SAYFALAR

Pazartesi, Şubat 26, 2018

Pazar Gözlemim-44-Geçmişteki 16 Türk Devleti ve Düşündürdükleri

"Türk Devletleri"
Cumhurbaşkanlığı Forsu"

Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığı forsunda bulunan 16 yıldız; Türkiye Cumhuriyeti’ne gelinceye kadar Türklerin kurmuş olduğu devletlerin sayısı olduğu söylenir ve aşağıda listede görüldüğü üzere kuruluş ve yıkılış tarihleri mevcuttur. Dikkatle incelenirse: 100 ile 600 yıl civarında ömürleri vardır.


16 büyük Türk devleti


1-Büyük Hun İmparatorluğu (M.Ö. 204-M.S. 216)

2-Batı Hun İmparatorluğu (M.S. 48-216)

3-Avrupa Hun İmparatorluğu (M.S. 375-469)

4-Ak Hun İmparatorluğu (M.S. 420-552)

5-Göktürk İmparatorluğu (M.S. 552-745)

6-Avar İmparatorluğu (M.S. 565-835)

7-Hazar İmparatorluğu (M.S. 651-983)

8-Uygur Devleti (M.S. 745-1368)

9-Karahanlılar (M.S. 940-1040)

10-Gazneliler (M.S. 962-1183)

11-Büyük Selçuklu İmparatorluğu M.S. 1040-1157

12-Harzemşahlar (M.S. 1097-1231)

13-Altınordu Devleti (M.S. 1236-1502)

14-Büyük Timur İmparatorluğu (M.S. 1368-1501)

15-Babür İmparatorluğu (M.S. 1526-1858)

16-Osmanlı İmparatorluğu (M.S. 1299-1922) 

         Yukarıdaki listedeki devletlere ve yaşadıkları süreye bakıldığında bana ilginç gelen durum en az yüz yıl ile en çok yedi yüz yıl yaşamışlıklarıdır. 16 devlet yapısından yalnızca iki adedi altı yüz yıl civarında yaşamış ve en sonuncusu olan Osmanlı İmparatorluğu da bunlardan birisi.
         İçinde bulunduğumuz zaman içinde yaşadığımız Türkiye Cumhuriyeti de Osmanlı İmparatorluğunun küllerinden kalan ve her türlü zorluğa rağmen Atatürk’ün liderliğinde başarılarak canlı olan her vatandaşın da katkısıyla yepyeni bir devlet yapısı oluşturulabilmiştir.
         Oluşturulan bu devlet 17. Türk devletidir henüz yüz yılını doldurmamış bir durumdayken 200 yıl gerilere doğru savrulmuştur ve bence bu anlayışla giderse yüz yılını zor kutlayacak bir duruma düşecektir.

            Asıl varmak istediğim konu: Acaba biz Türkler toplumsal olarak hafıza sorunu yaşayan bir millet miyiz?  

Tarihler boyunca imparatorluklar kurup yönetmiş bir milletin genetik ve toplumsal hafızası daha diri olması beklenmez mi? Gereken durumlarda hızlı refleks gösterip geçmişlerden dersler alarak yolunu doğrultmaz mı?
         “Yol” deyince aklıma dınglayan bir durum oldu. Sahi yol bilmiyor muyuz acaba? Hedeflerimiz olmuyor mu yoksa? Deneyimli bir toplumsal hafızadan beklenen hedeflerini doğru belirleyip ve vatandaşlarını o hedefler doğrultusunda ilerletmez mi?
         Neden ortalama yüz yılda bir yıkılmış bu devletler, en büyükleri de altı yüz yıl içinde parçalanıp dağılmışlar?

            Galiba asıl sorun gelişmelerin gerilerinde kalmak asıl sorun. Dünyanın gidişine yani ilerleyişine ayak uyduramamak asıl sorun.

