“İki kaşığı yan yana olmayacak kocanın, iki kaşığından birini mutlaka kıracaksın!”
“Hatırladım, hatırladım!” diyerek koşturmaya başladı, Muhtar
“Hatırladım, hatırladım!”
diye bağırarak koşturmaya başladı muhtar, muhtarlık odasına doğru.
Meydandakiler de şaşırdı muhtarın bu durumuna, gülüşmeler yükseldi bir anda.
Muhtarın ayakları kanatlanmıştı da uçuyordu adeta.
Komutan karşısında muhtarı
çok heyecanlı görünce: “hayır olsun
muhtar, ne bu telaşın?” dedi. Odanın gaz lambası yanmış ama camı isli
olduğundan pek de iyi aydınlatmıyordu odayı. Masanın üstündekiler zar zor
seçiliyorlardı.
“Okulda temizlik ve
tamirat yapmışlardı, komutanım, hatırladım, ben de kısa bir süre yardım edip
başka bir iş çıkmıştı da ayrılmıştım yanlarından. İki gün çalıştılar okulda
azanın birisi ve Hüsniye kızımız da vardı aralarında; kendisi yardım etmek
istemişti hatta, okul diye. Öğretmenin
de gelmesine çok sevinmişti, atta aza bana geldiğinde o akşam: ‘Hüsniye kız da
diploma alacakmış muhtar’ demişti bana da nasıl olacakmış o? Diye sormuştum
azaya ve gülmüştü dalga geçerek. Çünkü okulu bırakalı çok oldu onlar. Ne
zamandır öğretmen gelmedi bizim köye. Gelenler de ya bıraktılar ya da bir süre
sonra tayinleri çıktı başka yerlere…”
“Yaşşa be muhtar, çok işe
yarayacak bu hatırladığın şeyler, dur bakalım, anlayacağız biraz sonra; hele
bir toplansın şu millet!” diyerek elini
sağ bacağına vurdu şap” diye ses çıktı. Muhtar, iyi bir iş yaptığına inanan
komutanın dediklerinden sonra sevinçle döndü geriye ve kalabalığın arasında
bazılarını arıyormuşçasına yüzlerine bakmaya çalışarak dolaştı aralarında sönük
ayışığı altında.
Karşı sokaktan, birden bir
aydınlık yayılmaya başladı ve gitgide yakınlaşıyordu yavaş yavaş. Arada bir
sağa sola sallanarak gelen aydınlığa bakıyordu toplananlar. “tamam, muhtar tamam, buldum gömleğini löküsün” dedi ışığın arkasından bir ses. “as şu direğe,
ben komutana haber vereyim” diyerek tekrar geldiği muhtarlık odasına döndü
muhtar. Bir iki basamak çıkınca geriye döndü bir an: “var mı gelemeyen, eksik
var mı eksik?” diye sormayı ihmal etmedi son anda.
Geriye dönüyordu ki: “var
muhtar, tıfıl Necip’in deli oğlan yok.” Deyince kalabalıktan bir ses, tekrar
geriye dönüp: “Tıfıl necip burda mısın?” bir anda herkes tıfıl Necip’i aramaya
başladı aralarında. “he, burdayım mıhtar burda.” Deyince “deli oğlan niye
gelmedi?” diye sordu muhtar. “hasta, hasta, ateşi vardı bir iki gündür, bu gün
arttı eyice. Yatıyo yorgan döşek evde.”
“Eyi bakalım, ben komutana
söylerim yine de bilsin diye.” Dönüp adımlarını hızlandırarak ilerledi.
“Komutanım, bir çocuğun haricinde herkes tamam meydanda. Löküs de geldi,
apaydınlık dışarısı.” Dedi işini yapmış olmanın kendisine verdiği gururla.
Görsel: Google Görseller
Okurken kendimi köyde gibi hissettim Halil Bey. Temiz kalpli insanların arasında. Şehir yaşamı maalesef hiç hoşuma gitmiyor, hele ki İstanbul'dan çıkıp gitmek en büyük hayalim.
YanıtlaSilEce Hanım, al benden de o kadar. bazen o kadar bunalmışlık hissediyorum ki, kuş rüzgar, ve kuş seslerinden başka bir şey duymak istemiyorum. Altı ay öncesine kadar sakin bir bölgeydi oturduğum bölge ve yeşillikti çevre. her an sokağa çıktığında komşular -kadın, erkek, çocuklar- denk geliyorduk. Son altı ayda çevremizde onlarca bina yapıldı yeni ve çevre kapandı. Evin arka bahçesinde ve komşularda olan ikişer üçer ağaçlar kaldı geriye ve bir gün kalktığımda ilk çiçek ve yaprakları açmaya başlamış. hiç hayatımda hissetmediğim şekilde hasret ve rahatlık hissettirdi o çiçek ve yeşillikler. İşte o günden sonra bunalgınlığım daha da artarak devam etti. :)
Sil