SAYFALAR

Perşembe, Nisan 06, 2017

KAŞIK-9

“İki kaşığı yan yana olmayacak kocanın, iki kaşığından birini mutlaka kıracaksın!”

BÖLÜM-9
22 Eylül 1988
uyku

KAŞIK

                Günler geçmek bilmedi Veysel için. Her ne kadar dersleriyle uğraşsa da işte çalışmak gibi olmuyordu. 
        Bir süre çalışıp sıkılıveriyordu ve başlıyordu etrafına bakınmaya. Zaman zaman takılıp arkadaşlarından yardım istiyor bazen de mahallesindeki öğretmenlerden yardım alıyordu. Öğretmenler onun gayretini çok takdir ediyor ellerinden gelen yardımı esirgemiyorlardı.
                Bir hafta geçip gitti böylece. Bugün ilk iş günü olacak ve sanki ilk işe başladığındaki kadar heyecan duyuyordu. Sabahleyin erkenden kalkıp hazırlıklarını yaptı kendisi. Kimse uyansın istemiyordu gürültüsünden ve çok dikkat ediyordu…
                Sefer tasını eline alıp çıktı kapıdan. Kapıyı yavaşça çekti arkasından tık diye bir ses duydu. Hızlı adımlarla ilerledi bahçe kapısını açtı ve ilk adımını attı sokağa. Sokakta işe gidenler görünüyordu, kimisi şakalaşıp birbiriyle gülüşüyorlardı. Kendi çalıştığı iş yerinde çalışanların birkaçı takıldı gözüne uzaktan. İçlerinde Yusuf var mı diye dikkat kesildi ama göremedi...
                Veysel gittikten yarım saat kadar sonra yatağında doğrulup oturan Fatma, ellerinin arasına aldığı başını arada bir sallıyordu iki yana. Kafası koca bir kaya kadar ağırdı sanki. Taşımakta zorluk çekiyormuş gibi hissediyordu oturduğu yerde. Düşünceleri çok bulanıktı, bir türlü netleştirememişti kaç günlerdir. Kendisine sorular soruyordu içinden ve cevaplar bulmaya çalışıyordu kendi kendine. Bulduğu cevaplar tatmin etmiyor tekrar tekrar sorular geliyordu aklına. Her gelen soru daha da bulanıklaştırıyordu aklını.
                Anası geliyordu zaman zaman gözlerinin önüne, “Kızım akıllı ol, bak benim halime!” Diyordu anası gözlerini gözlerine dikerek. Tüyleri diken diken olup dikiliyordu o zaman. Ben ne yapacağım şimdi? Sorusu en çok kafasını karıştıran soruydu. Arabalar gelip geçiyordu gözlerinin önünden değişik değişik renklerde. “Sıfır model ve en lüksünden, bir de daire; nereden istersen” demişti anası. Kırmızı renkli arabalar çok hoşuna gitmişti hep çocukluğundan beri. Şöyle lüks, üstü açık kırmızı bir araba örneğin Mercedes niye olmasın? Benim neyim eksik ona binenlerden? Daha fazlam var eksiğim yok hiçbirinden de…
                Yatağından inip aynanın karşısına geçti, yan dönerek aynada baktı kendine baştan ayağı süzdü alıcı gözüyle. Boy desen boy, pos desen pos ölçüler desen yerinde. Aha canım karı dediğin benim gibi olur biraz da eti budu olacak karının, adam el attı mı dolduracak hiç olmazsa elini. Geceliğini açıp sağ kalçasından aşağıya eliyle dokunarak “Tenim de yumuşacık, kadife gibi; taptazeyim de maşallah, benden iyisi mi olacak daha?" Ellerini iki yana açarak kendi etrafında döndü iki defa. Gözleri hep aynadaydı ve karşısındaki de kendisiydi.
