Boy boy kölelik
Covit-19
karantina günlerinde gıda durumu dikkatimi çekmeye başladı. Bazı yerel
yönetimler yerli tohumları ön plana çıkararak üreticiyi heveslendirmeye
çalışıyorlar. Ancak memleketin üretim ambarı olan –patates, soğan, sarımsak
vb.- yerlerde ürünler tarlada kalıyor veya masrafını kurtarmıyor. Depolarında
veya tarlada çürümeye terk ediliyorlar.
Sabancı’nın
bir itirafını hatırlıyorum, “tarımsal sanayiye yönelmeliydik, hata yaptık” diye
söz etmişti yıllar öncesinde. Haklıydı. Ancak memleketi idare edenler montaj
sanayiye yöneldiler, gelişmiş ülkelere amale olmayı layık gördüler Türkiye’ye.
Türkiye’nin patron geçinenleri de ameleliği layık gördüler kendilerine çünkü
parası iyiydi. Günü kurtarıyordu. Geleceği hiç düşünmediler çünkü öyle bir
yetileri yoktu. Tek düşünebildikleri para kazanmaktı, nasıl olursa olsun.
Ancak bir
sorunu çözmeliydi bu gelişmiş ülkelerin ameleleri. İşçilik ucuz olmalıydı.
Çünkü patronlarının verdiği fiyata itiraz etme gibi bir lüksleri yoktu anında “siktir”’i
yerlerdi.
Çareyi
buldular. Köylerde toprağın bağrını yararak ekmeğini taştan çıkarmaya uğraşan,
karın tokluğuna çalışmanın iyi sayıldığı durumlara el attılar hemen. Kolaydı
köyden şehire, fabrikalara, atölyelere çekmek. Gübre fiyatlarını yükselt,
pazara çıkarmaya çalıştıkları ürünleri ucuz fiyatla topla, stokla, arazi
vergilerini yükselt… Yönetimde olunduğu için istedikleri gibi oynayarak köyde
yaşayan insanların keyiflerini iyice kaçırdılar.
Köyde
yaşayan insanlar artık kendilerini değil çocuklarının geleceğini düşünerek
köylerini terk edip şehirde bir fabrikada karın tokluğuna köleliği kabullenmeye
razı oldular. Bazılarının şansı yaver gitti, köyden gelen katkılarla bir göz
oda yapabildiler, çocukları iyi kötü okuyabildiler, bir yerlerde daha iyi
şartlarda çalışmaya başladılar. Ama ne mutlu olabildiler ne de köylerini
unutabildiler, bağları devam etti çünkü köyleri can sularıydı. Her kötü duruma
karşı tedbirdi, sığınaktı.
Yıllarca
devam etti benzer politikalar ve nihayetinde altmışlı, yetmişli yıllarda
nüfusun yüzde kırk beşi köylerde yaşarken, büyük şehir yasasına göre köyler
mahalle sayılarak köylülüğün köküne ispirto suyu döküp yaktılar. Yaktı
sandılar, çünkü ispirto suyu kendisi yanıp geçer başka şeyi yakmaz!
Besin
daima önemlidir. İnsanlık ayakta kalacaksa eğer, besine ihtiyacı olacaktır. Yoook,
robotlaşacağız, o yüzden besine falan ihtiyacımız yok diyorsanız o başka ama
görünen durum öyle demiyor. Olsanız olsanız açlıktan ölen olursunuz, fakiriniz,
zengininiz birlikte.
Covit-19
günleri bu durumu açıkça ortaya koymadı mı? Göremeyenleriniz varsa ciddi
sorununuz var demektir.
Türkiye’yi
dikkate alacak olursak hâlâ bir umut var gibi görünüyor. Her ne kadar birkaç
nesil karın tokluğuna şehire indiyse de köyleriyle bağları var ve gelecek nesillere
bilgi ve tecrübelerini aktarabilirler. Önemli bilgilerdir bunlar. Bilim
adamları bilmez. Ustadan çırağa aktarılan bilgilerdir. Köyde ürünlerin değeri
verilirse köyde yaşayıp üretenler yerlerinde daha mutlu ve üretken olurlar.
Şehirde mutsuz ve üretken değiller.
Yıllar
öncesi, şantiye döneminin açılış toplantısını yapıyorduk. Büyük bir işti. Bizim
şantiyede yapılması kararlaştırıldı toplantının. Toplantıya ara verildi ve öğle
yemeğine gittik. Önceden rezerve edilmişti 30 kişi civarındaydık.
Yemek
esnasında müfettiş olduğunu sonradan öğrendiğim bir beyefendi yanındaki
sandalyeye oturmamı istedi. Memnuniyetle oturdum. Otururken dikkatimi çeken
şey, idari yetkililer dahil bir çok kişinin gözü bizim üzerimizdeydi. Tam
olarak anlayamadım otururken.
