SAYFALAR

Cumartesi, Nisan 14, 2018

Kaşık-53-Aydınlatan Fener

“İki kaşığı yan yana olmayacak kocanın, iki kaşığından birini mutlaka kıracaksın!”

"Aydınlatan Fener"
BÖLÜM-53-

Köyü Aydınlatmaya Gelen Fener

    “Muhtar, dedim ya baştan; açık konuşacağım diye. 
            Bu çocuk bizim çocuğumuz, devletin evladı, kalksın gelsin bu Allah’ın bile ücra bir köşede unuttuğu köye fener olacağım, aydınlık getireceğim diye gelsin ve siz onu öldüresiye dövün, sahip çıkmayın; buraya bunun hesabını almaya geldim. 
        Bu hesap görülecek. Kim bunlar? Bulunacak ve gerekli cezaları verilecek bu devletin öğretmeni uyanmadan da bu iş bitecek muhtar. İyi anlamadıysan söyle, bir daha anlatayım sana!..”
            Komutan gayet kararlı ve aynı zamanda bir o kadar da gergindi. Her an patlayacak, pimi çekilmiş bir el bombası gibi duruyordu muhtarın karşısında, dimdik oturduğu sandalyesinde.
            Muhtar boncuk boncuk ter akıtmaya devam ederken yutkunmaları da hızlanmıştı bu arada. “Anladım komutanım, anladım.  Şimdi daha iyi anladım. Şu yukarıda yatan, doktorun tedavi etmeye başladığı çocuktan bahsediyorsunuz siz.”
            Defterin üzerinde duran elinin birini yana atıp, sandalyesinde az yan dönüp bacak bacak üstüne attı komutan. Yana attığı elini de dizinin üstüne “şap” diye vurarak: “anlamışsın muhtar, doğru anlamışsın. Şimdi söyle bakalım. Bu devletin öğretmenini kim ya da kimler bu hale getirdi biiiiir.  İkincisine geleyim arkasından fazla zaman geçirmeden. Sen bu köyün idarecisi ve muhtarı olarak bu devletin öğretmenini, devletin evladını neden korumadın, koruyamadın? Cevaplar istiyorum senden.”
            Muhtar aha da zırt dedik şimdi diye aklından geçirince yüreği daraldı, yerinden fırlayacak gibi gümbürdüyordu kalbi, söz geçiremiyordu, oracıkta ölse bile hiç canı acımayacaktı. Bir idareci ve muhtar olarak işini doğru dürüst yapamayan biriydi artık. Siciline işlenecekti bu kötü durum köyün de yüz karası olmaya az bir zaman kaldığının farkındaydı. Bir an başı döndü, kendini toparlamaya çalıştı ama olmuyordu, olmuyordu…
            “Komutanım, biraz önce yukarıda doktorla da aynı konuyu konuşuyorduk hemen hemen. Bu çocuk…” dizinin üstünde duran elini havaya kaldırıp avuç içini de muhtara çevirerek sert bir tonla “muhtar, muhtaaar; lafını iyi bil ve ona göre çıkar ağzından. Çocuk diyorsun, o çocuk değil, koskoca devletin kıymetli bir öğretmeni, aydınlatan fener,  fener, anladın mı? Şimdi lafını düzelt öyle konuş…” 
            Komutanın gürleyen gök gürültüsü gibi çıkan sesi kendisine getirdi muhtarı. “komutanım, devletin sevgili ve bir o kadar da kıymetli öğretmeni bizim köye geçen geceye yakın bir zamanda geldi ve bana ilk geldiği akşam oldukça geç bir zamandı. Kısa bir süre konuştuk ‘ben yeni atanan öğretmenim’ dedi ve çok sevindim ben de. Hemen yorgundur, bu kadar yol gelmiş yayan yapıldak diye düşünüp yatacağı köy odasını gösterdim kendilerine ve aç olup olmadığını sorduğumda ‘değilim, biraz uyumak istiyorum, ayakta duracak halim yok muhtarım’ dedi bana ve ben ayrıldım yarın sabah görüşürüz diye.”
                                                                                                                    
Devam edecek...
Görsel: Google Görseller

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Hoş geldiniz.
İlginiz için teşekkür ederim.