“İki
kaşığı yan yana olmayacak kocanın, iki kaşığından birini mutlaka kıracaksın!”
BÖLÜM-12
16 Mart 1989
VEYSEL USTABAŞI’NIN SORGULAMASI
KAŞIK
"Güç ve Adalet" |
Veysel’in
mezuniyet sevinci kursağında kalmıştı, halbuki ne hayaller kurmuştu bugüne
dair. Karısı kollarına atılır, boynuna sarılır sevinçten çılgına dönmüşçesine
diye beklerken iki lokma doğru dürüst bir yemek bile yiyememişti, sevincinin
üstüne. Kutlamayı bile düşünmüştü karısıyla birlikte, ona sürpriz yapacaktı
yemekten sonra…
Her şey bir anda uçup gitti havaya, ne olduğunu bile anlamadan. Ne göz nurları dökmüştü o yılların soğuk ve aç gecelerinde. Hiçbir şey söylemeden uzaklaştı olduğu yerden ve dışarıya çıkmaya karar verdi. Kendini sokağa atmak en iyisiydi kimselere görünmeden.
Cadde üzerindeki kalabalığa karıştı sanki kendi yatağında akan bir Nehire ulaşan dere gibi hissetmeye başladı yürürken. Hiç kimse bakmıyordu; kim bakacaktı ki zaten, tanıyan mı vardı akşamın karanlığında. Herkes bir yöne koşturuyor, kimisi de kendisi gibi amaçsız yürüyordu, nereye gideceğini bilemeden.
Geçen
günleri, ayları hatta yılları düşündü yürürken, zaman zaman kapıldığı
umutsuzluklar ve hissettiği çaresizlikler gelmişti aklına. Başka yapılacak bir
şey yok oğlum, pes etmek yok yola devam demişti kendi kendine ve zorlamıştı
kendi kendini.
Acaba
evlenmekle hata mı yapmıştı. Evlenmeden önce planları daha iyi işliyordu ve
belirlediği hedeflere bir bir ulaşıyordu; anası da çok memnun oluyordu
gelişmelerden ve yüzü güler olmuştu. Evliliğin ufak tefek rahatsızlıkları,
uyuşmazlıkları olurdu ama konuşarak iyi niyetle halledilebilir diye düşünmüştü
her zaman.
İnsanlar
birbirine saygılı olmalıydı, ortak yaşam şartlarına uyum sağlamalıydı, aksi
durumda elbette hatalar ve anlaşmazlıklar olurdu. Ancak bu son karşılaştığı
durumlardan kendini pek iyi hissetmemeye başlamıştı. Bir de Fatma’nın “ev, ev”
diye tutturmaları vardı gece yarılarında tam da uykunun cav cav ettiği
zamanlarda. Kalbi kırılmasın diye alttan almaya çalışmıştı her seferinde. Bazı zamanlarda
da duymazlıktan gelmişti uyuyor numaralarıyla.
Fatma’nın
değişimleri oldukça hızlı olmuştu ona göre, ayak uydurmakta zorluk çekiyordu
Fatma’ya ve isteklerine. Birden havalanmıştı sanki. Daha etim ne budum ne de
havalanıyordu bu hanım diye düşünüyordu. Hep başkalarını, başkalarının
hanımlarını örnek vermesi de cabasıydı, canını yakar olmuştu söyledikleri.
Ne
diyeyim yahu, otur oturduğun yerde ne ben o yum ne de sen onun karısısın; kapat
çeneni mi demeliydi? Bir türlü kestiremiyordu. Alttan alıp zamana bırakmakla
hata mı yapmıştı yoksa? “Yılanın başı ufakken ezilir” diye söyleyenler boşa
söylememişlerdir her halde! Ben ne yaptım! Yılanın başını büyütmeye yardım
ettim. O da büyüyünce havalandı ne oldum delisi olmaya başladı.
