SAYFALAR

Cuma, Mayıs 04, 2018

Pazar Gözlemim-50-Kovalayan Yaban Domuzlarından Nasıl Kurtulunur?

Yaban Domuzu

Satır Araları ve Yaban Domuzları

                 İnsanın yaptığı, söylediği veya ima ettiği hiçbir şey sebepsiz değildir, sebepsiz gibi görünenlerin bile altında mutlaka bir sebep vardır.
         İnsanlar bazen olmasını, olduğunu görmek istediği şeyleri söyleyebilirler samimi bir şekilde. Açıktır her şey. Karar verilir düşünülüp değerlendirildikten sonra; katılınır veya katılınmaz söyleyene. Yapılır veya yapılmaz söylenenler. Söyleyen de kendine göre durumu değerlendirir ve sonraki hamlesini yapar. Bu durum devam eder gider. Herkes kendi kararlarının sorumluluğunu da almaya devam eder. Kimsenin kimseye bir şey demeye hakkı olmaz olacakların sonunda.

                Bazen, söylemek istenilen açık değildir ve perdelenir karşı taraf tam olarak anlamasın durumu diye ve yalnızca onların duymak isteyecekleri söylenir biraz süslenerek. Amaç istenilen şeye karşıdakileri yönlendirmektir. Genellikle pazarlama ve siyaset stratejisi olarak kullanılır görünen kadarıyla ama kişisel çıkar peşinde olanlar tarafından da kullanılan genel bir durumdur bu.
                Söylenilen şeyler başkalarının dikkatini çeker bazılarının daha fazla dikkatini çeker hiç düşünüp değerlendirmeden harekete geçerler ve sonuçlarını da görürler. Bazıları üzerinde biraz çalışır ve arkadaki ima edilen amacı görür ve isterse adımını atar ve sorumluluğunu alır, bazen de katılmayarak karşısında durmaya çalışırlar, başkalarının zarar görmesini engellemek için. İşte bu durumda çatışma başlar isteyen ve engel olanlar arasında.
                Bazen de o kadar safane şeyler söylenir, ima edilir veya yapılır ki, ilk anda öylesine söylenmiş sözlerdir aslında. Hiçbir art niyet veya çıkar unsuru yoktur söyleyenin veya davrananın. Şaklabanlık, şaka olsun diye yapılır genellikle.  Ama böyle olması karşıdakilerin bazıları tarafından hiç de öyle algılanmaz ve karşı bir şaka yapıştırılır hemen. Bir anda değişiverir hava. “Ne oluyor, benim böyle bir niyetim ve amacım yoktu” ya döner durum.
                Basit bir örnek: Üniversite sıralarında otururken bir gün, üç beş arkadaş kendi aralarında şakalar yapıp gülüşürlerken içlerinden birisi –ben- Almanca “ben okula gidiyorum” der ve o anda diğerlerinden biri yüzüne bakarak “anladık, anladık Almanca da biliyorsun!” olur.
                Evet, Almanca söyleyen okul yıllarından çat pat İngilizce biliyor ve diğerleri de aynı şekilde İngilizce biliyor ama söyleyen kısa süreli Almanya’da bulunmuştur geçen yaz tatili süresinde. Almanca ile İngilizce arasında kelime benzerlikleri çok olduğundan Almanca ’ya adapte olmak kolay olmuştur özellikle günlük yaşamın içinde olması da işi çok kolaylaştırmıştır. Biraz da gramer kitaplarını karıştırdıktan sonra biraz daha kolaylaşmıştır öğrenmesi. Hatta İngilizce’yi bırakmayı bile düşünmüştür, Almancanın bu kadar kolay öğrenildiğini sanınca.
                İşte o söylenen Almanca “ben okula gidiyorum” laf olsun diye öylesine söylenen bir sözdür aslında, bilinçli bir niyet yoktur söylemin arkasında ama acaba gerçekten karşıdakinin anladığı gibi bir “büyüklenme” mi taslamıştır? Kendisinin böyle bir bilinçli niyetinin olmadığı açıklanmıştır aslında yüzü kızararak “hayır ya! Öylesine söylenen bir şeydi işte, aldırmayın, o kadar da bildiğim bir şey değil. Üç beş cümle işte.”
                Ama savunması karşı tarafta pek bir şey değiştirmedi belki de ama kendisi bu durumdan oldukça etkilendi. Zaman içinde daha da dikkatli olmaya söz verdi kendi kendine. Daha az konuşur oldu başkalarında yanlış anlaşılmamak için. Her şeyi ölçüp tartarak, hani derler ya “kırk düşün bir söyle” diye. Aynısını yaptı ömrü boyunca.
                Ama yanlış yaptığını fark etti uzun yıllardan sonra. Aslında yapılması gereken düşündüklerini enine boyuna tarttıktan sonra konuşmak ve karşıdakinin ne anlayacağını fazla dikkate almadan anlatmaya çalışmak düşündüklerini.
                Neden mi?
