felsefeci |
Sanıyorum blog konusunda daha da aheste olacağım bundan
sonra. Nedeni gayet basit. Hayal kırıklığı mı desem yoksa hevesim mi kaçtı
desem bilemiyorum. Aslında bu cümlelerin yani bahanelerin hiç birisi de doğru
bir ifade değil. Galiba bazı şeylerin farkına vardım sadece. Burası ciddi ciddi
bir şeyler söylenecek yerler değil belki de! Veya ben öyle algıladım bir
süredir.
Nasıl ciddi olsun ki, bir yanda Google, bir yanda
cehalet, diğer yanda uğraşan, çırpınan bir sürü dünyalı. Seyircilerse romanın
arenalarındaki gladyatör dövüşlerini seyretmek istiyor. İşte bunun becerilmesi
oldukça zor görünüyor bana veya öyle görünmeye başladı.
Aslında adı üstünde, belki de ben yanlış değerlendirdim
başlangıçta. Dostluklar deryası diye düşünmem, bol bol okuyup yazan, düşünen
dünyalılarla karşılaşmayı –daha sıklıkla- beklememdi belki de beni hayal
kırıklığına uğratan. O kadar da sık rastlanmıyormuş hani. Dünyada zaten ne
kadar var ki öylelerinden!
Ortada görülenlerin birçoğu da pazarlamacılık yapıyorlar
felsefeciler gibi. Felsefecilerin de Aristo, eflatun ve de biraz daha
sayılabilenlerinden fazlası din bezirgânlığı yapıyorlar durmadan. Kelimeler icat
edip allayıp pullayarak ortaya atıyorlar, ortaya attıklarını kendileri bile
anlamaktan acizler; sokaktaki dünyalı nasıl anlasın ki!
Felsefeciler bir dönemden sonra asıl işlerini bırakıp
başka işlere yönelmişler ve felsefe ve felsefeci tanımına karşı çıkar bir hale
gelmişler de farkında değiller veya farkında olmamayı tercih eder duruma
gelmişler. Hâlbuki bilmek demek bildiğini sokaktaki insana anlatabilmek
demektir bana göre. Sokaktaki anlayamıyorsa pek anlaşılır şeyler söylenmiyordur
çünkü.
Hoş, haklılar da bu konuda belki. Çünkü kaf dağının
tepesinde oturmak kolaydır da sokak aralarında bir sürü bilinmezlikler ve
tesadüfler içinde dolaşabilmek oldukça meşakkatlidir. Bu durumu en iyi bilenler
herhalde felsefecilerdir; düşünebildiklerine göre. Çünkü nasıl düşünüleceğini
onlar tarif ediyorlar. Felsefe’ ye ilkeler koymuşlar. Yaşamın ilkeleri var
mıdır?
Elbette felsefe yapılmalı, hem de her türlü
acımasızlıklara rağmen. Uzay boşluğunu aralayan düşüncelerdir onlar; önünde hiçbir
sınırı olmayan. Kendilerine bile ihanet edercesine çaba gösterenler vardır, her
bir adımda yalpalarlar zaman zaman ama yıla, sevine devam ederler yine de. Kendileri
durmak isteseler beyinlerinin hücreleri durmaz. Çıldırırlar bazıları, çoğunluğu
da çılgındır zaten, uymazlar genel dünyalılara. Olmalı o kadar da elbette.
Ama bir tek bildiğim, öğrendiğim demek daha doğru kelime;
felsefeciler anladığını allayıp pullamadan yalınca anlatabilmeli eğer bir art
niyeti yoksa. Art niyetleri var çoğunun ve kendi içlerinde kendilerine ters
düşüyorlar da bunu dünyalıların çok azı anlayabiliyor ve fark edebiliyor. İşte mesele
de burada yatıyor zaten. Kelimelerin süslenmesine ihtiyaç duyuyorlar
genellikle.
Her bilim dalında kabuller vardır genellikle olup biteni
anlamak açısından. Sınırlar koyulup o sınırlar içinde bakıp, seyrederek
anlamaya çalışılır. Sonra da genele uyarlanır ama zaman zaman genele
uyarlandığında açıklar vermeye başlar düşünceler. Bu durumda bir yerlerde
eksiklik vardır ve bu durum anlaşılmaya çalışılır. Bazıları anlamıştır meseleyi
ama anladığını doğru ifade etmeye çekinir bir nedenle. Ya Kaf dağından düşmek
istemezler ya da yalnız kalmaktan korkarlar.
Benim merak ettiğim ise, yalnızlar zaten, neden yalnız
kalmaktan çekinirler ki? Doğarken bir orduyla birlikte doğmuyorlar ya! Bütün dünyalılar
yalnız gelip yalnız gidiyorlar bu dünyadan. Ha dünyada yaşarken diyorsunuz! Yalnız
olduklarını gizleyen, kendilerini kandıran da tam bu durum işte. Kendileri gibi
düşünen ve kendilerini takdir eden belki de milyarlar oluyor görünürde. Dışarıdan
görünen bu. Bir de yazdıklarına bakın isterseniz. Ne kadar yalnız oldukları çok
açık görülecektir dikkatli bakanlara. Bunu kendileri bilmez değil, tam tersine
bildikleri için gizlemeye, görmezden gelmeye çalışıyorlar sadece. Yalnızlar,
hem de olmadığı kadar yalnızlar, o milyarların arasında kendi hiçliklerinin
içinde yapayalnızlar. Bu yüzdendir ki yalnızlık çekilmezdir, katlanılmazdır,
kendi kendinle savaşmayı gerektirir bu durum.
Kısaca bana göre felsefe olup biteni anlamaya çalışmak ve
anladığını tüm çıplaklığıyla en sade anlaşılır bir dille de anlatmaya
çalışmaktır aksi halde dünyayı parçalayıp bölmekten –daha ilerisinde- hatta yok
etmekten başka bir işe yaramaz içinde bulunduğumuz asırda görüleceği üzere.
Bu kadar gevezelik yeter şimdilik. Hoşça kalın sevgili
dünyalılar. Öyle her felsefecinin dediğine de fazla kulak asmayın. Yeter ki
tepenizde taşıdığınızı biraz kullanıp yalnızca hamallığını yapmayın. Kendinize de
zarar veriyor çünkü kullanılmadığında. Çok nankör bilesiniz. J 06.06.2018- Halil Gönül
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Hoş geldiniz.
İlginiz için teşekkür ederim.