Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığı forsunda bulunan 16 yıldız; Türkiye Cumhuriyeti’ne gelinceye
kadar Türklerin kurmuş olduğu devletlerin sayısı olduğu söylenir ve aşağıda listede
görüldüğü üzere kuruluş ve yıkılış tarihleri mevcuttur. Dikkatle incelenirse:
100 ile 600 yıl civarında ömürleri vardır.
“16 büyük Türk devleti
1-Büyük Hun
İmparatorluğu (M.Ö. 204-M.S. 216)
2-Batı Hun İmparatorluğu (M.S. 48-216)
3-Avrupa Hun İmparatorluğu (M.S. 375-469)
4-Ak Hun İmparatorluğu (M.S. 420-552)
5-Göktürk İmparatorluğu (M.S. 552-745)
6-Avar İmparatorluğu (M.S. 565-835)
7-Hazar İmparatorluğu (M.S. 651-983)
8-Uygur Devleti (M.S. 745-1368)
9-Karahanlılar (M.S. 940-1040)
10-Gazneliler (M.S. 962-1183)
11-Büyük Selçuklu İmparatorluğu M.S. 1040-1157
12-Harzemşahlar (M.S. 1097-1231)
13-Altınordu Devleti (M.S. 1236-1502)
14-Büyük Timur İmparatorluğu (M.S. 1368-1501)
15-Babür İmparatorluğu (M.S. 1526-1858)
16-Osmanlı İmparatorluğu (M.S. 1299-1922) “
Yukarıdaki listedeki
devletlere ve yaşadıkları süreye bakıldığında bana ilginç gelen durum en az yüz
yıl ile en çok yedi yüz yıl yaşamışlıklarıdır. 16 devlet yapısından yalnızca
iki adedi altı yüz yıl civarında yaşamış ve en sonuncusu olan Osmanlı
İmparatorluğu da bunlardan birisi.
İçinde bulunduğumuz
zaman içinde yaşadığımız Türkiye Cumhuriyeti de Osmanlı İmparatorluğunun
küllerinden kalan ve her türlü zorluğa rağmen Atatürk’ün liderliğinde
başarılarak canlı olan her vatandaşın da katkısıyla yepyeni bir devlet yapısı
oluşturulabilmiştir.
Oluşturulan bu devlet
17. Türk devletidir henüz yüz yılını doldurmamış bir durumdayken 200 yıl
gerilere doğru savrulmuştur ve bence bu anlayışla giderse yüz yılını zor
kutlayacak bir duruma düşecektir.
Asıl varmak istediğim konu: Acaba biz Türkler toplumsal olarak hafıza sorunu yaşayan bir millet miyiz?
Tarihler boyunca imparatorluklar kurup
yönetmiş bir milletin genetik ve toplumsal hafızası daha diri olması beklenmez
mi? Gereken durumlarda hızlı refleks gösterip geçmişlerden dersler alarak
yolunu doğrultmaz mı?
“Yol” deyince aklıma
dınglayan bir durum oldu. Sahi yol bilmiyor muyuz acaba? Hedeflerimiz olmuyor
mu yoksa? Deneyimli bir toplumsal hafızadan beklenen hedeflerini doğru
belirleyip ve vatandaşlarını o hedefler doğrultusunda ilerletmez mi?
Neden ortalama yüz yılda bir yıkılmış bu devletler, en büyükleri de
altı yüz yıl içinde parçalanıp dağılmışlar?
Galiba
asıl sorun gelişmelerin gerilerinde kalmak asıl sorun. Dünyanın gidişine yani
ilerleyişine ayak uyduramamak asıl sorun.
Detaylı bir araştırma
konusu olabilecek bir bilgi yok elimde ama bilimsel üretkenlik, dünyaya yön
verecek bir çalışmanın olmaması sanırım göze batan bir durum. Osmanlı en
yakınımızda olan bir devlet ve son yüzyılına bakıldığında kişilerin
basiretsizliği ve yalnızca kendi kişisel çıkarlarını koruma çabasıyla geçen bir
yüz yıldır. Tarihi yayınlarda kolaylıkla görülebilen bir durumdur.
Cehalet ve kişisel
çıkarlarını önde tutan yöneticilerin elinde olmadan bir türlü kurtulamayan
toplumların gideceği sona doğru gitmişlerdir hepsi de. Genç Türkiye Cumhuriyeti
de aynı yola girmiş durumdadır. Gideceği yolu fazla değildir bu durumda. Mucize
beklemek aptallıktır, aymazlıktır ve çöküşü hızlandırır.
Genç Türkiye
Cumhuriyeti’nin diğerlerinden farkı hedeflerinin konulmuş olmasıdır ve çok
açıktır: “ilimdir, fendir.” Bu durum bundan açık ifade edilemez. Ancak yoldan
ve hedeften sapılmış geriye gidiş hızlanmıştır.
Tarihler boyunca bu
kadar örgütlülük bilinciyle devletler kurmuş bir milletin son devletinin daha
ilk 10 hatta 15 yılından sonrasında başlayan geri dönüşler 1940’lı yıllardan
sonra hızlı adımlarla ilerlemeye başlamıştır.
Atatürk vatandaşları birer birey olarak
görürken daha sonrasında 194o yıllarından sonrasında kendilerini birer çoban ve
halkı da koyun sürüsü yerine koyarak böl, parçala senin olanla idare et ve
sürüyü güt mantığıyla devam eden durum son 15-20 yıla kadar gelmiş ve geçmişte
gördüklerinden daha iyi başaran idareciler açıkça çoban olduklarını söylemekten
çekinmemişlerdir artık. Çünkü toplum sürüleşmiştir çoğunluk olarak. Neredeyse
her şeyi kabul eden biatçı bir yapıya bürünmüştür.
