Başlarken
İlk defa bir
işe başlarken “nereden başlamalı?” diye sorarız kendimize sık sık. Genelleme bir hata olabilir, ne de olsa bazıları hiçbir soru sormadan başladığı
olmuştur. Ama genellikle başlangıçlarda bunun gibi bazı sorular
sorulur. Böyle bir soru sormak güvensizlikten mi yoksa o işle ilgili
yeterli bilgiye sahip olamamaktan mı kaynaklanır bilemiyorum. Kafam biraz
karışık bu konuda. Güvensizlik biraz uzak bir ihtimal gibi duruyor, belki
bilgisizlik daha doğru bir değerlendirme olabilir. Ne de olsa geleceği görmekle
ilgili bir durum söz konusu.
İnsanlar genç
yaşlarında bir işe başlarken heyecanlı olurlar, kendilerinde kuşku hissetmezler, kendilerine güvenleri tamdır. Ya da öyle denilir. Bu yüzden
karakucak güreş gibidir durum. Dalarsın birden ve arkasına geçip iki puan
almaya çalışırsın hemen. Rakip gözde büyütülmez. Ancak belli başlı ana hat
denilebilecek rakip bilgilerinden uzaksan ava giderken avlanmak da işin içine
girer ve ihtimal artmaya başlar güreş esnasında.
Bir süre
sonra başka tür güreşlerle karşılaşılır, yağlı güreş de bunlardan sadece
birisidir. Rakibin yağlar içindedir ve hiçbir yerinden sıkıca yakalayamazsın,
tam da yakaladım dediğin anda ellerinden kayıverir bir anda ve tekrar yakalama
derdine düşersin. Bastığın yerlerde de yer yer yağlar vardır ve zemin de
güvenli değildir. Bastığın anda ayağın kayar, dengen bozulur. Hem dengeni
korumak hem de rakibinin tutulacak bir yerini arar durursun sürekli. Mutlaka
birinin sırtı yere serilir güreşçilerin. Rakibin bilmediği yeni bir deneyim,
yeni bir bilgi bütün durumu tersine çevirebilir bir anda. Bu durum rakibin en
zayıf noktası oluverir.
Yaşam
güreşlerle doludur insanlar farkında olsalar da olmasalar da. Hatta öyle ki her
saniyeleri güreşmekle geçer. Kafanın içinde dolanan onlarca düşüncelerle
boğuşur dururlar. Seçenekleri en aza indirdiklerinde enerjilerini daha fazla
yoğunlaştırabilirler ve daha verimli bir süreç yaşarlar böylece. Panik,
kızgınlık, kin, nefret gibi duygular her an enerjiyi tüketmeye yönelik
duygulardır. Enerjinin boşa harcanmasıdır da aynı zamanda. Sık sık bu tür hataya
düşülür ve ancak iş işten geçtikten sonra farkına varır çok kişi.
Yaşlar
ilerlediğinde işler daha da karışır. Bir işe başlamak oldukça zorlaşır demek en
doğrusu olur belki de. Hiç yaşlanılmayacakmış gibi yaşanılan bir sürecin
devamında birden karşıya çıkıveren bir durumdur yaşlılık. Bazıları
kabullenmekte bile zorluk çeker. Bırakın bir işe başlamayı yaşamak bile ağır
bir yük olmaya başlar neredeyse. Giyinmek, soyunmak, yürümek, yemek yemek yani
açlığını gidermek, banyo yapmak gibi kişisel bakım angaryaymış gibi gelmeye
başlar ve zorlaşır her şey isteksizlikten.
Evet, istek,
yani istemek oldukça önemli bir kavram bu durumda. İstek duyabilmek için yaşama
azmi kırılmamış olmalıdır aksi halde yaşama azmini ayağa dikmek gerekli. Hani
dünyadan eli eteği çekmek denilir ya, işte öyle bir şeydir yaşama azminin
kırılması. Kolay kolay ayağa dikmek mümkün olmaz. Hem çaba hem de uzunca bir
zaman gereklidir. Bazen de hiç mümkün olmayabilir.
Bazen ne
diyorum kendime biliyor musunuz? “başla, yalnızca başla” hiçbir şeye aldırmadan
başlamak istiyorum canlılığı hissetmek için. Kıçı bir yere yapıştırıp arpacık
kumrusu gibi kara kara düşünmektense hareket etmek için bir işe başlamanın daha
doğru olduğu kanısı ağırlık basmaya başlıyor. Bu tür durum içine, kendi olumsuz
dünyana bir süre kapandıktan sonra başlıyor elbette. Her şeyden kuşku duyup, geçmiş yaşamın bütün
olumsuzluklarını defalarca gözden geçirdikten sonra bıkkınlık yaşanmasının
arkasından gelen hareket etme isteği insanı hangi yaşta olursa olsun hareket
etmeye itiyor ve hareket etmeye kendinde dermen bulamamanın sıkıntısını dip
noktasına kadar yaşanmasından sonra o kadar azmediyor ve istiyorsun ki işte bu
durumda hiç düşünmeden ilerisini gerisini adım atma isteği bir anda tüm bünyeyi
kaplayıp esir alıyor adeta.
Öyle oluyor
ki bazen evin içinde ayağa kalkıp odalar arasında dolanmak bile büyük bir
başarıymış gibi geliyor. Arkasından hareketi devam ettirebilmek için sokağa
çıkmayı düşünüyorsun ve hadi yap diye teşvik ediyorsun kendini ve işe
yaradığında mutluluk kırıntısı hissederek başın havada ve dimdik yürümeye
çalışıyorsun, kime karşı hava atılıyorsa! Bu hava ve gövde gösterisi aslında
kendine karşı bir tavır oluyor elbette. Başarabildiğini, başarabileceğini
düşünmeye başlıyorsun, bir süre devam ediyor bu duygu.
Akşam olup başını yastığa koyduğunda istemeye
istemeye tekrar geriye dönüyorsun, başlangıç noktasına. İşin en kötü yanı da
bu. Her an yeniden yeniden mücadele ediyorsun kendinle ve kendi
yetersizliklerinle. Ne bitip tükenmeyen bir savaştır bu böyle bilemez
yaşamayanlar. Bilmelerini de istemem zaten çünkü öğrenilmesi yararlı bir şey
değil hatta oldukça zararlı da denilebilir.
Görsel: Google Görseller
Ne güzel anlatmışsınız, yıllar davranışları belirliyor.
YanıtlaSilTeşekkür ederim. :)
Sil