Çoğunlukla
bir şeyler düşünür ve tasarlarız fakat bir türlü başlayamayız. Sürekli
erteleriz. Hep sebeplerimiz vardır. Önceliklerimiz vardır bir türlü sıra
gelmez. Yaşam kavgası dediğimiz yarışta
ertelediğimiz şeyler o kadar çoktur ki, inanılacak gibi değildir.
Ben
de kendimi genellikle bu tarzda görüyorum, ne zamandan beri diye düşündüğümde?”
Her zaman”, cevabını yapıştırıverdim. Peki, bu soruyu ne zaman sordum?” Atmışına
merdiven dayadığımda.” Neden bu kadar
geç? Ve de soruya sebep olan etkenler ne idi?
Kesin
cevabım; artık kaybedecek ve korkacak bir şeyim kalmadığında, ölümün ayak
seslerini hissedip ve ölmekten korkmadığımda hatta ölmeyi çok istemeye
başladığımda, ölüm benim için kurtuluş olacak diye düşünmeye başladığımda ve
yaşama tutunmak için kafamdaki dolaşıp duran bin bir tür düşünceyi, analizi,
kini, nefreti, kırgınlıkları, acı ve korkuları kafamdan atabilmeyi istiyorum. Gecede geceyi, gündüzde de gündüzü yaşamak istiyorum. Çok basit iki seçenek, ya
ölmeyi ya da yaşamayı seçeceğim. Her
şeye rağmen yaşamayı seçmeyi düşünüyorum. Bunun için de yazmayı seçtim. Çok
doluyum, bir şekilde yükümü boşaltım öyle gideceğim. Bu benim için aynı zaman
da terapi olacak. Başlamak için kendimde cesaret buldum. Geç sayılmaz, öyle
değil mi sizce de?
Her
an, geçmişte kalır. Biz ya geçmişte yaşarız ya da gelecekte. Hiçbir zaman için
de bulunduğumuz an’ı yaşamayı
beceremeyiz çünkü düşünmeyiz.
Pişmanlıklarımızla,
kin veya kızgınlıklarımızla geçmişte yaşamayı seçeriz, intikamlar, hınçlar
almayı düşünür planlarız. Yapmayan var mıdır sizce? Bence yoktur. Bu bahsedilen
ve benzeri duygular bizi bir türlü bu güne getirmez ya da başka bir ifadeyle bu
güne gelebilecek enerjiyi tükettikleri için güçsüz düşmüşüzdür. Artık yolda emekleyerek ya da sürünerek hız
alıyorsunuzdur. Bunu hiç fark edemeyeceksiniz belki de ya da bir mucize olup
ölümle tanışma fırsatı bulup da yaşamda kalırsanız dank etmiş olacaktır.
Gelecekte
yaşarız. Ya da öyle olduğunu düşünürüz. Hayal, planlar, kendimize gösterdiğimiz
hedefler, kariyer, para kazanmak vb. şeyler bizi bu anı yaşamadan üstünden
atlayarak yarınlar için hatta çok uzak yılları yaşarız. Aslında ölümümüzü
hızlandırırız. Bir türlü şu anla ilişkilendiremeyiz, beceremeyiz bir türlü; hayatımız hep robotik koşuşturmaya dönüşür, bir ileri bir geri ya da “Değirmenci
Ali'nin kör beygiri” gibi dolanıp dururuz kendi etrafımızda.
Geçmişten
ders alabilseydik şu anlarımızı da yaşamayı seçerdik eminim. Dersler
çıkartamadığımız ortadadır. Dünya'nın hali de bunu zaten gösteriyor. Dünya
tarihi içinde hep savaşlar vardır. Ya tanrılar savaşır ya da tanrılar adına
insanlar. Aslına bakarsanız hiç de ilgisi yoktur tanrılar ya da tanrıyla,
uydurmacadır hepsi. İktisat, ekonomi yani çıkar savaşıdır. Güçlüler kendileri
arasında savaşır ama güçlüler kazansa da kaybetse de her zaman kazanırlar.
Tanrılar ya da tanrı her zaman çıkarlara alet edilmiştir. Çünkü zavallı
kurbanları uyutmanın ve güçlüler için savaşmaları ve ölmeleri başka türlü
sağlanamaz. Bu konulara şimdilik fazla
girmeyeceğim.
Uzunca
bir süredir aklımın erdiği elli yılı gecik süreyi üç veya dört yıl gibi bir
sürede analiz etmeye çalıştım. Bulduklarım bana ilginç geldi. Kat ettiğim
yolların topoğrafisini çıkardım. Yaşanılan zamanlarda düz gibi görünen alanlar
bile ne kadar yamaç ve dikmiş meğer yeni fark ettim. Uçurumun her an kıyısında
olduğumu hiç fark etmemişim. Yürüyüşüm büyük cesaret gerektiriyormuş. O
zamanlar fark etsem ya yolu değiştirir ya da uçurumun birinden aşağı
yuvarlanırdım korkudan.
Biliyor
musunuz? Yaşamımın kırklı yıllarında okuduğum bir bilgi beni çok şaşırtmıştı.
“insan denilen yaratık ilk beş yaşında genetik olarak kişiliğinin yüzde doksan
üç ile doksan beşi oluşuyormuş, hayatı boyunca aldığı eğitim kişiliğine yüzde
üç ile beş oranında etkiliyormuş.” Genler çok önemli bir faktör olarak ortaya
çıkıyor.
Genler
ile ilgili bilgiler de bunu doğrular nitelikte, çünkü genlerimiz hala
yaşadığımız çağa göre en ilkel dönemlerdeki yaşam tarzlarını geliştirememişler.
Korku, savaş, öldürme, yaşamda kalmak için ya da kazanmak için öldürmeyi
seçiyorlar. Bu da bir gün geldiğinde genler ve bu genlerin yarattığı gelecek
ile savaşmak zorunda kalacağı, genler bu gelişim hızıyla giderse kaybedecekleri
kesin görünüyor. Bir tür akıllı yaratık robotlar kazanacaktır.
Zaferler, yaratılan düşmanları yenerek kazanılmıştır. Yaşamın her kesitin de de düşman
yaratılmıştır. Düşman ve düşmanlıkları yaratarak denge kurulmaya çalışılmıştır.
Yaratılan düşmanlıklar büyüyüp yaratıcılarını tehdit etmeye başladığında da yok
edilmeye çalışılmış ve bazen de yaratıcılarını yok etmişlerdir. Düşman egemen
olmuş, bir süre sonra kendisi hükümran olduğunda kendisi de düşman ve
düşmanlıklar yaratma yoluna gitmiştir.
Ancak
genler gelişimlerini hızlandırıp, artık korkularını bertaraf edip paylaşımcı ve
uzlaşmacı bilgeliğine ulaştığında, çok şey değişip çok farklı olacaktır her şey.
Aynı anne ve babadan olan çocukların farklı
yapılarda olması da bunu açıklıyor bence.
Genler
çok bencil. Hep çoğalmak ve güçlü olmak üzerine kendilerini geliştirmek zorunda
kalmışlar ve bu günlere gelmişler. Yaşlarına bakıldığında dünyanın yaşıyla aynı
yaştadırlar. İlk zamanlarına göre tabii ki çok gelişkinler. Her şey güçlü olup
çoğalmak üzerine kurulu ve kendi aralarında da iletişimleri mutlaka var olmalı
ki dünyanın öbür ucundaki ile iletişim kurabiliyorlar.
Halil Gönül / Aydın
Halil Gönül / Aydın
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Hoş geldiniz.
İlginiz için teşekkür ederim.