“İki kaşığı yan yana olmayacak kocanın, iki kaşığından birini mutlaka kıracaksın!”
Hüsniye Kızın Kızı, Fatma
Duyduklarından sonra
Hüsniye’ye hak verdi doktor ve ısrar etmeden önden çıktı kapıdan. Muhtar
meraklı gözlerle baktı onlara. Herkesin gözü Hüsniye’deydi. Hüsniye başı önüne
bakarak dimdik yürüyordu doktorun arkasında.
“muhtar yemeği hak ettik
değil mi? Haydi Allah ne verdiyse bir şeyler hazırlat da karnımız doyuralım.”
Dedi gülümseyerek yorgun bir gözle bakarak muhtara. Muhtar hemen birkaç kişiye seslendi ve
seslendiği kişiler anında kayboldular oradan. Yarım saat geçmedi başka bir
odada geniş bir sofra donattılar.
“hazır soframız doktor
beyim” dedi muhtar saygı ve minnet dolu bir sesle. “haydi, hep beraber
buyuralım o zaman” diyerek yürüdü doktor ama üç beş adım atınca arkasında
sağlık görevlisinden başka kimse olmadığı dikkatini çekti. Geriye dönüp muhtara
baktı şaşkınlık içinde sizler neden gelmiyorsunuz? Der gibi.
“Afiyet, şeker olsun
doktorum, bizim evimiz burada. Buyurun siz doyurun karnınızı. Pek fazla bir şey
yok ama kusurumuzu hoş görün gayrı.”
“o nasıl söz muhtar, ne
kusuru? Misafir umduğunu değil bulduğunu yer derler öyle değil mi? Kesenize
bereket, emeği geçenlerin ellerine sağlık. Elleriniz dert görmesin inşallah.”
Diyerek Kalabalığın arasında olan Hüsniye’ye takıldı gözü ve şakayla karışık
kızmış gibi davranarak gülümsemeye başladı ve birden Hüsniye’ye doğru yürüdü:
“Muhtar ben bu asi kızı öldüreceğim, şahit olmayacaksınız tamam mı?” dedi
ve kolundan kavradığı gibi çekti kalabalığın arasından: “şimdi düş önüme ve
doğru sofraya, beraber yiyeceğiz yemeğimizi. Mazeret, bahane istemiyorum. Ne
diyecekse herkes şimdi desin ve bana desin, duydunuz mu siz de?” dedi başını
çevirip tüm kalabalığa göz gezdirdi.
“Muhtar, sen de geliyorsun sofraya ve soracaklarım var sana, yemek
istemesen de oturursun.” Diye muhtara da çıkıştı. Muhtar ve Hüsniye ile birlikte oturdular
sofraya.
Hüsniye gurur duymuştu kendisiyle koskoca doktorun kıymet vermesinden
dolayı. Sofraya doğru yürürken baktığı kardeşinin küçük kızını aradı gözleri
kalabalık içinde. Kaç saatlerdir görememişti. Bir an göz göze geldiler ve göz
işaretiyle na sevgisini belli etmeye çalıştı. Aklından geçenler içini
parçalıyordu ama çare yoktu başka, sofraya alırsa görgüsüz derlerdi kendine
göre. “çocuğun akasında duran yaşlı bir adam arkasından itti kızı öne doğru:
“Tokdur bey, tokdur bey, Fatma kızcağızı da alın sofranıza. Hüsniye kızın
kızıdır.” Deyince gür bir sesle, herkes dönüp baktı, o ses kimden geldi diye.
Hüsniye’nin sırtından bir soğuk ter boşandı ama sevinmişti de için için, kendi
yapmak istediğini yaşlı bir dede yapmıştı.
Doktor kim olduğunu fark edemedi sesi çıkaranın ama kalabalıktan bir iki
adım önde, yere çakılmış gibi duran ve koskocaman gözlerle kendisine bakan
küçücük, yumurta gibi bir kız çocuğu görüyordu. Hızlı adımlarla yanına gelip
elini uzattı gözlerinin içine bakarak. Başını salladı gel der gibi. Cesaret
verdi bu hareketi küçük Fatma’ya. Adımları çok ürkekti Fatma’nın. Doktor eğildi
yere ve baktı tekrar gözlerinin içine, kucaklayıverdi birden.
Fatma neye uğradığını şaşırdı, Hüsniye’ye bakışlarından belliydi
şaşkınlığı. Belki de ilkti bu şekilde sevecen bir yetişkin erkek adamın
kucaklaması. Sevinse mi, üzülse mi
bilemedi önceleri. Doktor adımlarını atıp yürüyordu Fatma ne olduğunu
anlayamadan Doktor indirdi kucağından yavaşça, oturttu masanın uzun kenarında
duran tahta sandalyeye. Hüsniye’ye de işaret etti Fatma’nın yanına oturması
için.
Halil GÖNÜL
Devam edecek...
Görsel: Google Görseller
Ilginc bir dizi. Her bölümünü takip edemedim ne yazik ki. Kaleminize saglik ��
YanıtlaSilDeryaninsporgunlugu,
Silteşekkür ederim. :)