İçten Gelen Sesler-1
"Kimsin Sen?" |
"Kimsin Sen?"
İnsanı
dışı sussa bile içi neden hiç susmaz? Durmadan vır vır, vır vır da vır vır eder
durur hep kendi bildiğine. Ne zaman ne yapacağı, neyi nereden çıkaracağı belli
olmuyor hiç. İnsanın içindeki fırtınalar neden her an değişir durur, bazen
yağmur, bazen kar, bazen bahar… falan
derken insanı kılıktan kılığa sokar?
Neden
cevaplanamayan sorular varmış gibi olur, hâlbuki tüm sorulara cevap vardır
ağızda ve kafanın içinde. Gerçek mi değil mi, düşünmek zorunda kalır insan
bazen. Bazen ne yaptığını, ne yapacağını bilmez halde kalırsın, elden ayaktan
düşersin. Bu düşüş hiçbir düşüşe benzemez, hiçbir yerin soyulup, sıyrılmaz ama
oluk oluk kan akıyormuşçasına kansız kalıp can kesilir bedeninde. Bir an bile
olsa karar verip bir şey yapmak istersin bir elektrik çarpması olur sanki ve
bir anda da hiçbir neden yokken olduğun yerde birden yön değiştirir fırtına.
Anlaşılır gibi değildir bu duygular. Anlarsın, her şey kontrolünde sanırsın ama
hiçbir şeyi kontrol edemediğini anlarsın aynı anda.
Kendini
tanımaya çalışırsın, halbuki bildiğin birisindir. Her zaman da bildiğini
düşünmüşsündür. Sebep ve sonuçlar vardır elinde yaptığın ettin dediğin her şeye
dair. Kaya kadar sağlam durursun kendi karşında ama ne kaya vardır ortada ne de
elle tutulur bir madde. Toz dumandır, sistir ortalıkta dolaşan. Göz gözü görmez
olur bazen de afallarsın kendine sorarken neler oluyor? diye.
Olan
bir tek şey vardır aslında kafanın içindeki hormonal dengelerde gelgitler yaşıyorsundur.
Kendine ait bir bedende ve kendine ait bu bedende olup bitenlere de gücün
yetmez. Kendini ne bırakabilirsin ne de kendinle savaşa devam edebilirsin.
Bitkinlik, yorgunluk ve bıkkınlık hisseder kendini salıvermenin daha uygun
olduğunu kendine anlatmaya çalışırsın.
Aslında
kendine anlatmaya çalıştığın, kötü şeyler olacağı ve ne olacaksa olsun
karşılamaya hazır olmaya hazırlamak için biraz teslim olmuş gibi yapıp aklın
sıra aklını kandırmaya çalışırsın, hepsi budur.
Peki,
hepsi buysa eğer neden olacaklardan korkuyorsun? Olsun ne olacaksa? İşte bunu
söylemek laf olarak kolay ama olacaklara tahammül ve dayanabilme gücünü
kendinde bulamayarak durmadan içinde bulunduğun kabuğunu büzer durursun
büzdükçe büzülür ve her büzülüşte biraz daha büzülür, kıprayacak bir halin
kalmaz bu sefer de.
Nefes
almaya bile zorlanmaya başlarsın. Ölüm çok kolaydır bunların ve bu gelgitleri
yaşamanın yanında ama ölemezsin de. İşin kötü yanı da budur aslında. Ölümden
korkar herkes, canına tak etse bile. Bu durum öyle tak etme falan değil.
Hiç kimse hiçbir şey yapmadan olup bitiyor her şey. Yapayalnız, ıssız bir evde
ya da mağarada ne fark eder, tek başınasındır zaten. Kimseyi suçlayıp bahane
uyduracak bir durumun da yoktur.
Kendinle
baş başa olmak bu olsa gerek. Kendinle başa çıkmaya çalışmak bu olsa gerek.
Kendini ikna etmeye, bir şeye, ne olursa, herhangi bir şeye inandırmaya
çalışmak. İnanmak, inanmış gibi yapmak, inanıyor gibi durmak, durmaya çalışmak
ve daha neler neler.
Anlamlı,
anlamsız bin bir kelimeleri seyretmek hafızanda dans edişlerini. Bazıları halay
çeker bazıları zeybek oynar bazıları çökertme bazıları gıygıdı çalar falan. Cümbüş
vardır, panayırdır kafanın içi, karnının içinde davullar, zurnalar, klarnetle
kemanlar daha bilemediğin adını bile duyamadığın bir sürü alet sesi vardır.
Uyumlu, uyumsuz fark etmez, dinleyeni, seyircisi var mıdır, yok mudur çalar
dururlar. Bazen şefleri de yoktur başlarında, başıboş zırt atarlar her yerde.
O
davulun sesi uzaktan hoş gelir derler ya hani, yakınında olması bir daha başka
zıngırdatır karnının içini. Öyle hoş moş da değildir uzaktan da gelse, yakından
da gelse. Zaman desen en azılı düşmanın olmuştur çoğu zaman. Gülmeyi, kahkaha
atmanın nasıl olduğunu merak etmeye başlarsın, unutmuşsundur
hissettirdiklerini. Yüz kasların da hiç oralı değildir, gülümseme belirtisi bile
göstermezler.
Ola
ki, duygulandıran bir durum görürsün, sevgi, şefkat hatta acıma vardır gördüğün
manzarada. Ağlamak gelir içinden ama ağlamakta bile zorlanır, tıkanırsın grip,
nezle olmuş gibi. Yalnızca nemlenebilir gözlerinin içi. Damlasa şakır şakır
rahatlayacakmış gibi his gelir bir anda ama zorlarsın kendini, fayda etmez,
gözler de düşmanlık eder sana salıvermezler damlalarını, tutarlar sımsıkı.
Sanki bulunmaz hazine.
Ağlamayı
kandırmaya çalışırsın ağlıyormuş gibi yaparak, tıkanan burnunu sımkırarak,
tıkanan genzini açmak için derin nefes almaya çalışarak. Razı olacakmış gibi
yapar hain gözler ve bırakmaz yine de birer damla bile. Bir damla gözyaşından
ne olur ki, aslında öyle demiyor işte gözler, inatla bırakmıyorlar birer damla
bile, bırakıverseler rahatlama hissedeceksin gibi hissedersin.
Umudun
kalacağına emeğin kalsın dersin ve denersin bir daha, bir daha. Olmuyordur,
olmuyordur, cimri, hain gözler salmıyorlardır yaşlarını. Hapsine, zindanına
tıkmışlardır o damlaları. Kim bilir belki onlar da başka yerlerden taşındığı
için ya da kaynağı zayıftır onun için kıymetlidir o kadar. Yoksa neden o kadar
sıkı tutsun gözler o yaşları.
01.05.18
Halil Gönül
Görsel: Google Görseller
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Hoş geldiniz.
İlginiz için teşekkür ederim.