“İki kaşığı yan yana olmayacak kocanın, iki kaşığından birini mutlaka kıracaksın!”
Kaçan Deli Oğlan, Aranıyor
Çavuş, mangasını topladı ve
her birine görevler verdi ne yapmaları gerektiğini anlatarak, dağıldılar köy
içine.
Köy içini taradıktan sonra araziye çıkacaklardı. Köy içinde saklanabilme imkânı fazla yoktu. Çavuşun aklından geçenler çoğalmış ve bir an önce çevreyi taramanın önemi ortaya çıkmıştı.
Köy içini taradıktan sonra araziye çıkacaklardı. Köy içinde saklanabilme imkânı fazla yoktu. Çavuşun aklından geçenler çoğalmış ve bir an önce çevreyi taramanın önemi ortaya çıkmıştı.
Durumu duyan köylülerden
de katılmalar başladı aramaya. Ay çıkmış tepeden, aydınlatmaya başlamıştı her
yanı. Gündüz gibiydi ortalık. İğne bile düşmüş olsa parlayacaktı görün beni diyerek.
Bir anda kalabalık arttı çevrede. Bağrışmalar duyulmaya başladı. “ben de
geliyorum bekleyin” sesleri çoğalarak devam ediyordu.
Çavuş bağırdı: “sakın ola
bir tiske bile vurmayacak kimse çocuğa, iyi duydunuz mu beni. Bulan, gören
olursa hemen en yakınındaki askere haber verecek o kadar. Gerisi bize ait.
Aklınızdan sakın çıkarmayın bu dediklerimi. Anlaşıldı mı?” avazı çıktığı kadar
bağırmaya devam ederek söylemişti söylediklerini.
Komutan, Hüsniye’yi
çağırttı muhtara. Hüsniye, kapıyı parmaklarıyla vurarak “gel” sesini duyunca
girdi içeriye. Komutanı görünce şaşırdı önce. “Hoş geldiniz” dedi ve ellerini
önünde birleştirip başını öne eğerek dikildi kapattığı kapının arkasında.
“Söyle kızım bana, okulda
olanlardan ne hatırlıyorsan anlat bana hiç çekinip sakınmadan. Tüm ayrıntıları
bilmek istiyorum. Neler oldu temizlik ve tamirat yaparken okulda? Kim neler
konuştu, bir sataşma oldu mu? Ya da senin dikkatini çeken her hangi bir şey
oldu, yaşandı mı orada?..”
Hiç istifini bozmadan
ayakta dikilen Hüsniye ağzını açacaktı ki komutan yumuşak ve sevecen bir ses
tonuyla: “şöyle otur kızım, ayakta kalma, gel bakayım şöyle karşıma. Şimdi
anlatabilirsin.” Dedi biraz öne eğilip Hüsniye’nin suratına bakarak.”
Hüsniye’nin diyecekleri
çok önemliydi kendisi için, can kulağıyla Hüsniye’yi dinliyor, hiçbir şeyi
kaçırmak istemiyordu. Hatta Hüsniye’nin ağzından çıkan kelimelerin vurgularına
bile dikkat ediyordu. Bir anda “Dur dur, orada dur!” dedi doğrularak oturduğu
sandalyesinde.
“kim kiminle sataştı,
neden?”
Duruma şaşıran Hüsniye
anlatmaya devam etti. “Deli oğlan denilen çocuk da bizimle birlikte çalıştı her
gün taa başından beri. Deli oğlan dediklerine bakmayın siz deli meli değildir
o, yalnızca deliymiş gibi davranmak hoşuna gider, deli dolu davranır hiçbir
şeye acımaz, hiçbir şey düşünmez.”
Göğsü inip çıkmaya başlar
Hüsniye’nin, derin derin nefesler alıp vermeye başlar birden. En son
bitireceğimiz gündü. Bu deli denilen çocuk, öğretmene kürekle vurmaya çalıştı
birden. Ben de küreği alıp elinden, bir güzel marizledim.
Kafasını kıracaktım ama korktum, kıçına vurdum elinden aldığım kürekle. Kaç kere vurdum bilmiyorum ama yerdeydi zaten sinirim geçtiğinde. Zorla yağa kalktı ve okulun kapısından çıkarken geriye dönüp ‘göstereceğim hepinize!” diyerek aksayarak kaçtı oradan. Azanın birinin karısı da vardı bizim yanımızda. Onlar da kızdığı için onun hal ve hareketlerine bir şey dememişlerdi benim yaptığıma hatta ‘eline sağlık kız, sen deliden de deliymişsin be!” diye bana takılmışlardı.”
Kafasını kıracaktım ama korktum, kıçına vurdum elinden aldığım kürekle. Kaç kere vurdum bilmiyorum ama yerdeydi zaten sinirim geçtiğinde. Zorla yağa kalktı ve okulun kapısından çıkarken geriye dönüp ‘göstereceğim hepinize!” diyerek aksayarak kaçtı oradan. Azanın birinin karısı da vardı bizim yanımızda. Onlar da kızdığı için onun hal ve hareketlerine bir şey dememişlerdi benim yaptığıma hatta ‘eline sağlık kız, sen deliden de deliymişsin be!” diye bana takılmışlardı.”
Görsel: Google Görseller
Bu bölüm de güzeldi. Devamını takipteyim. 😊
YanıtlaSilBerlin Berlin,
Silteşekkür ederim. iyi okumalar. :)