Toplum yapısının
ayrıştırılması ve arada uçurumların oluşturulması yaşayanlar arasında
güvensizliği maksimum seviyeye çıkarmıştır. Mevcut durumda kişisel çıkar ve
kazanımlar uğruna bu durum kullanılmakta ve körüklenmektedir.
En kısa yoldan dönüş
sağlanması gereklidir aksi bir durumda korkarım bir yüzyılda bu yaraların
sarılması ve uçurumun kapanması mümkün olamayacaktır. Kapanamayan uçurumlar da
birlikteliği zedeleyerek duygusal kırılmalara yol açarak müdahaleye açık hale
getirecektir bu toplumu.
Önümüzdeki ilk on yıl
gelecek açısından çok kritik zamanlardır. Bu geriye dönüş durmadığı takdirde
Osmanlı İmparatorluğu’nun veya Turan’ın dirilmesi değil Türkiye Cumhuriyeti’nin
ölümü gerçekleşecektir.
17 devleti kuran
Türkler’in tarihten silinmesi an meselesidir.
18. Devleti kurmaları mümkün olamayacaktır.
Çünkü: mevcut yapı bu duruma imkân vermeyecek kadar zorluklarla doludur.
Üstelik elindeki gepegenç bir devleti elinde tutamayanların yeni bir devlet
kurması da beklenebilecek bir durum değildir bu çağda. Kılıç, kalkan, karakucak
savaşlar tarihin çok gerilerinde kaldı, vücut mahareti değil bilgi ve teknoloji
mahareti gereklidir bunun için. O da bizde olmadığına göre ne beklenebilir ki?
Ortadoğu’nun karanlık
bataklığından kurtulmayı başarabilmiş bir devletin tekrar aynı bataklığa
saplanması akıl alır bir durum değildir, bu durum tarih bilmemezliğin en açık
göstergesidir ve dünya teknolojisinden bihaber olmak demektir.
Devletler duygularla ve hislerle yönetilmez, tam tersine duygu ve hisler bastırılarak gelişen bilimin ışığında akıl, mantıkla yönetilir. Ancak bu şekilde ne çıkan engeller aşılabilir. Birlikte kalmak ta bu durum için olmazsa olmazlardandır.
Bir memleketin yarısıyla
hareket eden yöneticiler diğer yarısıyla alaşağı edilirler eğer edilemezlerse
de tökezlerler, tarihte örnekleri oldukça boldur bu 16 devlet yaşamı içinde.
Dolayısıyla bir memleketin yaşayanları ayrıştığı zaman aynı hedefe
yönlenilemez. “İşte Halep işte arşın” becerebilecek varsa çıkanları da
göreceğiz hep birlikte. Bu dalaşık durum bizi mevcut durumumuzda en az 200 yıl
geriye atmıştır. Gidişimiz hep birlikte olacaktır bu sakın akıllardan
çıkarılmasın. Bazılarının gidebilecekleri yerler vardır, nesiller boyu harcayacak
paraları pulları da vardır ama yaşayacakları yaşamın tadı başka olacaktır ve
her lokmalarını çiğnerken dilleri burulacaktır mutlaka. Osmanlı hanedanlarından
görüyoruz bu durumun en açık şeklini.
Neden
bu durumdayız?
Aklıma
bir fikir geldi ama uyar mı, uymaz mı sizler karar verin artık? En önemli sorun
uzun kelimeli cümleler galiba! Çünkü insanların çoğu üç kelimelik cümleleri
anlayabiliyorlar zor bela. Üç kelimeden fazla kullanıldığında o cümleler kafa
karışıklığına neden oluyor yani devreler karışıyor beyinde. Çözülemiyor cümle
anlayacağınız. Çok bilenlerimiz de var ya hani; üç kelimelik cümleler yetmiyor
bildiklerini anlatmaya; ilaveten bir de yabancı kelimeler kullandıklarında hava
atmak için; oluyor olanlar garibim beyinciklerde, takılıp kalıyorlar yabancı
kelimelere ve işte o takılıp kalınan kelimelere anlam yüklüyorlar artık.
Çokbilmişler de güle oynaya gidiyorlar artık gideceği yerlere işlerini
görmenin, vatandaşı bilgilendirmenin verdiği hazzı hazmede hazmede.
Çözüm gayet basit bana göre. Ya
çokbilmişler üçer kelimelik cümle kuracaklar bildiklerini anlatabilmek için,
yabancı havalı kelimeler kesinlikle olmayacak cümle içinde çünkü: devre
yaktırıyor. Örneğin “Ali topu at.” Ya da
bütün vatandaşlara devlet eliyle eğitim verilecek üç kelimelikten fazla
kelimelerden oluşan bitişik cümleleri anlayabilecek şekilde. Okumaya
özendirecek ve kelime dağarcığı zenginleşecek. Baştan söyleyeyim bu zararlıdır
siyasetçiler için özellikle bizim siyasetçilerimiz için. İntiharları demektir
bizim siyasetçilerin. Bir düşünsenize: siyasetçi leb demeden vatandaş leblebi
diyeceğini anlayacak. Hâlbuki hiçbir şey anlamayan vatandaşları baş tacı yapmak
ne kadar kolay ve zevklidir. Anlaşılması daha kolay bir cümledir iki kelimelik
“baş tacımsın.” Alan da memnun satan
da. Biri yutturdum diye, diğeri de beni seviyor diye güle oynaya giderler.
22.02.18
Halil
Gönül
Görsel: Google Görseller
Geçmişini bilmeyenler geleceğini bilemezmiş teşekkürler halil bey :)
YanıtlaSilsezer,
Silrica ederim. Çok doğru söz.