Cadde |
Biraz yularını
kısmam gerektiğini ne zaman anlayacağım ben acaba?.. Birçok soru arka arkasına
gelmeye başladı aklına. Çare mare düşünemez olmuştu. Bir süre daha her şeyi
zamana bırakıp seyretmeli durumu; daha da havalanacak olursa çekmeli kulağını,
bakalım anlayacak mı o zaman da!..
Zamanın
nasıl da çabuk geçmiş olduğunu, o uzun caddenin sonundaki büyük dört yol
kavşağına varınca anladı birden araba gürültüsüyle kendine geldi. Trafik oldukça
yoğundu, klakson, egzoz sesleri tırmalamaya başladı kulaklarını.
Ayaklarındaki
hafif sızıyı hissetti. Akşama kadar ayakta olması hiç yormuyordu onu, hiç sızı
da hissetmemişti bugüne kadar. Bu yol yormuştu oldukça fazla.
Etrafına
bakındı, oturup nefeslenebileceği ve aynı zamanda da bir çay içmeyi geçirdi
içinden ama aklı hala evdeydi. Fatma’nın ne yaptığını merak ediyordu. Anası eve
gelmiş miydi acaba, merak ediyordu. Ya eve geldi de mutfağın halini gördüyse!..
Görmüşse
görmüş! Nasıl olsa bir gün daha açık görecek her şeyi. Üzülecek elbette ama ben
ne yapabilirim ki? Ne gelir elimden bilemiyorum daha şimdiden çuvalladım. Ne menem
şeymiş bu evlilik denilen durum. İnsanlar dışarıdan gülüm balım, içine girdin
mi tu kaka; verirsen hoş, iyisin bir de vermeye gör; yandın demektir o zaman
işte. Ne hallere düştüm yahu ne hallere. Gece yarılarında sokakta dolaşan evli,
üstelik yılı bile dolmadan daha.
Nasıl geçecek bu gelecek yıllar acaba; geçer mi peki?..
“Oooooff,
yeter be!” diye bağırdı birden avazı çıktığı kadar. Etrafındakiler alındı kendi
üzerlerine ve ters ters bakmaya başladılar. Durumu fark eden Veysel, iki elini
de havaya kaldırarak başını hafifçe öne eğerek özür dilemiş oldu
çevresindekilerden. Uğultuları duyuyordu hızla oradan uzaklaşırken. “Ne
manyaklar var şu dünyada ya!” diyenler de vardı, “Garip kafayı yemiş”
diyenlerde.
Arkasına
bakmadan koşturmaya devam etti, gelişinin ters yönüne doğru; kulağına gelen
seslerin kesildiğini hissettiğinde yavaşlamaya başladı. Hafiften terlemeye de
başlamıştı. İlk gördüğü kafeteryaya daldı, daha yerine oturmadan girişte “Bir
çay” dedi yüksek sesle. İlerledi oturacak bir yer bulana kadar. Kalabalık görünüyordu
içerisi, kendisine bakıldığı hissine kapılarak oturunca çevresini kolaçan etti.
Herkes kendi halindeydi, rahatladı birden ve çayı da gelmişti zaten.
Gelen
çayını iki eliyle kavradı, bir yudum aldı; kış ortasında ayazda kalmış gibi. Doğruydu
içi buz gibiydi sanki ama dışı terliyordu. Bi alem olmuştu vücudu da karışık
kuruşuktu her şey…
Çayından
yudumlar alarak rahatlamayı istiyordu, fakat olmuyordu bir türlü, sorular,
sorular?..
“İki
ev üst üste olmazmış!” yahu nesi iki ev bunun. Biri yalnız yaşlı kimsesi anam,
yıllarca o yok yoksul haliyle benim için yemeyip yediren kendisi aç yatan anam,
diğeri sonradan görme karım. “Laf mı yani dediği Fatma’nın. Koca bir kadını
sığdıramadı eve!..”
