“İki kaşığı yan yana olmayacak kocanın, iki kaşığından birini mutlaka kıracaksın!”
"Erkek kız" |
BÖLÜM-47-
Doktorun, Çelimsiz Kıza Övgüsü
Doktor tüm işlerini
bitirdikten sonra derince bir nefes alarak yandaki tahta ranzaya ilişti belini
doğrultmaya çalışarak. Geride tamamlanması gerekenleri sağlık görevlisi
delikanlıya tarif etmiş onun yapmasını izliyordu.
Hüsniye’nin yapacağı bir şey kalmadığı için de “Gel sen de otur şöyle,
yoruldun epeyce. Kaç saattir ayakta ve çalışıyorsun. Dinlen biraz da yemek
yiyelim.” Diyerek yanındaki boş yerini gösterdi, uzunca ranzanın.
Ranzanın üzerinde allı, yeşilli basmalarla kaplanmış minderler vardı. Odanın
içi duvarlar dâhil çiçek bahçesi gibiydi sanki. Doktor ağrıyan belini
doğrultup, başını kaldırabildiğinde farkına vardı odanın içinin rengârenk ve
pırıl pırıl olduğunun.
Kendi çocukluğu ve köylerindeki köy odası geldi gözlerinin önüne. Az mı
yemek taşımıştı köylerindeki odaya dışarıdan misafirler geldikçe veya dini
bayramlarda köy odasında yenirdi erkekler tarafından ilk yemek namaz çıkışında.
Ondan sonra evlere dağılınırdı.
Kendisi de erkekler sınıfına dâhil edilmişti daha küçücük bir çocukken. İç
çekti derince, dalıp gitti hayallerin içinde. Yüzü gülümsemeye başladığında
Hüsniye fark etmiş ama nedenini anlayamamıştı. Belki de bir yavuklusu vardır
kim bilir, aklına o gelmiştir diye aklından geçirmiş hayranlıkla izlemişti
doktoru.
“Tamam, benim işim de, doktorum” dedi gülümseyerek, sağlık görevlisi
delikanlı. “peki, o zaman, muhtara sesleneyim de biz soluklanırken
hazırlasınlar bir şeyler, bizler de doyuralım karnımızı” dedi. Ayağa kalktı
iliştiği yerden. Hüsniye’ye başını çevirip eliyle kapıyı işaret etti: “Buyurun
hanımefendi, bayanlar önden” diyerek gülümsedi ve Hüsniye’nin adım atmasını bekledi.
Hüsniye ayağa kalktı ama çakılıp kaldı olduğu yere bir türlü kıpırdamıyor,
gözlerini dikmiş Hüsnü’ye bakıyordu tereddüt içinde. Anladı doktor onun tereddütlülüğünü
ve gülümseyerek omuzuna dokundu yavaşça ve Hüsniye irkilerek doktora baktı
birden. “Bu çocuğu böyle yalnız mı bırakacağız, ya düşerse, yuvarlanırsa
aşağıya!” dedi pürüzlü ve ürkek bir sesle.
Gülümsemesi daha da yayılmıştı doktorun yüzüne: ”Bak hanımefendi, ben
doktorum, bilirim, tamam mı? Bu çocuğa hiçbir şey olmayacak. Uzunca bir süre
böylece yatacak, istese de kıpırdayamaz zaten. Anladın mı beni. Bu yüzden
endişe etmene gerek yok. Şimdi çıkalım ve yalnız bırakalım, yemeğimizi yiyelim;
ben, bu çocuk kendine gelinceye kadar buradayım. Anlaştık mı şimdi?” deyince
başını aşağı yukarıya birkaç kez sallayarak mırıltılar çıkardı ağzından ve “sen
önden git, ben arkandan gelirim. Ayıp
olur bizim buralarda senin gibi okumuş bir doktorun önünden yürümek. Bana
çekişirler sonra terbiyesiz diye.”
Doktorda bir kez daha hayranlık ve sevecenlik uyandırdı bu saflığı ve açık
sözlülüğü Hüsniye’nin. Kara kuru, çelimsiz ama akıllı kız doğrusu, gözünü de
budaktan sakınmıyor diye düşünerek “senden korkulur vallahi küçük kız. Küçük
kızsın ama aklının maşallahı var. Gözün de pek hani. Bizim köyde de var sen
gibi kızlar.
Çoğu erkeğe taş çıkartıyorlardı eskiden. Hele bir kız vardı aynen sen, kaç erkek çocuğu dövmüştü benim yüzümden, beni kurtarmak için. Şimdi öğretmen O da, biliyor musun, görüşürüz bazen şehire geldikçe. O zamanlar ben sıska zayıf bir şeydim, birisi üfürse kanatlanmış gibi uçuyordum.” Dedi gülmeye başladı gözleri uzaklara bakarken.
Çoğu erkeğe taş çıkartıyorlardı eskiden. Hele bir kız vardı aynen sen, kaç erkek çocuğu dövmüştü benim yüzümden, beni kurtarmak için. Şimdi öğretmen O da, biliyor musun, görüşürüz bazen şehire geldikçe. O zamanlar ben sıska zayıf bir şeydim, birisi üfürse kanatlanmış gibi uçuyordum.” Dedi gülmeye başladı gözleri uzaklara bakarken.
Halil GÖNÜL
Devam edecek...
Görsel: Google Görseller
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Hoş geldiniz.
İlginiz için teşekkür ederim.