         Detaylı bir araştırma konusu olabilecek bir bilgi yok elimde ama bilimsel üretkenlik, dünyaya yön verecek bir çalışmanın olmaması sanırım göze batan bir durum. Osmanlı en yakınımızda olan bir devlet ve son yüzyılına bakıldığında kişilerin basiretsizliği ve yalnızca kendi kişisel çıkarlarını koruma çabasıyla geçen bir yüz yıldır. Tarihi yayınlarda kolaylıkla görülebilen bir durumdur.
         Cehalet ve kişisel çıkarlarını önde tutan yöneticilerin elinde olmadan bir türlü kurtulamayan toplumların gideceği sona doğru gitmişlerdir hepsi de. Genç Türkiye Cumhuriyeti de aynı yola girmiş durumdadır. Gideceği yolu fazla değildir bu durumda. Mucize beklemek aptallıktır, aymazlıktır ve çöküşü hızlandırır.
         Genç Türkiye Cumhuriyeti’nin diğerlerinden farkı hedeflerinin konulmuş olmasıdır ve çok açıktır: “ilimdir, fendir.” Bu durum bundan açık ifade edilemez. Ancak yoldan ve hedeften sapılmış geriye gidiş hızlanmıştır.
         Tarihler boyunca bu kadar örgütlülük bilinciyle devletler kurmuş bir milletin son devletinin daha ilk 10 hatta 15 yılından sonrasında başlayan geri dönüşler 1940’lı yıllardan sonra hızlı adımlarla ilerlemeye başlamıştır.
Atatürk vatandaşları birer birey olarak görürken daha sonrasında 194o yıllarından sonrasında kendilerini birer çoban ve halkı da koyun sürüsü yerine koyarak böl, parçala senin olanla idare et ve sürüyü güt mantığıyla devam eden durum son 15-20 yıla kadar gelmiş ve geçmişte gördüklerinden daha iyi başaran idareciler açıkça çoban olduklarını söylemekten çekinmemişlerdir artık. Çünkü toplum sürüleşmiştir çoğunluk olarak. Neredeyse her şeyi kabul eden biatçı bir yapıya bürünmüştür.  
         Toplum yapısının ayrıştırılması ve arada uçurumların oluşturulması yaşayanlar arasında güvensizliği maksimum seviyeye çıkarmıştır. Mevcut durumda kişisel çıkar ve kazanımlar uğruna bu durum kullanılmakta ve körüklenmektedir.
         En kısa yoldan dönüş sağlanması gereklidir aksi bir durumda korkarım bir yüzyılda bu yaraların sarılması ve uçurumun kapanması mümkün olamayacaktır. Kapanamayan uçurumlar da birlikteliği zedeleyerek duygusal kırılmalara yol açarak müdahaleye açık hale getirecektir bu toplumu.
         Önümüzdeki ilk on yıl gelecek açısından çok kritik zamanlardır. Bu geriye dönüş durmadığı takdirde Osmanlı İmparatorluğu’nun veya Turan’ın dirilmesi değil Türkiye Cumhuriyeti’nin ölümü gerçekleşecektir.
          17 devleti kuran Türkler’in tarihten silinmesi an meselesidir.
18. Devleti kurmaları mümkün olamayacaktır. Çünkü: mevcut yapı bu duruma imkân vermeyecek kadar zorluklarla doludur. Üstelik elindeki gepegenç bir devleti elinde tutamayanların yeni bir devlet kurması da beklenebilecek bir durum değildir bu çağda. Kılıç, kalkan, karakucak savaşlar tarihin çok gerilerinde kaldı, vücut mahareti değil bilgi ve teknoloji mahareti gereklidir bunun için. O da bizde olmadığına göre ne beklenebilir ki?
         Ortadoğu’nun karanlık bataklığından kurtulmayı başarabilmiş bir devletin tekrar aynı bataklığa saplanması akıl alır bir durum değildir, bu durum tarih bilmemezliğin en açık göstergesidir ve dünya teknolojisinden bihaber olmak demektir.

