iş makinası |
Yavaş
yavaş alışmaya başladım kuruma, Van’a ve arkadaşlara. Kısa sürede arkadaşlıklar
kurmaya başladım, bu durum pek de alışık olduğum bir şey değildi aslında ve ben
kendime şaşıyordum çünkü: kolay arkadaşlık kurabilen biri değildim veya ben
kendimi öyle sanıyordum. Her zaman tanımaya çalışarak uzun bir zaman geçirir ve
istikrar görürsem karşı davranışlarda ancak kanım kaynıyor arkadaş oluyordum
genellikle. Bu durum bana yaşam şartlarımdan gelen bir alışkanlıktı, çok zarar
çekmiş ve acılar yaşamıştım kolay arkadaşlıklardan. Kullanıldığımı ve
sömürüldüğümü düşündüğüm çok durum yaşamıştım.
Van
Türkiye'nin diğer ucu ve genellikle batı bölgelerden-yakın sosyo-kültürel yapı-çok
az insan vardı çevrede ve gördüğümüz veya duyduğumuz zaman arayıp soruyorduk
hemen. Bir makine mühendisi arkadaşımız bu konuda özel bir yeteneğe sahipti ve
en büyük yardımcımız da o oluyordu zaten. Özellikle Van ve yakın çevresinde Egeli
olup da dağ taş nerede kadın erkek varsa kesinlikle bilir ve memleketindeki
adresine kadar size söylerdi sorulduğu zaman. Bizi her zaman şaşırtmıştır bu
yeteneğiyle. Burada yazmayacağım, kulağına giderse kırılmasını istemiyorum lakap
takmıştık bu durumundan dolayı. Arada takılıyorduk arkadaşlarla birlikte “Oğlum
kokusunu mu alıyorsun bu insanların!” diye.
Neyse,
döneyim kendime. İçine kapanık olan ben kısa sürede kabak çiçeği gibi
açıldığımı hissetmeye başladım, içimdeki cevher ortaya çıkmaya başlamıştı
kendim de hissedebiliyordum bunu. Aynı okuldan bir arkadaş daha vardı çalışan
ve benden yaklaşık bir yıl önce başlamış göreve.
Benden
bir gün sonra Mustafa isminde bir meslektaş daha geldi. Onu da aynı kata
verdiler. Bir hafta kadar bizi arayan soran olmadı hiç. Her gün gelip masamıza oturuyor mesai bitince
de çıkıp gidiyorduk. Sabah “günaydın” öğleyin “Afiyet olsun veya tünaydın”
mesai sonrası da “İyi akşamlar” ifadeleriyle gelip geçti bir hafta kadar.
Bir
gün sabahleyin, şube müdürümüz: “Çocuklar bugün birlikte çıkalım kontrola” dedi
ve haber vereceğini söyledi bize. Sevinmiştik Mustafa'yla birlikte. İlk defa
mesleki olarak bir yere gidecek ve bir şeyler görecektik. Çok heyecanlıydık
elbette.
Çaylarımızı
içtik, bir saat kadar bekledikten sonra beklenen haber geldi, kat odacısı
gelerek yanımıza, “Alizer Bey sizi çağırıyor” dedi ve gitti. Hemen kalkıp indik şube müdürümüzün yanına. İki
kat aşağıdaydı kendisinin odası. O kat idari kattı.
Şube
müdürümüz aynı zamanda bazı işlerin kontrol mühendisliğini de yürütüyordu,
eleman yetersizliğinden dolayı. Van kanalizasyon işinin kontrol mühendisliğini
yüklenmişti ve uzun süredir devam eden uzun soluklu büyük bir işti. Geçmiş zamanlarda
birkaç kontrol mühendisinin başını yemiş bir iş olduğunu daha sonralarında
öğrenecektik.
Nihayet
işin başına vardık. İmalat birçok noktada devam ediyordu, en yakın noktadan
başladık dolaşmaya. Şube müdürümüz çok iyi niyetli ve sıcak kanlı bir insandı
daha önceki yazımda da belirtmiştim, bizleri yeni olduğumuz için kısmen teorik
konulara giriyor ve teknik dille konuşmaya çalışarak mühendislik duygularımızı
okşuyordu. Ancak söylediği rakamlarda yanlışlıklar vardı, benim teorik bilgiler
çok taze ve yerli yerinde duruyor olduğunu o anda anladım. Dedim ya önceki
yazımda “Günde yedi sınav olursanız bir dersten hiç unutmuyorsunuz bazı
bilgileri çünkü: Kazınmayı bir tarafa bırakın çakılıyor sanki aklınıza o bilgiler
ve oradan da söküp atabilene aşk olsun dedirtiyordu.
Ben
saf hanzo, çiçeği burnunda mühendis; durmadan içgüdüsel olarak, şube
müdürümüzün söylediği rakamların doğrularını yumurtluyordum hemen, bir.. iki..,
üç derken “Haydi çocuklar gidiyoruz” dedi sevgili şube müdürümüz ve hiç
kırmadan, bir şey de söylemeden hatta suratını bile asmadan ayrıldık oradan. Dooooğru
daireye geri döndük yarım saat içinde.
