SAYFALAR

Cumartesi, Şubat 17, 2018

Pazar Gözlemim-43-İnsanları Olduğu Gibi Kabul Et

               
"Bakış-Görüş"
            Haydi, hep beraber ormandaki patikada yürümeye çıkalım, yemyeşil çiçekler ve çalılıklar arasında kuş cıvıltıları da var. İstemez misiniz? Güzel bir gezinti olur bence. Biraz da beyin jimnastiği yaparız, olmaz mı?

                Neredeyse ayağım yere bastığından beri duyarım bu sözü; akan zaman içinde uzunca bir dönem üzerinde hiç düşünmedim, belki de hissetmediğimdendir.

                    Biraz okuyup, yazıp, aklım ermeye başlayınca; ufaktan ufaktan kıyısından köşesinden geçmeye başladım bu cümlenin. İnsanlar, hatta hemen hemen tüm insanlık söylüyor “İnsanları olduğu gibi kabul et!” cümlesini. Bilmem ki hiç üzerinde kafa yoran olmuş mudur acaba, ne anlam ifade ediyor? Diye. Ya da “ben nasıl anlıyorum?” diye. Sanmıyorum.

                “Neden?” diye soracak olursanız düşündüğümü söyleyeyim.

                İnsanlara laf söylemek çok kolay geliyor, hele böylesine süslü püslü lafları söylemek neredeyse yüceltiyor söyleyeni. Dinleyenlerin de ağzı bir karış açılmış havada uçuşan harf ve kelimeleri avlamaya çalışıyorlar.

                Peki, kim kimi olduğu gibi kabul ediyor? Etmek zorunda mı? Neden?

                “Lafla peynir gemisi yürümez” diye boşuna söylenmemiş.  Laflarda riyakârlık kokusu vardır çoğu zaman işte yukarıdaki başlık cümlesinde de riyakârlık kokusu hissediyorum ben.
                Ben, ben olarak kimseyi olduğu gibi kabul etmek gerektiğini düşünenlerden değilim.  Eğer karşımdaki kişi riyakâr, yalancı ise onun yalanlarına katlanmak zorunda değilim galiba, var mı içinizde “katlanmalısın” diyecek olan?
                Bu yalancı ve riyakâr hırsıza “merhaba” demek zorunda mıyım sizce?  Eşiniz size yalanlar söylüyor, insanların içinde zaman zaman sizi rencide ediyor bilerek veya bilmeyerek ama çok defa tekrarlanıyor bu durum. Ne yaparsınız? Rencide olmayı kabul eder misiniz? Yoksa eşinizle konuşup kendine çeki düzen vermesini mi istersiniz? “sizi gidi sizi hoşgörüsüz, eşini olduğu gibi kabul edemeyen eş sizi(!)”
                Yukarıdaki benzer örnekler çoğaltılabilir normal yaşamda. Eş konusunu özellikle seçtim çünkü: zurnanın zırt dediği yerdir orası yani eş olmak. Sinir küpüsünüz ama yine de hadi düzeltmeye çalışalım bir kez daha olmasın diye düşünüp adım atıyorsunuz tatlıya bağlanması için. Tatlıya bağlanması tabii ki de sizin düşünceniz. Acaba eş olan aynı şekilde mi düşünüyordur?
                Ha! Diyeceksiniz ki; öyle birini eş olarak seçecek kadar manyak mıyım?
                “Estağfurullah! Olur, mu hiç. “Kelek değil ki kıçını koklayarak, bir iki şap, şup vurarak alınacak.”  İnsan bu, çiğ süt emmiştir.  İnsan içinde neler neler gizlenmiştir bir bilseniz, o genler de neler yazılı olduğunu biliyor muyuz? Hafife aldığınız, değersiz gördüğünüz o bağırsaklar var ya hani, metrelerce olan, neler gizli neler. Enerji fabrikası, sağlık bilgisi ayarlarını yapan hassas bir fabrika. 
            Ayarlarını bozunca nasıl da fışkırtıyor “al sana, ektiğini biç bakalım” diye sitemle boşaltıyor temizliyor her yanı. Biliyorum siz şikâyet edersiniz bu durumundan. Sizin yüzünüzden! Neden olduğu gibi kabul etmiyorsunuz? İsteseniz de istemeseniz de bu durumu kabul edeceksiniz ki hatanızı telafi edebilin o da aklını başına alabilsin. Daha fazla kızdırırsanız patlatır âlim Allah! Sözünün eridir ha!
                Toplumlarda da benzer durum vardır aslına bakılırsa.  Zarar vereni, başkalarını rahatsız ederek toplumun huzurunu kaçıranı toplum dışlar-dı. Tabii mazideydi böyle bir durum. Dışlandığı için de daha fazla rahatsız edemezdi. Aslında dışlanan kişi veya kişiler değil, kişi veya kişilerin yaptığı davranışlardı. Dolayısıyla dışlanan davranışlar akan zaman içinde baskılanıp yok olurdu. Demek ki “insanları olduğu gibi kabul et” cümlesi burada yani böyle bir toplumda geçmiyor, ya doğru olanı, doğrudan kasıt: faydalı olanı yapacak, kimseye zarar vermeyecek davranışlarda bulunacak ya da silinecek, değersizleşecek. Toplumsal anlaşma böyle yapılıyor olacak o kişi veya kişilerle.
                Yalancıyı olduğu gibi kabul edersem, yalana prim vermiş olurum ve bir gün gelir en de inanır hale gelirim o yalana. Aynı şekilde toplumsal olarak da durum budur ve prim verenler çoğaldıkça hâkimiyet kazanmaya başlar o davranış.

                Şimdi soralım kendimize; “biz nelere prim kazandırıyoruz kendi ellerimizle, ya da yanlarında olmakla?”  

               Kişisel davranışların prim kazanması topluma mal olur akan zaman içinde. Toplumun yapısal karakteri halini alır o davranışlar ve istesek de istemesek de hayatımızı bir şekilde etkiler olumlu veya olumsuz.
                Daha fazla uzatmak istemiyorum bu yazıyı, işte genel anlamda bahsettiğim nedenlerden dolayı ben “insanları olduğu gibi kabul et!” cümlesine farklı bakıyor ve çok da fazla anlamı olmayan bir ifadeymiş gibi algılıyorum. “beni sokmayan yılan bin yaşasın” cümlesi yukarıdaki başlığın açıklaması aslında. 
              Liberal ekonomi diye diye de hani o meşhur söz var ya “bırakın yapsınlar” mıydı neydi? Yapıyorlar yapacaklarını zaten bütün Dünya’da. İçine ettiler koskoca Dünya’nın. Ozon delindi, sıcaklık artıyor, buzullar eriyor….
                Dünya ölüyor dünya, duyuyor musun eeey dünyalı, güya akıllı yaratık insan.  Şu ekleyeceğim linkteki yazıyı okuyun isterim insan denilen yaratığı güzel anlatıyor bence. Benim kafama yatan çok şey var bu yazıda. Dünya bir hapishane olabilir mi?  
                İyi okumalar, hoşça kalın. Siz yine de doğru bildiğinizi yapın.
                                                                                                                                             14.02.18
                                                                                                                                             Halil Gönül

Görsel: Google Görseller

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Hoş geldiniz.
İlginiz için teşekkür ederim.