SAYFALAR

Cumartesi, Eylül 09, 2017

Saçmalamak için yazmak, denediniz mi hiç?

SAÇMALAMAK İÇİN YAZMAYA BAŞLADIM, NE ÇIKACAK BAKALIM?

            Bu yazımı sakın okuyayım demeyin çünkü saçmalamak için yazmaya başladım, kafamı boşaltmak ve odaklanmamı sağlayabilmek için yazmaya çalıştım. Fazla düşünmeden, sebep sonuç değerlendirmesi yapmadan yazılan bir yazıdır.

            Başlamaktı amaç benim için, sonuçta ne çıkacağı önemli olmayan bir yazı, ben de merak ediyorum şimdiden ne çıkacak diye! Bir şey çıkmak zorunda da değil hani, işte öylesine.

            Bu günlerde başım oldukça dumanlı ve sinirlerim bozulmuş durumda uykusuzluktan, çünkü kafamın içinde dolanıp duran züppe düşüncelerden dolayı bir türlü uyuyamıyorum, adeta devreleri yanmış robota döndüm, her şey karmakarışık, puslu ve olumsuz. Saplantılı bir halim var ve kıpırdayamıyorum, evden dışarıya adım atmak ölüm gibi, hatta ölümden de beter. Ölüm çok kolay kalır bu durumun yanında.  Yok yok merak etmeyin, intihar veya kendime bir zarar vermek gibi bir niyetim yok. Yalnızca kırgınlıktan dolayı kafamdaki düşünce saplantı halinde bir türlü girdaptan çıkaramıyorum kendimi. Yazarsam rahatlarım diye düşünerek bir şeyler karalamaya karar verdim o kadar. İşte durum bu.

            Arada bir olurum ben böyle, ne biçim bir şeyse, hastalık mı yoksa başka bir meret mi bilmiyorum? Öğrencilik yıllarımda da olurdu bazen, zayıf derslerim yüzünden sınıfta kalıp, okuldan atılma kâbusları görürdüm ve uykularım kaçardı. Üniversite yıllarında, bir kız sınıf arkadaşımız “dağıtma saatlerindesin galiba!” demişti bir seferinde de ne demek istediğini anlayamamıştım. Kendisine sorduğumda ne demek istediğini, anlatmıştı bana, öğrenmiştim. O günden sonra da her zaman fakında oldum bu tarz durumumun.

            Salıyordum kendimi, ezildiğimi hissetmeye başladığımda, sorumlulukların altından kalkılabilir durumu aştığında ancak onları bir yana koyarak, onlara bıyık bükerek baş edebiliyordum. Bu durumum genellikle en fazla bir hafta kadar devam eder ve sonrasında kendim de şaşırmış bir şekilde normale dönerdim.
            Mesleki yaşamımda da yaşadıklarım vardır hatırladıklarım içinde. “Aptallığın bu derecesine pes doğrusu” dedirten cinsten, çünkü kendim de aynen öyle dedim, iki- üç ay kadar sonra çizim masamda yapışık olan ve yarım kalmış bir proje aydıngerinin -şeffaf çizim kâğıdı- sararmış olduğunu fark ettiğimde. Ölüm uykusundan yeni uyanmış gibiydim o anda.
            Çok uğraştığım ve üzerinde çok çalıştığım bir bina projesinin elle hesaplarını yapmıştım ve bitmişti, sıra hesaplamaların çizimine gelmişti ve bir paftanın çizimini bitirip – kurşun kalemle çizim- üzerinden rapito ile mürekkeplemeye gelmişti sıra. O zamanlar bilgisayar yoktu henüz bizim işlerde.
            İşte o rapitolama işinden çok sıkılmıştım artık, başka küçüklü büyüklü projeler vardı ve sıraya koymuştum her birini. Gece gündüz çalışsam da bir türlü bitmek bilmiyordu işler. Üstüne üstlük bir de yılbaşı gelmiyor mu, aralığın ortalarındayız. Vergiler, harçlar artacak ve vatandaş da sıkıştırıyor bitsin diye ama kimse de elini cebine atmak istemiyordu.
            İçimden bir ses fısıldamaya başladı kulağıma, “bırrak, bırrrak” uydum sese bırrrraktıııım! Kim ne derse desin umurumda değildi, birkaç küçük işi bitirdim yine ama hiç de büroya giresim gelmiyor, büroya girsem de hemen girişin sağında pencerenin kenarında olan çizim masama yaklaşmayı bırak, görmek bile istemediğim için oradan geçerken başımı ters tarafa çevirip geçiyordum.
Solmuş Aydinger
            Alışkanlık oldu bu durum bende, bir süre sonra içimde o masanın orada olduğunu bastırdım, unutmuştum. Aralık bitti, ocak bitti, şubat bitti, mart gelmişti ve arkasından nisana bağırıyordu “haydi çabuk gel, kaldır biraz kıçını” diyordu. Güneşin etkisi görünmeye başladı zaman zaman. Sıcaklığı kemiklerimizde hissetmeye başladık. Benim de kanım kaynamaya başlamıştı.
            İşte kanımın kaynamaya başladığı günlerden biriydi, pat diye girdim büroya ve gözüm kaydı çizim masasına. Kaymaz olsaydı da görmeseydim durumunu o garibim aydıngerin ve üzerindeki renkleri. Sarının, saman sarısı ve rapito ile mürekkeplenen kısımlardaki çizgiler siyahlıklar griye dönmüş, her şey bana küfrediyordu. Onlar küfreder de ben durur muyum hiç, ben de başladım kendime küfürleri sıralamaya içimden.  On dakikaya yakın saydım arkası kesilmeyen küfürleri. En sonunda küfürlerin tekerrür ettiğini, yani lügatimdeki küfür çeşitlerinin bittiğini fark edince durdum.
            Derin derin nefesler alıp verdim, birkaç kültür fizik hareketleri yaptım, motor ısınmıştı biraz. Sokağa çıksam füze gibi fırlayacağımdan korkarak oturdum başına masanın. Böylece egzozdan çıkacak alevin ve beni itmesini engellemiş oldum.
            Benim motorun Arap atı gibi olduğunu o zamanlar anlamıştım, ısınıp açılıncaya kadar zaman alıyor ama açıldığında da kimse duramıyor önümde. Her şeye sil baştan başlamak gerekiyordu, masanın üzerindekiler için.
            Kılıktan kılığa girmiş olan çizimin üzerine yeni bir aydınger – şeffaf, özel çizim kâğıdı- yapıştırdım. Üzerinden başladım direkt olarak rapito ile çizmeye başladım.  İki saat kadar sürmüştü çalışma, hiçbir şey yiyip içmeden ve bittiğini görünce kendime okkalı bir sağ tokat çaktım ama Osmanlı tokatı cinsindenmiş, yıldızlar dolanmaya başladı başımın üstünde ve alevler fışkırtarak uzaya doğru uçan yüzlerce füze gördüm gündüz gözü. 😉
Az kaldı, gidiyorum.
            Şimdi dikkatim biraz toplandı. Bundan sonra daha düzgün bir yazı yazabilirim belki gari. Bekleyip göreceğim.

