SAYFALAR

Cumartesi, Nisan 14, 2018

"Çocukluk işte" deyip geçtiklerimiz

"İçimizi ısıtan şeyler"

 
Çocuk Olmak

                Bu başlığı seçmemin nedeni: Elbette çocukları herkes gibi ben de seviyorum, hem de çok sevdiğimi fark ettim özellikle son yıllarda ve yaş biraz da olsa ilerleyince.
            Her şeyden önce çocukluk, saflık ve temizlik demek gönülden yana. Gönlü geniş ve hiçbir şeyi tutmaz içlerinde; boşaltıverirler ne varsa. İçlerinde ne varsa dışlarında da o vardır adeta.
            Sözü fazla dallandırıp budaklandırmadan, nereden esti diye soranlara hemen söyleyeyim, nereden estiğini.
            Geçenlerde gece vakti bir zamanda kitap okuyordum, bir anda bir çocuk sesi gelmeye başladı kulağıma ama nasıl bir ses; dünya ters dönmüşçesine ağlıyordu çocuk. Bir an dikkatimi verdim, ne olup bittiğini anlayabilmek için. Fakat ağlaması ve kendini yerden yere atışı devam ediyordu. Hiç kimse –yedi, sekiz yaşlarındaki ablası, ninesi, dedesi- evde kim varsa söz geçiremiyor ve bir çare bulamıyorlardı susturmak için.
            Çocuk sevdiğim bir çocuk ve onun da beni sevdiğini biliyorum. Nerede görse beni, önce sesleniyor sonra da ben duyup gülümsediğimde koşturmaca geliyor yanıma, beş yaşlarındaki tıfıl, sevimli kerata. Yanında annesi, ablası veya babası ya da herhangi kim varsa koptuğu gibi yanımda alıyor zaman zaman.
            Dedesinin evine geldiklerinde benim kapımı çalmadan edemez sevimli çocuk. İşin asıl yanı, benim de çok hoşuma gidiyor onun tarafından aranılıp sorulmam. Böylesine saf ve iyi niyetlice bir ilişkimiz var anlayacağınız. Birbirimize içimizden geldiği gibi davranıyoruz. Ne o benim yanımda utanıp sıkılıyor ne de ben onun yanında utanıp sıkılıyorum.
            Neyse, derken kapıları çarpıldı birden “güüüm” diye. O kadar hızlı çarpıldı ki çelik kapı; sarsıntıya ve sese kanarak deprem oldu sandım önce, yerimden hafif de oynadım içgüdüsel olarak. Deprem korkusu malûm, binalar sağlıklı değil; Allah’a emanetiz o yönden.
            Ben elimdeki kitabı bıraktım sehpanın üzerine ve dikkatle dinliyorum aşağıdan gelen sesleri. Bir süre –üç, beş dakika kadar- sürdü sessizlik, mırıldanma ve ayak sürümeye benzer sesler. Herkes de içerideydi o anda. Kimsenin çıtı çıkmıyordu, onlar da ne yapacağını bekliyor olmalılar diye geçirdim aklımdan.
            Başlangıçta yüzde yüz haklı olarak görüyordu çocuk kendini ama kapının dışında kalınca veya bırakılınca, ne halin varsa gör diye; düşünmeye başladı mırıldanmalar, sıksamalar, burun çekmeler arasında.  Tahminimce kapı eşiğine oturdu kısa bir süre. Kapıyı da çalmıyordu geriye girmek için.
            Aşağıya inmeyi düşündüm bir an ama sonradan karar değiştirdim, ailenin çocuk eğitimi meselesiydi durum ve benim karışmam hiç de hoş olmayacaktı ve belki de çocuk beni görünce şımaracaktı, daha fazla eziyet etmesine neden olacaktım gecenin geç vaktinde. Herkesin canı burnunun ucunda zaten anlaşıldığı durumda. Yoksa neden kapı dışarı olsun çocuk.
            Kapının açıldığını belli eden bir ses duydum ve sevindim çocuk adına. Kulaklarım onlardaydı, ablasıydı kapıyı açan. Başka bir ses yoktu ablasından başka. Ne söylediğini anlamadım ama ablası ne dediyse bir anda her şey tersine döndü ve önce çocuk başladı alabildiğine gülmeye –arada burnunu da çekiyordu- arkasından ablası başladı gülmeye. Birlikte olanca içtenlikleriyle gülmeye devam ettiler bir süre.
            Ablasının yaptığı işe yaramıştı, diğerleri de geldiler gülme seslerini duyunca ve hiçbir şey olmamış gibi çocuk, ablası, dedesi ve ninesi birlikte gülüştüler ve içeriye geçtiler.
            Bu durumu oldukça düşündüm kendi kendime. Duygulandım da oldukça ve çocuk olabilmeyi o kadar çok istedim ki içimden, her şeyin bir anda yok oluvermesi, bütün bulutların silinip gitmesi ve gökyüzünün mavi berraklığının görünmesi ne kadar hoş olurdu.
            İşte, yetişkinlik böyle değil. Yetişkinlik çok katı, yetişinceye kadar model aldığımız örneklere benzemek için o kadar çok çaba sarf ediyoruz ki, sonunda bir başka kişi olup çıkıyoruz ortaya. Bir ben değil bu herkes aynı durumda üç aşağı beş yukarı.
            Hepimiz bu yüzden çocukluk özlemi çekmiyor muyuz, çocuklaşmak istemiyor muyuz arada bir. Çocuğun kapı eşiğinde oturup düşünmesi yaptığını veya o duruma neden olabilecek davranışını ve küçücük bir dokunuşla –ablası- hatasını anlaması ve geriye dönüş yapması; hangi yetişkinin bedel ödetmeden yaptığı bir davranıştır.
            Yetişkinlikte bedeller ödenir daima, bedelleri ödeyen de alanda yalnızca yetişkinler olmuyor elbette o bedelleri zaman zaman çocuklar ödüyor. Çok az ana, baba çocuğuna karşı davranışlarını gözden bile geçirmiyor hiç. Ben yaptım, oldu mantığı içinde olup gidiyor her şey ve çocuklar da bu durumu model alınca oluyor olanlar sonra da.
            Her zaman içimizdeki çocukla konuşabilmek dileği ve hevesiyle yazımı tamamlamak istiyorum. Daha fazla yazarsam parçalara bölmek zorunda kalacağım sizleri sıkmamak için okurken.
            Hoşça kalın, çocukça kalın
                                                                                         13.04.18 –Halil Gönül

Görsel: Google Görseller

6 yorum:

  1. Çocukluk çok güzel, çok masum.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Berlin Berlin,
      evet, maalesef yetişkinlik için aynı şeyi söyleyemiyoruz ne yazık ki! :(

      Sil
  2. Ne güzeldir çocuk olmak, masum ve sevecen. Anlık yaşanan duygu halleri..

    YanıtlaSil
  3. Komşunuzun çocuğuyla ilgili anlattığınız hikâye çok güzelmiş, çocuk olmak varmış bu hayatta 😊

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Saadet Sezer,
      evet, evet. keşke çocuk kalabilmeyi keşfedebilse insanoğlu.

      Sil

Hoş geldiniz.
İlginiz için teşekkür ederim.