                Saçlarının bağını çözüp iki yana açtı, omuzuna iniyordu simsiyah saçları. Kokulu kokulu şampuanlarla yıkasam böyle mi olur güzelim saçlarım? Şu halime bak, bir de gelecekteki halime. Hiç benziyorlar mı ikisi birbirine? Biri Hanyalı biri Konyalı sanki; iki yabancı birbirine… içinden geçenlere, düşündüklerine kendisi de hem şaşırıyor hem de hoşuna da gidiyordu. Bir süredir hayaller kuruyor hayallerine ne kadar çok yaklaştığını hissettikçe de heyecanlanıyordu.
                Odasından çıkan Sultan duvardaki saate baktı ve 10 gibiydi saat. Tam seçemedi uzaktan gözleri. Mutfağa doğru yöneldi. Oturmaktan sıkılmıştı yatağında. Bugün kahvaltıya çağıran olmayacaktı anlaşılan diye karar vermiş kahvaltı hazırlamaya geçti mutfağa. Kahvaltıyı hazırlayıp Fatma’yı da uyandırmayı düşündü elini çaydanlığın sapına atarken…
                Çay demleninceye kadar masanın üzerini donatmıştı hemen. Bardaklara çay doldurdu. Kendisininkini açık yaptı. “Fatma, kız Fatma, uyanmadın mı daha? Kahvaltı hazır, çayları doldurdum kız” diye bağırdı Fatma’nın duyabileceği şekilde. Sesi de pürüzlü çıkıyordu. Birkaç dakika oturduğu sandalyesinde bekledi Fatma’nın gelmesini ama gelen olmadı. Yerinden kalkıp “Bir bakayım şu kıza, hasta masta olmasın; bu saate kadar uyanırdı” diye mırıldanarak mutfak kapısına yöneldi.
                Karşısında Fatma göründü gecelik içinde, gözlerini ovuşturarak geliyordu ona doğru. “Günaydın Ana” dedi boğuk bir sesle Fatma. “Günaydın kızım, hasta falan değilsin inşallah?” Dedi Sultan ve geriye döndü tekrar. Ellerini ve yüzünü yıkayıp mutfağa geldi Fatma. “Değilim, hasta değilim de bu başım çok ağırlaştı benim; sanki kilolarca taş bağlamışlar ense tarafına bir türlü taşınmıyor gibi. Kafamı zapt edemiyorum. Aklım da çok karışık, toplayamıyorum. Ne yapacağı onu da bilmiyorum.” Deyip oturdu Sultan’ın karşısına. “Ellerine sağlık ana, utandırdın beni.”
                Sultan, Fatma’nın sağ elini iki elinin arasına alarak “O ne biçim söz kızım, bir daha duymayayım ağzından. Maşallah daha elim ayağım tutuyor, bazen sen bazen de ben hazırlarım nesi var bunun? Haydi bakalım başlayalım afiyet şeker olsun ikimize de.” Dedi ve bıraktı elini okşayarak.  
                “Doktora gidelim ister misin ha?” dedi Sultan çatalını tabağına koyarken. Merakla bakıyordu yüzüne Fatma’nın. “Hayır, birkaç gün daha bakayım olmazsa gideriz.” Dedi dalgın dalgın tabağına bakarak…

