"Düşünce" |
Düşünmek mi?
Yapayalnız
kalınca bazen insan, yalnızlık duygularıyla; düşünmek istiyor bir şeyler,
hissetmek istiyor akıp gitmiş zamana dair yaşanmışlıkları.
Şöyle
gecenin bir yarısında –02’ler de- peynirli tost ve çayı götürürken mideye,
televizyona aval aval bakıyorken arada bir, düşünmek isteyince ne kadar
aptallaştığımı fark ettim birden. Çay boğazımı yaktı yutuveresiye. Tost
parçası desen celladım oluyordu neredeyse; boğazımda takılıp kaldı.
Zar
zor, ölüm korkusu telaşı içinde bıraktım elimdeki tost ve çay bardağını
sehpaya. Nasıl kaçmıştı boğazıma o
mendebur lokma? Anlayamazken nefes almaya zorlanmaya başladım, aksırık, öksürük
hatta Ossuruk derken hoplamak geliverdi aklıma. Deli danalar gibi hoplamaya
başladım. Bu arada yutkunmalarım devam etti istem dışı olarak. Beni kurtarmaya
çalışıyordular lokma celladının elinden.
“ohhhh
beeeeee!” dedim kurtulasıya celladın elinden. Kan ter içinde kaldım birkaç
dakikada ama ne kadar zaman geçti anlatamam size. Mümkün olmadığı kadar zaman
akıp gitti gözlerimin önünden saniyeler içinde.
Tavan
lambasını yakmamış olduğum için televizyonun ışığından parlayan çay bardağı
takıldı gözüme. “Hınzır!” dedim ama tamamını çıkarmadan ağzımdan bir saniye
kadar durakladım haksızlık ettiğimi düşünerek, sonra tamamladım kelimeyi ve
sıcak bardağa sarıldım sevecen sevecen. Ne de olsa çay bardağının ve içindeki
tavşankanı çayın suçu yoktu olanlarda.
İştahla yudumlamak için bardağı dudağıma değdirdiğimde birden korkuya kapıldım ”ya boğazımı aldırırsam!” diye. Ben düşünüyormuş gibi söylüyorum ama aslında ben değilim düşünen bunları. Farkına vardığımda ben bile şaşırdım inanın buna. Ne saçma değil mi? Ağızdan ses çıkıyor, bir şeyler söylüyor ama söyleyen ve söyleten ben değilim. “Hadi ordan!”
İştahla yudumlamak için bardağı dudağıma değdirdiğimde birden korkuya kapıldım ”ya boğazımı aldırırsam!” diye. Ben düşünüyormuş gibi söylüyorum ama aslında ben değilim düşünen bunları. Farkına vardığımda ben bile şaşırdım inanın buna. Ne saçma değil mi? Ağızdan ses çıkıyor, bir şeyler söylüyor ama söyleyen ve söyleten ben değilim. “Hadi ordan!”
Neyse!
Tostun kalanı bana bakmaya başladı mahsun mahsun. Sanki suçlu olan, beni eşşek
cennetine postalamak isteyen o değilmiş gibi. Bir kızgınlık refleksiyle
parmaklarım arasına aldım ve sıkıca tutarak ağzımı kocaman açtım, “Haaart!”
işte başına gelen. Bir, iki, üç derken bir çırpıda canına okudum peynirli
tostun. Biraz soğumuş ama olsun, elimden kurtuluşu yoktu hele giriştiği
acımasız suikasttan sonra. Arkasında çaya yüklendim. İki bardak kadar hızlı
içtikten sonra aklım başıma gelmeye başladı. “Neden keyfini çıkarmıyorum ben bu
çayın?” sorusu geliverince aklıma frenlere bastım. Hem de ne fren, kazık fren.
Televizyona
baktım dizi bitmiş, ne olduğu bile aklıma gelmedi. Yani öylesineymiş.
