Uyurgezer |
Kelime ve Cümlelerin Dansı
İşler değişti anlaşılan; başa iş mi
aldım ne? Başımı yastığa koyar koymaz
kelimeler, cümleler uçuşmaya başlıyorlar tepemde. Bazen öyle oluyorlar ki, ay
halt etmiş yanlarında, fırıl fırıl dönüyorlar kafamın etrafında.
Sokağa
çıkıyorum aynısını yapıyorlar, tuvalete kalktığımda da yapmaya başlayınca
tepemin tası atıverdi birden, “yatın ulan, yatmıyorsanız da oturun oturduğunuz
yerde, bir daha karşımda görmeyeceğim sizi” dedim, dedim demesine ama benimle
dalga geçer gibiydiler. Hiç de tınlamadılar benim dediğimi hatta hiç duymadılar
belki de.
Daha sesli
söyledim dönmeleri, koşuşturmacaları dursun diye, hiç olmazsa tuvalete bari
rahat gireyim. Nerdeee, sen misin diyen. Konuşa konuşa, kavga çıngar girdim
tuvalete.
Aklımdan
hiçbir şey geçirmemek dedim kendi kendime. Bunların tek düşmanı bu olur,
düşünmemek. Çözüm basit de, bir de becerebileceği bulabilsem iyi olacak. “düşün
düşün boktur işin” aklımdan geçiverince dilimden de düşüverdi donu sıyırıncaya
kadar.
Kapı
vurulmaya başladı epeyce zaman geçince. İlk duyduğumda kapı tıklatma sesini,
irkildim birden. Gaipten geliyor ses sandım. Kendimi yokladım, hafızam falan
yerinde mi diye kendimi tarttım. Yok, yok, gayet iyiyim ben. Anlaşılan dışarıdaki iyi değil diye düşünüp
çıktım tuvaletten ama kimse yoktu kapının önünde. Her iki yana baktım, yoktu
kimse.
Kendimden
şüphe etmeye başladım tekrar. Sağımı solumu çimdikledim, acı duyabiliyordum ama
sorun neydi o zaman?
Mutfağa geçip
bir bardak su doldurdum damacanadan. İçtim, içim de serinledi. Haydi yatağa,
dedim kendi kendime. Koşar adım gittim uykum iyice kaçmasın diye, daha giderken
de yumdum gözlerimi. Sen misin gözlerini yuman. Aman, güm diye vurdum kapıya
kafayı.
Alnım
acıyordu ama burnum da acımaya başladı arkasından. Nasıl vurabildiğimi
düşünmeye başladım bu sefer de. Haydi, alnını vuruyorsun, burnun işi ne orada.
Demek ki uzun, alnından önce mi gidiyor ne?
Olsun, oldu
nasılsa olan. Daha fazlasından kaçınmak için tek gözümü azıcık açtım, yatağı
bulabildim ve hemen attım kendimi, kurtlardan kaçan kuzunun saklandığı gibi.
Yorganı çekip kafama ve sıkabildiğim kadar sıktım gözlerimi.
Nasıl
olduysa ezan okunmaya başladı. Önce öğlen ezanı aklıma geldi ama kendimi
engelledim düşünmemek için ve sabah ezanı olduğu konusunda ikna ettim kendi
kendimi. Başımı kaldırıp camdan dışarıya bakmaya üşendim. Sabahın körü daha
diye yine bastırdım kafamı yastığa.
Kolay kolay
başımı örtmem yaz kış ama bu gün nasılsa örtmüşüm işte. Kapı gümlemeye başladı
yine. Tuvalet geldi hemen aklıma. Aldırış etmedim önce. Birkaç dakika geçti
yine tıklamaya başladı kapı. Birkaç cılız tıkıltıydı bu sefer. Hah dedim
içimden, sesler zayıflıyor gitgide, kesilecek biraz sonra. Rahatladım. Sabahın
köründe kim çalardı kapıyı.
Yorganı
biraz açtım kafamın üzerinden, gün ışımış iyice, her taraf günlük güneşlik
olmuş. Karnım da zil çalıyor durmadan. Mutfağa koşturdum, karnımın sesini
kesmek için. Masanın üzeri dağınık, millet kahvaltısını yapmış, gitmiş.
Kalanlarla
da ben idare ettim. Masayı topladım, silip temizledim. Kafamın içi karman
çormandı bu arada. Tuvalet, tıkıltılar, benim nerede yattığım… Bir sürü daha
soru oluştu kafamın içinde. Burnumu yokladım aklıma gelesiye ama burnum
yerindeydi ve eski büyüklüğündeydi, aynaya baktığımda. Alnımda az bir şişlik
vardı, biraz morarmış sanki.
İş ikindin
herkes eve geldiğinde ortaya çıktı milletin bana bakıp bakıp gülüşmesiyle. “baba anam seni yataktan mı kovdu gece. Ama
seni takdir ettim ya, epeyce mücadele vermişsin anlaşılan; kafa göz yani. Ha ha
ha’”
Aval aval
herkese bakmaya devam ettim sesimi çıkarmadan ama sinirlerim de gerilmeye
başlamıştı bu arada. Sıpanın anası da
kıs kıs gülmeye başladı sıpasıyla bakışmalar eşliğinde. “geldiler mi yine seninkiler gece gece?” dedi
anası oğluna bakarak, göz attığını fark ettim de oğlana dönüp “söylesene sıpa,
ne sustun?”
“affedersin
baba yaa! Şaka yapmak istedim de, çok komikmişsin gece, anam anlattı da
kasıklarım şişti be. Ama helal olsun gerçekten yataktan atılmamak için elinden
gelen gayreti göstermişsin ama… “ başını çevirdi gülüşünü bana çaktırmamak
için.
“Babacığım,
bak sana söz veriyorum, anam da duysun, bir daha öyle bir girişimi olduğu zaman
anamın, alo de ben hemen yanındayım, tamam mı? Aslan babam benim.”
“ne
diyorsunuz siz yahu, ne mücadelesi, ne yataktan kovulması?”
“oğlum,
baban uyurgezerliği tutmuş bu gece, kapılarla güreşmiştir. Ben de uyandığımda sabah ezanında yoktu
yanımda, gittiğinde bir yerlerde uyuyup kalmış. Sabah da kıyamadım, pek güzel
rüya görüyordu anlaşılan, koltuğu tekmeleyip duruyordu salonda. Şükrettim
halime, ya beni tepiyor olsaydı o halde, vay halime, birkaç kırığım olurdu her
halde.”
Yine gülüşmeye başladılar ana
oğul. 15.04.18 – Halil Gönül
Görsel: Google Görseller
Merhabalar yazınız gayet başarılı bu arada blog dünyasında yeniyim hepinizi davet edip bloglarıma bakmanızı rica ederim. Bu arada sizi GFC den takibe aldım banada beklerim.
YanıtlaSilcagdasipekk.blogspot.com
Çağdaş İpek,
Silteşekkür ederim. görüşmek üzere. :)
çok güzel yazmışsınız, şiir gibi akıp gidiyor.
YanıtlaSilSinan ACAR,
Silteşekkür ederim, bu güzel iltifat ve değerlendirmeniz için. :)