                Veysel işe başladı sevinç ve heyecanla. Yarım saat geçti geçmedi idareden çağrıldığı bildirildi kendisine. Yanına gelen görevli kulağına eğilerek “İdareden çağrılıyorsun Veysel Usta” dedi. “Usta” kelimesine inanamadı önce yanlış duyduğunu düşündü ama söyleyen delikanlı çoktan ayrılmış gitmişti bile yanından. O kıpırdanmaya kalmadan atölye kapısının yanındaydı. Makinasını durdurdu ve arkasından koşturdu yetişmek için ama boşunaydı. İdareden çağrılmasının sebebini düşünmeye çalıştı giderken. Hazırlıklı olmak istiyordu her ihtimale karşı. İşine son verebilirlerdi de. Bu kadar yıl sonra ilk defa kaza yapmış göze batmış olabilirdi.
dokuma
                Kapıyı tıklattı iki defa işaret parmağını bükerek. “Giir” dedi içeriden bir ses ve kapıyı yavaşça açtı girdi içeriye.  Evrak kayıt işlerine bakan genç bir kızla baş ustası oturuyordu içeride. “Günaydın ustam” dedi biraz öne esneyerek. “Günaydın Veysel usta, gel bakalım otur şöyle. Kızım bize iki bol şekerli kahve söylesene” dedi kıza bakarak.
                Veysel şaşkınlığını gizleyemiyordu. Kızardı, bozardı dili damağına yapıştı konuşmaya zorlanıyordu. Hala inanamıyordu duyduğuna. “Yanlış duymadım değil mi baş ustam? Usta dediniz bana?” dedi kekeleyerek ve alnını silerek elinin tersiyle. “Doğru duydun Veysel usta, artık bugünden sonra senin kısmın ustası sensin ve oradaki işler senden sorulacak. Şikâyet istemiyorum ne idareden ne de çalışanlardan. Bir sıkıntın olduğunda direk bana geleceksin sorunları birlikte çözeceğiz. Kavga dövüş olmayacak. Ne de olsa herkes evine bir lokma ekmek götürmek için çalışıyor, kalp kırılsın istemeyiz Ustam, öyle değil mi sence de?” dedi baş usta Veysel’in gözlerinin içine şefkatle ve kendinden emin olduğunu anlatırcasına bakarak…
                Kahveleri geldi, önlerine koyuldu mavi önlüklü garson tarafında. Baş usta aldı kahvesini ve yudumladı Veysel’e bakarak. Veysel’in elleri titriyordu heyecandan. Kahve fincanının sapından tuttuğunda daha da iyi anlamıştı ellerinin titriyor olduğunu. Dökülecek diye korktu bir süre dokunmadı kahveye…
                Baş ustası bitirmişti kahvesini. Bir anda cesaretini toplayıp yapıştı fincanın sapına ve ağzına götürdü fincanı. Biraz da ılıklaşmış olan kahveden yudum aldı ama yarılanmıştı fincan. Nefes aldı derince. Kalbi de hızlı hızlı çarpıyordu bu arada. Bir cesaret daha, bitirdi kahvesini ve fincanı tabağına koydu tık tık sesleriyle.
                “Seni tekrar kutlarım Veysel usta, hayırlı uğurlu olsun; Allah utandırmasın” dedi ayağa kalkıp Veysel’in omuzuna sağ eliyle iki defa hafifçe vurarak. Veysel baş ustasının sağ elini yakaladı iki eliyle ve öpüp alnına değdirdi. “Allah razı olsun baş ustam, göreceksiniz sizi utandırmayacağım hiç. Elimden gelenin en iyisini yapacağım. Sağ olun.” Dedi sesi titreyerek. Kapıya doğru yöneldi birden. “Haydi göreyim seni aslanım” dedi arkasından Baş usta.
                Veysel’in dünyası değişmişti bir anda, ayakları yerden kesildi sanki, havada yüzerek gidiyordu geriye; ayaklarını hissetmez oldu, yerin sertliğini hissetmeden bulutlar üstünde yaklaştı atölye kapısına. Atölye kapısının önünde dikildi birkaç dakika ve derin derin nefesler alıp verdikten sonra üstünü başını düzeltti ve adımını attı içeriye.
                Tezgahlar arasında ilerlerken başı ve vücudu daha da dikleşmiş, kendinden emin adımlarla ilerledi çalıştığı makinaya doğru. Şöyle etrafa göz gezdirdi; ben artık ustanızım demek istiyordu hal ve hareketleriyle. Karşısında duvar kenarında çalışan Yusuf’un dikkatini çekti hareketleri. Bir haller var bizim Veysel de ama, dur bakalım anlarız nasılsa diye geçirdi içinden ve tekrar makinasıyla ilgilenmeye başladı. Arayı iple çekiyordu merak ettiği şeyi öğrenmek için…
                Baş usta daldı içeriye aradan sonra. Etrafına bakınarak yürüyordu ileriye doğru. Veysel’in yanına geldiğinde daha ileriye geçmedi ve sağ elini omuzuna atarak: “Arkadaşlar, arkadaşlar, beni dinler misiniz bir dakika. Sizlere bildirmek istediğim bir haber var. Bugünden sonra Veysel arkadaşınız bu kısmın ustalığına terfi etmiştir. Kendisine hayırlı ve uğurlu olsun. Gene eskisi gibi el birliğiyle çalışacağınıza ve birbirinizi kırmayacağınıza eminim. Veysel usta azimli ve iyi niyetli bir arkadaşımızdır tıpkı sizler gibi. Fakat bu bir yarıştır. Bugün Veysel arkadaşınızaysa yarın da size olacaktır. Burası hepimize aittir. Bunu hiç unutmayın. Hepinize teşekkür ederim. Kolay gelsin.” Diyerek Veysel’le tokalaşıp ayrıldı atölyeden.
                Baş usta çıkar çıkmaz makine seslerinin uğultusuna insanların uğultusu da eklendi bir süre. Bütün gözler Veysel’e dikilmişti bir anda. 30 kişi çalışıyordu aynı birimde. Veysel gururla bakındı çevreye, insanlara bir şey dese miydi demese miydi bir türlü karar verememişti. Sonunda kararını verdi ve bir süre beklemek daha iyi olacaktı kendisi için. Hem kendisi durumu hazmedecek alışacaktı hem de heyecanı yatışmalıydı bir süre. Sonuç itibariyle kendisi de diğerleri gibi bir çalışandı…
                 

                                                                               06-04-2017

Halil GÖNÜL

Görsel: Pixabay.com

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Hoş geldiniz.
İlginiz için teşekkür ederim.