Ben
hiçbir şey anlamış değildim durumdan ve ne yaptığımı da düşünemiyordum. Uzun bir
süre de düşünemedim. Bir daha da bize bir yere gidelim diyen de olmadı ve rotasyon
eğitimimiz başlamadan bitti böylece.
Ortalığın
alev alev yandığı yaz günlerinden birinde, ıssız bir katta yalnızca Mustafa'yla
ikimiz kalmışız ve Mustafa benim odaya geldi kendi odasından. Pencerenin önüne
doğru yanaştı yanı başıma doğru ve bir süre ayakta dikildikten sonra bir şeyler
söylemeye çalışıyordu bana ama sesi bir tuhaftı, yüzü cama, sırtı bana dönük
olduğu için yüzünü göremiyor, bu nedenle de sesindeki durumu anlayamamıştım ilk
anda.
Ayağa
kalkıp ben de pencereye yanaştım yanı başına doğru, hafif başımı eğip yüzüne
bakmak istedim. Tam da o anda başını çevirdi irkilerek ve bana baktı. Dalmış olduğu
için benim yanına vardığımda irkilerek bakmıştı bana. Gözleri buğuluydu, yaşlar
aktım akıyorum diyordu sanki. Dudakları titriyordu, çocuklar gibi de
dudaklarını büzüyordu durmadan. Yanakları titriyor ve “Hayrola” dememle
koyuverdi kendini, tabii ki göz yaşları da koyuverdi kendini. “Şu işe bak,
koskoca dairede bir ikimiz kaldık başımıza. Ne ilgilenen var ne de arayıp soran…
küfürler ediyordu, isyan ediyordu.
Önce
onu anlamakta zorlandım. Benim hiç de o tür şeyler aklımdan geçmemiş olduğunu
düşündüm birden ve doğrusu çok da umursadığım bir durum değildi içinde
bulunduğumuz durum. Ben hala rüyalar aleminden çıkamamış olduğumu anladım. Epeyce
sohbet ettik birlikte, çaylar kahveler içtik öğle yemeğine kadar ve öğle
yemeğinde yemeğe birlikte gittik çarşıya.
Öğle
yemeğinden sonra daireye döndüğümüzde personel şefi gördü ikimizi içeriye
girerken ve kahve içmeye davet etti, biz aynı anda “Senin kahveni içtik biz,
buyur gel biz ısmarlayalım” deyince “Tamam, biraz işlerim var halledip
geleceğim. Yarım saat almaz” dedi. Hepimiz odalarımıza doğru dağıldık.
Personel
şefi benim odama geldi ve Mustafa’yı da çağırdım. Ne de olsa ben Mustafa’dan
bir gün kıdemliyim, kıdem kıdemdir ne de olsa😊. Kahveleri söyledim telefonla ve sohbete
başladık havadan sudan. Arada “Halil Bey, neden o kadar geç kaldın başlamakta?”
deyince bana şaşırdım yüzüne baktım alık alık, personel şefinin. Hiçbir şey
ifade etmemişti dediği şey bana. “Nasıl yani?” diyebildim. Elindeki zarfı ve
içinden benim kendilerine verdiğim atama yazısını çıkarıp bana verdi. Baktım zarfın
üstüne ve içindeki yazının tarihine, on gün kadar fark vardı ve zarfın üzerinde
de “Yerinde bulunamamıştır, iade” yazıyordu. İlk defa görüyordum bu yazıyı,
nedense ilk elime geçtiğinde direkt içindeki yazıyı okuyup telaşlanınca
üstündeki yazı hiç de dikkatimi çekmemiş. Köy adresime gitmiş önce ve burada
yok Denizli’de oturuyor denilince postacı iade etmiş zarfı idareye ve köyden
söyledikleri yeni adrese yönlendirilmiş. Bu nedenle de oldukça geç kalmış,
neredeyse benim atama yanıyormuş. İçim cız etti farkına varınca durumun. Anlattım
artık kendisine ve gülüştük kaza kurbanı olmadığım için.
Aradan
bir ay kadar geçince bizi etüt ve planlama işlerinde görevlendirdiler. Artık adımıza
iş havalesi yapılıyor ve kaynak etütleri yapıyor, raporlar hazırlıyorduk. Az buz
da olsa işimiz oluyordu arada bir. Dairede çakılıp kalmaktan kurtulmuştuk
ikimiz de.
Kısa
süre içinde bütün dairelerle kaynaşmıştık. Bazen diğer servislerden yardım
isteyenler oluyordu taze mühendis olduğumuz için. Bazen de boşta kaldığımızda kontrol
arkadaşlar beraber gidelim diyor yakın işlerine ve atlayıp gidiyordum.
