"Bakış-Görüş" |
Haydi,
hep beraber ormandaki patikada yürümeye çıkalım, yemyeşil çiçekler ve
çalılıklar arasında kuş cıvıltıları da var. İstemez misiniz? Güzel bir gezinti
olur bence. Biraz da beyin jimnastiği yaparız, olmaz mı?
Neredeyse
ayağım yere bastığından beri duyarım bu sözü; akan zaman içinde uzunca bir
dönem üzerinde hiç düşünmedim, belki de hissetmediğimdendir.
Biraz okuyup, yazıp, aklım ermeye başlayınca; ufaktan ufaktan kıyısından köşesinden geçmeye başladım bu cümlenin. İnsanlar, hatta hemen hemen tüm insanlık söylüyor “İnsanları olduğu gibi kabul et!” cümlesini. Bilmem ki hiç üzerinde kafa yoran olmuş mudur acaba, ne anlam ifade ediyor? Diye. Ya da “ben nasıl anlıyorum?” diye. Sanmıyorum.
Biraz okuyup, yazıp, aklım ermeye başlayınca; ufaktan ufaktan kıyısından köşesinden geçmeye başladım bu cümlenin. İnsanlar, hatta hemen hemen tüm insanlık söylüyor “İnsanları olduğu gibi kabul et!” cümlesini. Bilmem ki hiç üzerinde kafa yoran olmuş mudur acaba, ne anlam ifade ediyor? Diye. Ya da “ben nasıl anlıyorum?” diye. Sanmıyorum.
“Neden?” diye soracak olursanız düşündüğümü söyleyeyim.
İnsanlara
laf söylemek çok kolay geliyor, hele böylesine süslü püslü lafları söylemek
neredeyse yüceltiyor söyleyeni. Dinleyenlerin de ağzı bir karış açılmış havada
uçuşan harf ve kelimeleri avlamaya çalışıyorlar.
Peki, kim kimi olduğu gibi kabul ediyor? Etmek zorunda mı? Neden?
“Lafla
peynir gemisi yürümez” diye boşuna söylenmemiş.
Laflarda riyakârlık kokusu vardır çoğu zaman işte yukarıdaki başlık
cümlesinde de riyakârlık kokusu hissediyorum ben.
Ben,
ben olarak kimseyi olduğu gibi kabul etmek gerektiğini düşünenlerden değilim. Eğer karşımdaki kişi riyakâr, yalancı ise
onun yalanlarına katlanmak zorunda değilim galiba, var mı içinizde
“katlanmalısın” diyecek olan?
Bu
yalancı ve riyakâr hırsıza “merhaba” demek zorunda mıyım sizce? Eşiniz size yalanlar söylüyor, insanların
içinde zaman zaman sizi rencide ediyor bilerek veya bilmeyerek ama çok defa
tekrarlanıyor bu durum. Ne yaparsınız? Rencide olmayı kabul eder misiniz? Yoksa
eşinizle konuşup kendine çeki düzen vermesini mi istersiniz? “sizi gidi sizi
hoşgörüsüz, eşini olduğu gibi kabul edemeyen eş sizi(!)”
Yukarıdaki
benzer örnekler çoğaltılabilir normal yaşamda. Eş konusunu özellikle seçtim
çünkü: zurnanın zırt dediği yerdir orası yani eş olmak. Sinir küpüsünüz ama
yine de hadi düzeltmeye çalışalım bir kez daha olmasın diye düşünüp adım
atıyorsunuz tatlıya bağlanması için. Tatlıya bağlanması tabii ki de sizin
düşünceniz. Acaba eş olan aynı şekilde mi düşünüyordur?
Ha!
Diyeceksiniz ki; öyle birini eş olarak seçecek kadar manyak mıyım?
“Estağfurullah!