                Bu soruyu yıllar içinde binlerce kez sordum kendime. Nedeni şu: İnsanların ön yargıları var. Önyargısız insan bulabilmek neredeyse zor bizim memlekette. Başka memleketleri pek bilmem ama maalesef bizim memlekette durum böyle geliyor bana. Dolayısıyla söylenen şey önce kendi ön yargılarına göre tartılıyor ve ya atılıyor çöpe ya da koyuluyor yandaki keseye.
                Hani bilen birisi söylemiş ya “Bizim aydınlarımız okur, okur da en iyi satır aralarını okur.” Ya da buna benzer bir şey işte. Aydınlarımız bile satır aralarını okuyorsa eğer yazılanların. Yazmanın ne anlamı olur ki? İstediğin kadar yaz, çiz. Okuyanlar hep kafasının içindeki kitabın harf, rakam, kelime ve cümlelerini okuyacaklardır sonuçta.  Böyle olunca da sizin yazdıklarınızın anlamları başka şekillere dönecektir veya anlamsızlaşacaktır.
                Eğer olur da ısrar ederseniz yazıp çizmeye belki de bazılarının kafasında olmadık şimşekler çakacaktır olur olmadık bir günde “işte, işte buydu benim dediğim, yaşadığım, düşündüğüm” diyecektir ve ilgisi artacaktır yazdıklarınıza. İşte böyle durumda yazdıklarınız okunmaya başlar, “ne anlatmak istiyor acaba?” diye meraklanarak. Satırlarınız şimdi okunmaya başlamıştır işte. Kazandınız, çabalarınız sonuç vermeye başladı artık, kazanan sizsiniz ve okuyucularınız.
                Sizin aslında yalnızca doğru bildiklerinizi ve doğru düşündüklerinizi yazıp anlatmaktan başka bir derdiniz olmadığı için kazanç anlamında çok önemli bir durum değildir maddi anlamda. Sonuçta ne siyasete adım atıp bir yerlere aday olma gibi bir derdiniz var ne de başka bir çıkarda. Yalnızca yılların emek emek biriktirilen bilgi, gözlem ve deneyimlerinizi başkalarının önüne sunmaktır. Yani başka bir ifadeyle tarihin bir kısmını deşifre etmektir kendi pencerenizden
                Başka pencereler de açılmaya başlayacaktır arkasından. Tersine dönmez mi bu durum? Elbette dönebilir de. Tarihin içinde yaşadığımıza göre bakılırsa eğer bunun da benzerleri çoktur tarihler içinde. Kütüphaneler yakılması, bazı önemli sayılan kitapların içeriklerinin değiştirilmesi kimseye fark ettirmeden ve daha binlerce örnek vardır tarihin tozlu raflarında.
                Güç önemli bir faktördür. Zehirlendiğin anda bitişini hazırlamış olursun, ister kral, istersen en alttaki bir vatandaş. Eşkıya başı içinde, devletin başı için de değişmez bir kuraldır bu. Tarihe bir bakın isterseniz eğer boynunuz dönebiliyorsa. Domuzların boynu dönmez -öyle denilir- çünkü hep burunları doğrultusuna giderler.
                Biliyor musunuz, domuz kovaladığında nasıl kurtulunur?
                Denilenlere göre: Domuzlar, yani yabani domuzlar demek istiyorum. Yabani domuzlar bazen kovalar insanı, yakaladıklarında azılı dişleriyle parçalayabilirler de. Sanmayın, korkmayın etçil değildir yabani domuzlar ama parçalayabilirler düşman bellediklerinde veya düşmanlık dalgası yakaladıklarında sizde. Elektriği, şimdilerdeki âşıklardan da daha kolay alırlar çünkü hisleri ve burunları radardan daha güçlüdür. Affetmez.
                Kurtulmanın tek yolu vardır azgın ve düşman bir yaban domuzundan.  Domuz arkada siz önde alabildiğinize koşturuyorsunuz. Bir an akıllı davranıp doksan derece veya daha fazla dönüvereceksiniz hemen. Göreceksiniz ki, sizi arkanızdan kovalayan çıldırmış yaban domuzu bir anda sizin önünüze geçecektir. Çünkü dediğim gibi boynu kısa ve kalın olduğu için esnekliği çok zayıftır neredeyse sıfıra yakındır. Geniş bir daire çizerek dönebilir ancak.
                Uykudayken, üstünüze gelmişse bir koku alarak, o zaman da hiç kıpırdamayın isterseniz. Bir iki koklayıp, burnuyla itip sonra gidecektir kendine yarayacak bir şey olmadığını ve bir düşman da bulunmadığını sanıp geçip gidecektir.
                Bu yazımı da burada sonlandırırken, satırlarınızın okunması ve yaban domuzlarına rastlamamanızı temenni ederim. Rastlarsanız da çaresi var meraklanmayın hem de çok kolay. Yeter ki heyecan ve korkunuzu bir an bile olsa yenmeyi başarın. Gerisi kolay.
                Hoşça kalın. J
                                                                                  03.05.18
                                                                                  Halil Gönül

            
Görsel: Google Görseller

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Hoş geldiniz.
İlginiz için teşekkür ederim.