“Düşünmek” dedim ya başta, “haydi düşün bakalım ne düşüneceksin?” dedim kendime
fısıltıyla. Gülümsedim de “kendi kendine konuşanlara ne denir?" Sorusu aklımdan
geçince. Sesli sordum sonra.
Ne
mi düşündüm? Aklınız alır mı bilmem ama “hiçbir şey, hem de koskocaman hiçbir
şey” düşünemiyordum aval aval karşımda benimle dalga geçen ve bana aptal aptal
gülümseyen kendime bakıyordum sadece. Yani şunun şurasında yarım asırı devirdik
birlikte ve biri hiçbir şey düşünemiyor diğeriyse geçmiş karşıma aptal aptal
gülümsüyor. Ulan insaf be! Biriniz de yardımcı olun bari o akıp gitmiş zamanın
hatırına, yarım asırın hatırına.
“Aaa!
Geldiler ayol geldiler!” televizyona göz atınca tetikledi gördüklerim,
“gözlerim bari açıkmış” dedim sonunda “nasıl
da gördüler hayret!” bir kız çocuğu gülümsüyordu anasının elinden tutmuş babası
da anasının elinden tutmuş sarılmaya hazırlanıyorlardı. Çocuk ezilecek
aralarında diye geçiverdi içimden hopladım aniden “hooop hop yavaş eze..”
diyemeden oturdum elbette. Kendime geldim. Düşünmeye başladım.
“Aşk”
anlamsız, içi boş bir kelime, biz uyduruyoruz durmadan bir şeyler ve içini
doldurmaya çalışıyoruz o kelimenin. Biz olmasak hiçbir anlamı olmayacak demek
ki. Bunun yerine “sevgi” kelimesi daha
anlamlı geldi bana. “aşk” kelimesi oldum olası anlamsızmış meğer benim için.
Farkına daha yeni varıyordum maalesef.
Bak Sevgi’ye,
çok şey söylüyor ilk baştan emir veriyor “Sev” diyor. Var mı bir anlamı sizce
de? “Sev!” vardır herhalde, olmaz mı hiç.
Bir eylem sonuçta. Ne yaptığını, ne yapması gerektiğini biliyor ve
öğretiyor da. Anlayacağınız demek istiyorum ki: Kendi yolunu kendisi çiziyor.
Sevgi’ yle
kalın eyyyyyy insanlar, insancıklar; bilcümle canlılar. Cansızlara da demeyeyim
artık; çok abartılı olmasın.
Hoşça kalın.
Sevgiyle kalın.
17.03.2018
Halil
Gönül
Aşk gelir geçer, saman alevi gibidir, en büyük aşklar Liz Taylor-Richard Burton aşkı bile zamana dayanamadı:)sevgi ise ömür boyu sürer. Çok teşekkürler hepimiz sevgiyle kalalım. Elinize sağlık, çok tıklanan yazınız bu muydu Halil bey:))? Kız çok güzel, çok cazibeli e tabii tıklanırsınız.:))Hahahaha iyi olmuş bence sıksık koyun böyle fotoğraflar:)
YanıtlaSilbücürükveben,
SilHa ha, bu değil, daha önceki yazılardan birisiydi de onu düşünerek biraz da hiciv olsun istediğim için seçtim görseli. :)) Bazıları da izleme ve takibi bırakıyorlar bu tür resimleri görünce anlaşılan. :)))
İnsafsız tost parçası, baya düşündürmüş.:) Çay, her zaman iyi bir kurtarıcıdır.
YanıtlaSilbahce perim,
Silevet, karnım açmış demek ki, tostu bitirince saksı çalışmaya başladı. :))
sizin çaylar belki ama, benimki yaktı geçti. :))
aşk tutkuyu,sevgi içtenliği ifade ediyo aslında..sizin de sevgide karar kılmaniz yerinde olmuş..🙂
YanıtlaSilErtuğrul Yıldırım,
Silevet, tutku: akan zaman içinde tutkalığını yitiriyor galiba, bırakıveriyor sonra. Son kullanma tarihi var sanıyorum. :)
teşekkür ederim. :)