                Devletler duygularla ve hislerle yönetilmez, tam tersine duygu ve hisler bastırılarak gelişen bilimin ışığında akıl, mantıkla yönetilir. Ancak bu şekilde ne çıkan engeller aşılabilir. Birlikte kalmak ta bu durum için olmazsa olmazlardandır.

         Bir memleketin yarısıyla hareket eden yöneticiler diğer yarısıyla alaşağı edilirler eğer edilemezlerse de tökezlerler, tarihte örnekleri oldukça boldur bu 16 devlet yaşamı içinde. Dolayısıyla bir memleketin yaşayanları ayrıştığı zaman aynı hedefe yönlenilemez. “İşte Halep işte arşın” becerebilecek varsa çıkanları da göreceğiz hep birlikte. Bu dalaşık durum bizi mevcut durumumuzda en az 200 yıl geriye atmıştır. Gidişimiz hep birlikte olacaktır bu sakın akıllardan çıkarılmasın. Bazılarının gidebilecekleri yerler vardır, nesiller boyu harcayacak paraları pulları da vardır ama yaşayacakları yaşamın tadı başka olacaktır ve her lokmalarını çiğnerken dilleri burulacaktır mutlaka. Osmanlı hanedanlarından görüyoruz bu durumun en açık şeklini.

            Neden bu durumdayız?

                Aklıma bir fikir geldi ama uyar mı, uymaz mı sizler karar verin artık? En önemli sorun uzun kelimeli cümleler galiba! Çünkü insanların çoğu üç kelimelik cümleleri anlayabiliyorlar zor bela. Üç kelimeden fazla kullanıldığında o cümleler kafa karışıklığına neden oluyor yani devreler karışıyor beyinde. Çözülemiyor cümle anlayacağınız. Çok bilenlerimiz de var ya hani; üç kelimelik cümleler yetmiyor bildiklerini anlatmaya; ilaveten bir de yabancı kelimeler kullandıklarında hava atmak için; oluyor olanlar garibim beyinciklerde, takılıp kalıyorlar yabancı kelimelere ve işte o takılıp kalınan kelimelere anlam yüklüyorlar artık. Çokbilmişler de güle oynaya gidiyorlar artık gideceği yerlere işlerini görmenin, vatandaşı bilgilendirmenin verdiği hazzı hazmede hazmede.
                Çözüm gayet basit bana göre. Ya çokbilmişler üçer kelimelik cümle kuracaklar bildiklerini anlatabilmek için, yabancı havalı kelimeler kesinlikle olmayacak cümle içinde çünkü: devre yaktırıyor.  Örneğin “Ali topu at.” Ya da bütün vatandaşlara devlet eliyle eğitim verilecek üç kelimelikten fazla kelimelerden oluşan bitişik cümleleri anlayabilecek şekilde. Okumaya özendirecek ve kelime dağarcığı zenginleşecek. Baştan söyleyeyim bu zararlıdır siyasetçiler için özellikle bizim siyasetçilerimiz için. İntiharları demektir bizim siyasetçilerin. Bir düşünsenize: siyasetçi leb demeden vatandaş leblebi diyeceğini anlayacak. Hâlbuki hiçbir şey anlamayan vatandaşları baş tacı yapmak ne kadar kolay ve zevklidir. Anlaşılması daha kolay bir cümledir iki kelimelik “baş tacımsın.” Alan da memnun satan da. Biri yutturdum diye, diğeri de beni seviyor diye güle oynaya giderler.

                                                                                     22.02.18
                                                                                     Halil Gönül
        
    Görsel: Google Görseller

2 yorum:

  1. Geçmişini bilmeyenler geleceğini bilemezmiş teşekkürler halil bey :)

    YanıtlaSil

Hoş geldiniz.
İlginiz için teşekkür ederim.