Olur, mu hiç. “Kelek değil ki kıçını koklayarak, bir iki şap, şup vurarak
alınacak.” İnsan bu, çiğ süt
emmiştir. İnsan içinde neler neler
gizlenmiştir bir bilseniz, o genler de neler yazılı olduğunu biliyor muyuz?
Hafife aldığınız, değersiz gördüğünüz o bağırsaklar var ya hani, metrelerce
olan, neler gizli neler. Enerji fabrikası, sağlık bilgisi ayarlarını yapan
hassas bir fabrika.
Ayarlarını bozunca nasıl da fışkırtıyor “al sana, ektiğini
biç bakalım” diye sitemle boşaltıyor temizliyor her yanı. Biliyorum siz şikâyet
edersiniz bu durumundan. Sizin yüzünüzden! Neden olduğu gibi kabul etmiyorsunuz?
İsteseniz de istemeseniz de bu durumu kabul edeceksiniz ki hatanızı telafi
edebilin o da aklını başına alabilsin. Daha fazla kızdırırsanız patlatır âlim
Allah! Sözünün eridir ha!
Toplumlarda
da benzer durum vardır aslına bakılırsa.
Zarar vereni, başkalarını rahatsız ederek toplumun huzurunu kaçıranı
toplum dışlar-dı. Tabii mazideydi böyle bir durum. Dışlandığı için de daha
fazla rahatsız edemezdi. Aslında dışlanan kişi veya kişiler değil, kişi veya
kişilerin yaptığı davranışlardı. Dolayısıyla dışlanan davranışlar akan zaman
içinde baskılanıp yok olurdu. Demek ki “insanları olduğu gibi kabul et” cümlesi
burada yani böyle bir toplumda geçmiyor, ya doğru olanı, doğrudan kasıt: faydalı
olanı yapacak, kimseye zarar vermeyecek davranışlarda bulunacak ya da
silinecek, değersizleşecek. Toplumsal anlaşma böyle yapılıyor olacak o kişi
veya kişilerle.
Yalancıyı
olduğu gibi kabul edersem, yalana prim vermiş olurum ve bir gün gelir en de
inanır hale gelirim o yalana. Aynı şekilde toplumsal olarak da durum budur ve
prim verenler çoğaldıkça hâkimiyet kazanmaya başlar o davranış.
Şimdi soralım kendimize; “biz nelere prim kazandırıyoruz kendi ellerimizle, ya da yanlarında olmakla?”
Kişisel davranışların
prim kazanması topluma mal olur akan zaman içinde. Toplumun yapısal karakteri
halini alır o davranışlar ve istesek de istemesek de hayatımızı bir şekilde
etkiler olumlu veya olumsuz.
Daha
fazla uzatmak istemiyorum bu yazıyı, işte genel anlamda bahsettiğim nedenlerden
dolayı ben “insanları olduğu gibi kabul et!” cümlesine farklı bakıyor ve çok da
fazla anlamı olmayan bir ifadeymiş gibi algılıyorum. “beni sokmayan yılan bin
yaşasın” cümlesi yukarıdaki başlığın açıklaması aslında.
Liberal ekonomi diye
diye de hani o meşhur söz var ya “bırakın yapsınlar” mıydı neydi? Yapıyorlar
yapacaklarını zaten bütün Dünya’da. İçine ettiler koskoca Dünya’nın. Ozon
delindi, sıcaklık artıyor, buzullar eriyor….
Dünya
ölüyor dünya, duyuyor musun eeey dünyalı, güya akıllı yaratık insan. Şu ekleyeceğim linkteki yazıyı okuyun isterim
insan denilen yaratığı güzel anlatıyor bence. Benim kafama yatan çok şey var bu
yazıda. Dünya bir hapishane olabilir mi?
İyi
okumalar, hoşça kalın. Siz yine de doğru bildiğinizi yapın.
14.02.18
Halil
Gönül
Görsel: Google Görseller
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Hoş geldiniz.
İlginiz için teşekkür ederim.