Yemek
devam etti, sohbetler koyulaştı. Müfettiş bana bir isimden bahsetti ve
“tayininin çıkarılmaması halinde istifa edeceğini söylüyor dilekçesinde,
kimsenin nazını çekecek değiliz” dedi. Daha önceden de duyduğum bazı olaylar
vardı, çalışan iki yetkili mühendisin kavgaları hakkında. Soruşturma
geçireceklerinden bahsediliyordu. Birleştirdim olayları.
Anlaşılan
şantiye şefi olmamdan dolayı sözü geçen kişileri tanıdığımı düşünerek –hepsinin
de benim şantiyeyle ilgisi var- ağzımdan bilgi ve fikir almaya çalışıyordu.
Doğruydu
hepsiyle de iş ilişkim vardı ve hepsinin durumunu da biliyordum. Kavga edenler
şahsi değildi kavga sebepleri. İşin sağlığı açısından düşündükleri çözümler
farklıydı sadece. Ama tartışmayı kişiselleştirip sinirlerine hakim olamayarak
yumruklaşmışlardı bir gün. Her ikisi de kıymetli ve yılların tecrübesine
sahiplerdi. Bir kalemde silinip atılması gerekecek kişiler değillerdi.
Tayin
isteyen kişi ailesine yakın olabilmek istiyordu sadece ve tayinini istemişti
beş altı yıl sonra. Çiçeği burnunda memur sayılırdı henüz ve duygusaldı.
Müfettişin
bana bakıyor olduğunu fark ettim bir an. Cevap veya konuyla ilgili konuşmamı
bekliyordu, belliydi. Lokmamı yuttum, bir yudum su içtim. Çatalı bıçağı
bıraktım.
“Bence
insanlar kendisini mutlu hissedecekleri yerlerde çalışmalı, verimleri daha
yüksek olur. Arkadaşı tanıyorum, benim de kontrolüm. Kuruma verimli olmaya
başladığı bir zamanda, Aktif, korkmayan
ve düşündüklerini rahatlıkla söyleyebilen bir kişiliği var, aynı zamanda da
duygusal. Kendimi dikkate alarak söylediğim sözlerdir bu sözler. Diğer kavgalı olanların kavgası kişisel
değil. Bir projenin sağlığı açısından düşünce farklılığı vardı ve her ikisinin
pozisyonları gereği kendi doğru bildiklerini savunurlarken bir anda durum
değişip duygularına hâkim olamayarak birer yumruk indirmişlerdir birbirlerine.
Bence ikisini bir araya getirip tokalaştırırsanız, barışacaklardır. Eminim
onlarda düşünmüşlerdir geçen süre içinde.”
Müfettiş
bey ciddi ciddi dinledi beni, sözümü kesmedi hiç. Ben de kaptırmışım kendimi. Baktım
ortam çok ıssız, meğer herkes dinliyormuş bizi.
Müfettiş, teşekkür etti sadece. Yemeğe devam ettik.
Yemekten
sonra şantiyeye gelip toplantıya devam edildi. Sonrasında da gittiler.
Merakla
bekleniyordu sonuçlar. Kavga edenler uyarı cezası aldılar, tayin isteyenin
tayini çıktı istediği yer. Herkes hayatından memnun.
Bizim
köylüler de bir gün köylerinde hayatlarından memnun olabilirler mi acaba? Ekip
biçtiklerinden geçimlerini sağladıktan sonra az da olsa birikim sağlayabilirler
mi? çoluk, çocuklarının geleceklerine katkıda bulunabilirler mi? okumak
isteyenleri okutmaya imkânları olabilir mi?
gerçi işler fırsat vermez ama bir fırsatını bulup iki geceliğine de olsa
bir sahil kenarında tatil yapabilirler mi?
Zihniyet
değişmeli artık. “köylü bu milletin eşeği” kaldığı sürece zenginler de başka
zenginlerin eşeği kalmaya devam edeceklerdir. Topraklar işlenmediği sürece
daima mikrop üretecektir, mikroplar güçlenerek geleceklerdir karşınıza. Çünkü
yıllar öncesi o mikropları sizler ektirdiniz, ilaç, gübre, vb. diyerek.
Ektiklerinizi, ektirdiklerinizi yiyorsunuz şimdilerde. Afiyet, şeker olsun.
13.05.20
Tarım gibisi, köy gibisi var mı? Dilerim bu günlerde yaşananlar insanların ufkunu genişletir. Daha güzel düşünürler.
YanıtlaSilUmarım öyle olur sevgili Sevda Tanca. :)
Sil