            Hem kendime bu kadar yabancı hem de bu kadar yakın olmak ne biçim bir his? Bir an önce ayağa kalkıp toza toprağa bulanmalıyım, evden atmalıyım kendimi, durum ağır seyrediyor bu sefer. 

        Aslında yabancısı olmadığımı biliyorum, yaşadığım bir durum bu. Bunu da atlatacağım kesin ama sonrası var bir de… Bir an önce uzay yolculuğu başlasa da şu dünyayı tepesinden seyretsem!

                                                                                                                                                                                                                                                                    09-09-2017-0132

                                                                                                    Halil GÖNÜL

Görsel: Google Görseller


14 yorum:

  1. bilgisayar başında uzun süre durmak,cihazların radyoasyon ve elektromanyetik dalgalar nedeniyle insanda çok büyük stres ve çeşitli rahatsızlıklara sebebiyet verebiliyor..arasıra dışarıda gezmek,doğayla başbaşa kalmak iyi gelecektir..
    uykusuzluk ve stres için papatya çayını öneririm..aslında stres için ginko bloba daha iyi deniyor ama bilemiyorum..bir doktora başvurmakta fayda var..çok geçmiş olsun..

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ertuğrul Yıldırım, haklısınız. Bilgisayar ve elektronik cihazların yaydığı ışınlar çok etkiliyor insanı. İlaçlar kalp çarpıntısı yapıyor biliyorum, halledebilirim bu durumu da.
      Teşekkür ederim, iyi dilek ve önerileriniz için. Deneyeceğim. :)

      Sil
  2. Denemedim. Saçma gelmiştir muhtemelen :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. ACEMIDEMIRCI,
      yazıp yazıp bir yerlere tıktığım yazılar elime geçer bazen de, şaşırdıklarım olur çoğunlukla. o anki duygularımı anımsatıyorlar bana, bazen de ne kadar da saçmaymış derim yazdığım ve düşündüğüm şey için. :)
      Ama işe yarıyor bende çoğunlukla, dikkatimi başka bir yöne doğru çekiliyor yazarken kendiliğinden. Bir ressamın fırçasını renkler arasında bandırarak dolaştırıp tuvale attığı darbeler gibi geliyor bana. :)

      Sil
  3. Bazen de saçmalamak gerek bence :) Öbür türlü yaşam,sıkıcı olurdu.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Daha Mutlu Yaşam,
      bence de, size katılıyorum. katlanmak da gerekli saçmalıklara bence. :)

      Sil
  4. Yazmaya başladıktan sonra saçmalama modum çok oldu. 😂😂 Siz de sağlam saçmalıyormuşsunuz. 👍

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. bahce perim, çok belli değil mi! 😍😍 👍🙋

      Sil
  5. Arada bir saçmalamak lazım bence:)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. incinin dünyası,
      İnsan rahatlıyor biraz da olsa. :)

      Sil
  6. Yalın ayak ile toprağa basmak gibidir bazen saçmalamak, üzerimizdeki bütün negatif duyguları , o kötü enerjiyi deşarj eder. birçok anti depresan ilaçtan daha iyi gelir sinirlerimize. :) yapmak lazım ölçüleri aşmadan. bundan sonra arada bir saçmalıyorum bende :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ephendy,
      Saçmalayanlar arasına hoş geldiniz öyleyse. Cümlelerinize katılıyorum elbette. Bir tür emniyet valfı gibi çalışıyor saçmalamak, bir süre sonra da basınç düşüyor ve normale dönüyor makina. :)

      Sil
    2. Profilinizi okumuştum, bir mühendis ancak bu kadar teknik olarak özetleyebilir durumu.. :) başarılar diliyorum Halil Bey. kolay gelsin.

      Sil
    3. Teşekkür ederim, size de başarılar ve kolaylıklar dilerim. Hoşça kalın. :)

      Sil

Hoş geldiniz.
İlginiz için teşekkür ederim.