“Kadıncağızın ne bir yükü var ne de bir isteği; önüne koyarsan yer koymazsan bir şey söylemez, hatta zaman zaman yemek yapar koyar önümüze… iki ev üst üste olmazmış, vay anam vay! Kesin bunu aklı değil bu. Anlaşılan beni yumuşak buldu bunlar. Ulan sülalesini eve sokarsam bundan sonra bana da Veysel demesinler!”
“Kadıncağızın ne bir yükü var ne de bir isteği; önüne koyarsan yer koymazsan bir şey söylemez, hatta zaman zaman yemek yapar koyar önümüze… iki ev üst üste olmazmış, vay anam vay! Kesin bunu aklı değil bu. Anlaşılan beni yumuşak buldu bunlar. Ulan sülalesini eve sokarsam bundan sonra bana da Veysel demesinler!”
Denge |
“Bir
de günlere başlamasına ne demeli, buldu dul karıları, godaş karılarını ne ağzı
kaldı ne de kafası bozulmadık. İçlerinden biri de hırlı olsa canım bu kadar
yanmayacak, her birine insan demeye bin şahit lazım neredeyse; işleri güçleri
kılık kıyafet, caka, gösteriş; başka bildikleri bir şey yok. Çocuk evde açmış,
koca işten dönmüş yorgun argın, yemekmiş, bulaşıkmış ha ha! Bizim karı da uyunca tam uydu yani; ne
beklenir ki cahil cühela kafadan. Al birini vur ötekine!..”
Bütün
dertleri depreşti Veysel’in. Çok dolmuş olduğunu fark etti. “Acaba evliliklerin
hepsi de mi böyle acaba?” diye sordu kendine. “O kadınların kocaları boşuna
meyhanede, barda değil anlaşılan. Oğlum yolunu seçeceksin: Ya meyhane, bar ya
da karıyı adam edeceksin; işte sana iki yol.”
Gülümsedi
kendi kendine: “Ah benim salak oğlum, sanki paran yetecek de bara, meyhaneye,
pavyona; yol seçeceksin, salak mısın nesin sen yahu? Gideceksin o eve ağzını
burnunu dağıtacaksın karının, Çarşamba pazarına çevirip anasının kucağına
vereceksin, yapacağın iş asıl bu, işte yol sana!..”
El kol hareketleri artmaya
başladı git gide ve yerinde kıpırdanıyordu Veysel. Düşündüklerini kendi aklı da
almıyordu ama iyi hissetmeye başlamıştı kendini ve buna şaşırdı kaldı.
“Ulan bugüne kadar kime tiske vurdun da karının ağzını burnunu kıracaksın ulan dangalak, hayvanlaşma da otur oturduğun yerde. Zamana bırak biraz daha.” Diyerek kendisini tokatladı.
“Ulan bugüne kadar kime tiske vurdun da karının ağzını burnunu kıracaksın ulan dangalak, hayvanlaşma da otur oturduğun yerde. Zamana bırak biraz daha.” Diyerek kendisini tokatladı.
Çay
parasını ödeyip acelesi varmış gibi çıktı kapıdan. Yürümeye başladı gene aheste
aheste. Bir hedefi yoktu. Gideceği bir yer de yokmuş sanki, gibi hissediyordu
kendini. Ne olmuştu bugün kendine, her şeyi alt üst etmişti…
26-07-2017
Veysel'i iyice kızdırmışlar :)) yazıyı okuyunca ben de eşini öldürecek zannettim bi ara.. :( Allah'tan öyle bişey olmamış.. elinize sağlık..
YanıtlaSilYazar Yildirim,
SilVeysel'in hayâl kırıklığı çok fazla, evli olduğu zaman içindeki karısından duyduğu şeyler çok üzmüş onu ve hep içine atmış. Bir tür patlama yaşadı böylece. Gelecek zamanda aralarındaki meseleleri halledebilecek mi bakalım! :)