Dertli adam |
Gen
böyle bir durumla Gürpınar kasabasına gittik bir yapı kontrolü inşaat teknikeri
bir arkadaşla. Arkadaş dediysem benden
10-15 yaş daha büyük aslında. Yaş kavramı çok fazla bir şey ifade etmiyordu
artık. İnşaata vardık, daha arabadan iner inmez durumun vahameti kendini
gösteriyordu. Bataklık bir alan, su içinde yüzen iş makinası, balçığa batmış
50-60 cm çapında tomruklar ve tomruklar üzerinde temel kazısı yapmaya çalışan makine.
Su boşaltma devam ediyor bir taraftan. Projeye baktım hemen, sürekli temel
olarak projelenmiş, tip projelerden birisi uygulanıyor. Zemin emniyet gerilmesi
mevcut zeminden farklı, iki katlı belediye hizmet binası projesi.
Ofis
odasından çıktım projeyi bırakarak dışarıya ve seyretmeye koyuldum. Kontrol arkadaş
da yanı başıma geldi “Bir haftadır uğraşıyoruz böyle ve bir arpa boyu yol
gidemedik. Adamcağız da kıvranıyor ama bir şey de yapamıyor” dedi. Öyle söyleyince
“Ne uğraşıyorsunuz böyle radye jeneral temele dönüştürün gitsin” dedim birden ve
ağzımdan çıktı cümle. “Yüzüme bakmak için biraz eğilerek “Ne dedin ne dedin?”
dedi heyecanla. “Radye Jeneral temele dönüştürün dedim” dedim kendisine gülerek.
Durumu çok komik gelmişti çünkü. “Tamam” dedi ve oradan ayrıldık, kısa bir süre
çevrede dolaştıktan sonra şantiyede yemek için tekrar döndük.
İşin
yüklenicisi de gelmişti o anda. Hoş beşten sonra dertleşti biraz bizimle ve
ağlamaklı adam, ne yapacağını şaşırmış haldeydi. Muhasebecilikten geçmiş bu
işlere ve teknik hiçbir bilgisi de yok, tecrübesi de; ilk işi yüklenicilikte. Benim
söylediğimi sevinerek söyledi kendisine kontrol arkadaş. Adam hiçbir şey
anlamasa da çözüm olarak düşündüğü için birden yüzü güldü ve gözleri parlamaya
başladı. “Kim yapar bu işi?” dedi hemen. “Şubeye bir sorarsınız, olmazsa
dışarıda piyasada yaptırırsınız tadilat projesini” dedim. Adam sevincinden
yerinde duramaz oldu ve “Oğlum bizim yemekleri iptal et” dedi “Haydi kalkın gidiyoruz”
dedi adam benim ve arkadaşın kolundan tutarak kaldırdı arabaya doğru yöneldik. Genç,
otuzlu yaşlarda orta boylu esmer birisi olan yüklenici bizi çarşıya yemeğe
çıkardı.
Şimdilik
burada kesmek istiyorum bu yazımı sevgili okurum. Daha fazla uzatıp sıkmak
istemiyorum çünkü sizi. Gelecek yazımda bu işin çözümü ve başıma kalışıyla
ilgili, ayrıca saflığımın ukalalık boyutunun farkına varmamı ve utancımı
anlatmaya çalışacağım.
Şimdilik
hoşça ve mutluca kalın. Gelecek yazılarda görüşmek üzere.
02-05-2017-1311
Halil GÖNÜL
Görsel:Pixabay.com
Ama en güzel yerinde kesmişsiniz...
YanıtlaSilMerhaba sevgili Lacivert, öncelikle teşekkür ederim ziyaretiniz ve yorumunuz için. Aslına bakarsanız zaman zaman düşünerek yapmaya çalışıyordum bahsettiğiniz işi ama yazarken de unutuyordum ve bir türlü becerememiştim arkası yarın havasını. Bu seferde bilinçli bir durum değil ancak yorulduğum için kesmiştim ve de devamını yazsam biraz daha uzayacaktı, cesaret edemedim anlayacağınız. Neyse böylece takip etmiş olursunuz, fena mı yani! :)
SilTekrar görüşmek dileğimle hoşça ve merakla kalın. :)
İçten samimi bir yazı olmuş elinize sağlık. Devamını bekliyoruz....
YanıtlaSilTeşekkür ederim sevgili Muro Cevik, beğendiğinize sevindim. Devamı olacak, şimdilik devamının sayısı hakkında net bir kararım yok aslında. hatırladıklarım çekip çıkardıkça gün yüzüne, aktaracağım bloga. Hoşça ve sevgiyle kalın şimdilik. Görüşmek üzere.
Silİlk zamanlar da hep böyle komik şeyler başa geliyor, di mi? :) Hikayenin geri kalanını merakla bekliyorum.
YanıtlaSilMerhaba sevgili bahce perim, maalesef yaşıyoruz zaman zaman. "Avan proje" isimli yayınım var, sanırım gözünüzden kaçtı. Kısa süre içinde de diğer bölümleri yayınlayacağım. İlginiz için de teşekkür ederim. Beğendiğinize sevindim.
YanıtlaSilHoşça kalın.