Ağzından Çıkanı Kulağın Duyacak
Demeseydi
keşke adam, ağzından çıkanları kulağı duymuyor herhalde, kaşınıyor ya aleni
kaşınıyor adam “ağzını açma bir daha duydun mu beni tembel herif, zıkkımın
kökünü mü yiyeceksin bir koca hafta, hepsini de sen zıkkımlanıyorsun zaten,
tasımı attırma benim çek şu çantanı ayağımın altından, ayağın beşe mi nallandı,
ben keyfimden mi dolaşıyorum sanki? Üç kuruş parayla haftalığı çıkarmaya
çalışıyorum ele güne muhtaç olmamak için!”
Adamın sesi
kesiliverdi birden ve etrafına bakındı utanarak, arkasından yürümeye başladı
karısının. Alışkın olduğu belliydi durumundan hiç de yüzü kızarmamıştı,
kızmamıştı da karısının sözlerine.
“Sana kaç
sefer söyleyeceğim be adam, patlıcan var evde, çok; almayacağım patlıcan bu
hafta, yürü, yürü” başka bir kadın kocasına çıkışıyor patlıcancının başında.
Adam durmadan patlıcan tezgahlarının önüne varıldığında duruyor ve patlıcanlara
dokunuyor, bu durumu kaç kez ikazla önlemeye çalışan karısı sinirlenmiş
besbelli, son değildi belki uyarısı ama oldukça etkili görünüyordu; adam tek
ayağının üstünde döndü sanki geriye ve hızla devam etti karısının arkasından.
Pazar’da
alışverişi kadınların yaptığı durumlardan anladığım şey, paraya hakimiyetin
kadınlarda olduğu ve parayı kadına teslim eden adamların durumuydu, bencileyin.
Yıllarca parayı hanıma teslim edip iki yudum şeyi bile ısrarla aldırıyordum
yalvar yakar; hoşuna gidiyordu beni yalvartmak. Yıllarca, evli kaldığım süre
boyunca para yüzü görmedi cebim, maaşı aldın mı hooop Hanımbank’a yatırırdım
parayı. Aslına bakılırsa rahattım, başım dinçti uğraşmıyordum parayla pulla.
Gençliğimde bir banka veznedar adamın -yaşlı başlı- paradan tiksinme konusunda
sızlanmalarını dinlemiştim ve o zamandan beri sevmiyordum parayı. Hiç sevemedim
ya zaten.
Ben de çanta
taşırdım genellikle ama bazen istediğim bir şey olurdu, alınmasını istersem
çıkışırdım, bazen de sinirlenerek zorla aldırırdım, çocuk bir şey isterdi, “yok
oğlum yok, iyi değil o” başka bahanelerle 5 yaşındaki çocuğun istediğini almak
istemezdi ne düşünüyorsa ama bana gelenler toplu gelirdi ve inatla “gel oğlum
seç bakayım istediğin kadar, ben de yiyeceğim” seçerdik birlikte alırdım yüküme
poşeti. Emrivaki yapardık hanıma. Sinirlendiği, kızdığı olurdu elbet, “siz beni
iplemiyorsunuz” diye. İplenecek şeyler var iplenmeyecek şeyler vardı.
Eziyetti
hanımla pazara çıkmak, neyse ki erken uyandım ve her Pazar önemli bir işim
çıkardı ve ben önemli işime giderdim. Pazar’a yalnız çıkmak zorunda kalırdı ama
akşamleyin de pazara çıkmaktan beter olurdum. Boşadım da kurtuldum sonunda. Dünya
varmış yahu ceplerimde para hiç eksilmez oldu, hatta sır vereyim size
biriktiriyorum bile üç beş kuruş.
Maliye bakanı
diyor ya hani “tasarruf yapmıyor bizim vatandaşımız, Asgari ücret en fazla
bizde” diye, bence doğru söylemiyor; zaten ağzı olan konuşmaya başladı artık,
zaman çok değişti. Hanımsız Pazar ne keyifli oluyor bilemezsiniz, istediğini
alıp istemediğini de alıyorsun. Bazen ne
istediğini bilmeden çıkıyorsun pazara gözüne takılıyor bir şeyler ve alıyorsun
taşıyabileceğin kadar, taşımak zor gelirse almaktan vaz geçip aldıklarınla
yetiniyorsun.
Evde kalmadı
mı açlığa da katlanıyorsun seve seve, varken yemek iyi oluyor da olmayınca
yiyememek mi kötü olacak, hadi canım sen de olur mu öyle şey; kâr zarar at başı
gider be yavrum. Öğrendik artık, eşek gibiyiz baksana! 😊
2/2
22-10-2017
Halil GÖNÜL
Görsel: Google Görseller
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Hoş geldiniz.
İlginiz için teşekkür ederim.