicdan azabı çekiyorum “gereken katkıyı koyamadım mı acaba” diye.
Bazen
kızıyorum ulu orta, olanları hazmedemeyince. “Keşke çalsaydım” diye geçiriyorum
aklımdan ama gözümün önünde canlanıveriyor geçmiş yıllar. Yapamadıklarım aklıma
düşüyor hemen.
Her sabah
okunan o “and” var ya o and, hem azmetmeyi hem de çalmamayı öğretmiş. Çalmanın
ne kadar ayıp, utanılacak bir yüz kızartıcı suç olduğu kazınmış vicdanlara. O
and yüzünden çalamadım, çalmaya fırsat veremedim başkalarına da. Pişmanlığım
yok yok olmasına da her şeyin bu derece sorumsuz bir şekilde talan edilmesi, bu
talana kimsenin karşı çıkmaması içimi yakıyor sadece.
Çok şeyin
geri dönüşü yok. En kötüsü de çalmanın, hırsızlığın alenen maharet ve takdir
gören bir davranış olarak algılanmasına yol açan bir zaman tünelinden
geçmekteyiz. İnsanların yüzü kızaracağı yerde “hırsız” denmesi takdir olarak
karşılanır hale geldi memlekette.
Çocuklarımızın
geleceklerinin talan edilmesine mi, birilerinin haksız yere varlık sahibi
olmalarına mı, Cumhuriyet birikimlerinin yok edilmesine mi yanmalı? Evet, bu
toplum cahil mahildi –Osmanlı hiç uğraşmadı eğitmek için- ama yufka yürekliydi,
vicdanlıydı, sıcakkanlıydı acılar, yokluklar yaşadıkları için dayanışa dayanışa
bu günlere kadar gelmişti hasbelkader. Olmadı, yetmedi bu durum, iyi niyetleri
kazanca dönüştürmeye çalışan zihniyetin maskesini fark edemedi din iman
konusundaki derin cahilliğinden dolayı. Soyuldu, hırpalandı, yara bere içinde
kaldı vicdanlar. Hak etmiyordu bu yoksul, sıcakkanlı insanlar. Yılkı atları
misali davranabilmeyi sürdürselerdi koruyabilirlerdi kendilerini, koruyamadılar.
Baba dediler, ana dediler, en sonunda tepetaklak oldular. 12.12.19
Son durumumuz ancak bu kadar güzel açıklanabilirdi Halil Bey. Düşüncelerinize sağlık...
YanıtlaSilTeşekkür ederim Ece hanım. :)
Sil