SAYFALAR

Pazartesi, Nisan 16, 2018

Kelime ve Cümlelerin Dansı

Uyurgezer

Kelime ve Cümlelerin Dansı

                İşler değişti anlaşılan; başa iş mi aldım ne?  Başımı yastığa koyar koymaz kelimeler, cümleler uçuşmaya başlıyorlar tepemde. Bazen öyle oluyorlar ki, ay halt etmiş yanlarında, fırıl fırıl dönüyorlar kafamın etrafında.
            Sokağa çıkıyorum aynısını yapıyorlar, tuvalete kalktığımda da yapmaya başlayınca tepemin tası atıverdi birden, “yatın ulan, yatmıyorsanız da oturun oturduğunuz yerde, bir daha karşımda görmeyeceğim sizi” dedim, dedim demesine ama benimle dalga geçer gibiydiler. Hiç de tınlamadılar benim dediğimi hatta hiç duymadılar belki de.
            Daha sesli söyledim dönmeleri, koşuşturmacaları dursun diye, hiç olmazsa tuvalete bari rahat gireyim. Nerdeee, sen misin diyen. Konuşa konuşa, kavga çıngar girdim tuvalete.
            Aklımdan hiçbir şey geçirmemek dedim kendi kendime. Bunların tek düşmanı bu olur, düşünmemek. Çözüm basit de, bir de becerebileceği bulabilsem iyi olacak. “düşün düşün boktur işin” aklımdan geçiverince dilimden de düşüverdi donu sıyırıncaya kadar.
            Kapı vurulmaya başladı epeyce zaman geçince. İlk duyduğumda kapı tıklatma sesini, irkildim birden. Gaipten geliyor ses sandım. Kendimi yokladım, hafızam falan yerinde mi diye kendimi tarttım. Yok, yok, gayet iyiyim ben.  Anlaşılan dışarıdaki iyi değil diye düşünüp çıktım tuvaletten ama kimse yoktu kapının önünde. Her iki yana baktım, yoktu kimse.
            Kendimden şüphe etmeye başladım tekrar. Sağımı solumu çimdikledim, acı duyabiliyordum ama sorun neydi o zaman?
            Mutfağa geçip bir bardak su doldurdum damacanadan. İçtim, içim de serinledi. Haydi yatağa, dedim kendi kendime. Koşar adım gittim uykum iyice kaçmasın diye, daha giderken de yumdum gözlerimi. Sen misin gözlerini yuman. Aman, güm diye vurdum kapıya kafayı.
            Alnım acıyordu ama burnum da acımaya başladı arkasından. Nasıl vurabildiğimi düşünmeye başladım bu sefer de. Haydi, alnını vuruyorsun, burnun işi ne orada. Demek ki uzun, alnından önce mi gidiyor ne?
            Olsun, oldu nasılsa olan. Daha fazlasından kaçınmak için tek gözümü azıcık açtım, yatağı bulabildim ve hemen attım kendimi, kurtlardan kaçan kuzunun saklandığı gibi. Yorganı çekip kafama ve sıkabildiğim kadar sıktım gözlerimi.
            Nasıl olduysa ezan okunmaya başladı. Önce öğlen ezanı aklıma geldi ama kendimi engelledim düşünmemek için ve sabah ezanı olduğu konusunda ikna ettim kendi kendimi. Başımı kaldırıp camdan dışarıya bakmaya üşendim. Sabahın körü daha diye yine bastırdım kafamı yastığa.
            Kolay kolay başımı örtmem yaz kış ama bu gün nasılsa örtmüşüm işte. Kapı gümlemeye başladı yine. Tuvalet geldi hemen aklıma. Aldırış etmedim önce. Birkaç dakika geçti yine tıklamaya başladı kapı. Birkaç cılız tıkıltıydı bu sefer. Hah dedim içimden, sesler zayıflıyor gitgide, kesilecek biraz sonra. Rahatladım. Sabahın köründe kim çalardı kapıyı.
            Yorganı biraz açtım kafamın üzerinden, gün ışımış iyice, her taraf günlük güneşlik olmuş. Karnım da zil çalıyor durmadan. Mutfağa koşturdum, karnımın sesini kesmek için. Masanın üzeri dağınık, millet kahvaltısını yapmış, gitmiş.
            Kalanlarla da ben idare ettim. Masayı topladım, silip temizledim. Kafamın içi karman çormandı bu arada. Tuvalet, tıkıltılar, benim nerede yattığım… Bir sürü daha soru oluştu kafamın içinde. Burnumu yokladım aklıma gelesiye ama burnum yerindeydi ve eski büyüklüğündeydi, aynaya baktığımda. Alnımda az bir şişlik vardı, biraz morarmış sanki.
            İş ikindin herkes eve geldiğinde ortaya çıktı milletin bana bakıp bakıp gülüşmesiyle.  “baba anam seni yataktan mı kovdu gece. Ama seni takdir ettim ya, epeyce mücadele vermişsin anlaşılan; kafa göz yani. Ha ha ha’”
            Aval aval herkese bakmaya devam ettim sesimi çıkarmadan ama sinirlerim de gerilmeye başlamıştı bu arada.  Sıpanın anası da kıs kıs gülmeye başladı sıpasıyla bakışmalar eşliğinde.  “geldiler mi yine seninkiler gece gece?” dedi anası oğluna bakarak, göz attığını fark ettim de oğlana dönüp “söylesene sıpa, ne sustun?”
            “affedersin baba yaa! Şaka yapmak istedim de, çok komikmişsin gece, anam anlattı da kasıklarım şişti be. Ama helal olsun gerçekten yataktan atılmamak için elinden gelen gayreti göstermişsin ama… “ başını çevirdi gülüşünü bana çaktırmamak için.
            “Babacığım, bak sana söz veriyorum, anam da duysun, bir daha öyle bir girişimi olduğu zaman anamın, alo de ben hemen yanındayım, tamam mı? Aslan babam benim.”
            “ne diyorsunuz siz yahu, ne mücadelesi, ne yataktan kovulması?”
            “oğlum, baban uyurgezerliği tutmuş bu gece, kapılarla güreşmiştir.  Ben de uyandığımda sabah ezanında yoktu yanımda, gittiğinde bir yerlerde uyuyup kalmış. Sabah da kıyamadım, pek güzel rüya görüyordu anlaşılan, koltuğu tekmeleyip duruyordu salonda. Şükrettim halime, ya beni tepiyor olsaydı o halde, vay halime, birkaç kırığım olurdu her halde.”
Yine gülüşmeye başladılar ana oğul.  15.04.18 – Halil Gönül

Görsel: Google Görseller

4 yorum:

  1. Merhabalar yazınız gayet başarılı bu arada blog dünyasında yeniyim hepinizi davet edip bloglarıma bakmanızı rica ederim. Bu arada sizi GFC den takibe aldım banada beklerim.
    cagdasipekk.blogspot.com

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çağdaş İpek,
      teşekkür ederim. görüşmek üzere. :)

      Sil
  2. çok güzel yazmışsınız, şiir gibi akıp gidiyor.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Sinan ACAR,
      teşekkür ederim, bu güzel iltifat ve değerlendirmeniz için. :)

      Sil

Hoş geldiniz.
İlginiz için teşekkür ederim.